1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Yılbaşı ağacı
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Yılbaşı ağacı

A+A-

Zaman zaman, ‘ithal’ geleneklerimiz konusunda yapılmakta olan tartışmalara rastlıyoruz.

Son olarak başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bazı batılı ülkelerde 31 Ekim’de kutlanan Cadılar Bayramı’nda gündeme geldi bu tartışma.

Gerek çeşitli eğlence mekanlarında yetişkinler, gerekse okullarda çocuklar için organize edilen Cadılar Bayramı kutlamalarının gözle görülür oranda artış gösterdiği bu yıl, bu geleneğe,  ‘bize’ ait olmaması nedeniyle eleştirel yaklaşanların sayısı da oldukça fazlaydı.

***

Cadılar Bayramı ‘bize’ ait bir gelenek değil.

Yazılı kaynaklarda Pagan ve Hristiyan kültürüne ait kökleri olduğu ifade ediliyor.

Gerçi kökleri dine dayansa da, bugün artık bu kutlamaların dini bir misyonu, dini bir anlamı yok.

Esasen bir Antik Britanya geleneği olduğu ve göçmenler yoluyla Amerika’ya ithal edildiği anlatılan, günümüzde bir çocuk bayramı olarak kutlanan Cadılar Bayramı’nın, geleneksel anlamda ‘Türk’ ya da ‘Müslüman’ kültürle herhangi bir bağı bulunmuyor.

***

Ya da mesela 14 Şubat Sevgililer Günü!

Orijinal adıyla Saint Valentine’s Day, Katolik Kilise’ne dayanan köklere sahip.

Eski Roma’da, Valentine adlı bir rahibin, evlenmeleri yasak olan askerleri evlendirdiği için hapsedilmesi var hikayenin başlangıcında.

14 Şubat günümüzde hâlâ, ‘Feast of Saint Valentine’ adıyla, Anglikan Kilisesi, Ortodoks Kilisesi ve Lüteriyen Kilisesi’nin resmi takvimlerinde yer alan dini bayramlar arasındaki yerini  koruyor.

Ve bu Hristiyan geleneği, yaklaşık 25 yıldır ‘bizim’ hayatlarımızın da bir parçası.

Kırmızı güller...
Mum ışığında yemek organizasyonları...

***

Peki ya yeni yıl?

Onda da benzeri bir durum söz konusu.

Yılbaşı kutlamalarını doğrudan dinle özdeşleştirmek biraz zorlama olur belki ama yılın başını 1 Ocak olarak kabul eden Miladi Takvim’in kurgulanışının dinle alakası var.

Roma İmparatoru Jül Sezar tarafından yaptırılan ve o döneme değin kullanılan Jülyen Takvim’in matematiksel hatalarının ortaya çıkmasının ardından, 16. Yüzyılda Papa 8. Gregory tarafından yaptırılan Gregoryen Takvimi, yani diğer adıyla Miladi Takvim’e göre 1 Ocak, yeni yılın ilk günü olarak kutlanıyor.

Miladi Takvim’e göre başlangıç noktası 1 Ocak 1 tarihi (birinci yılın birinci ayının birinci günü).

Bunun öncesi ‘milattan önce’, sonrası ise ‘milattan sonra’ şeklinde tanımlanıyor.

Milat, aynı zamanda İsa Peygamber’in doğumu olarak da kabul edildiğinden, ‘İsa’dan önce’ ve ‘İsa’dan sonra’ şeklinde bir ifadelendirme de söz konusu.

Bu arada hemen eklemek lazım, Gregoryen Takvim’den önce kullanılan ve başlangıcı Milattan Önce 46 yılına dayandığı söylenen Jülyen Takvimi’ne göre de yılın ilk günü 1 Ocak olarak belirlenmiş.

Hatta 1 Ocak’ın, Milattan Önce 153 yılından itibaren Romalılar tarafından yılbaşı olarak kabul edildiği belirtiliyor.

***

Batı, 1582’den bu yana Miladi Takvimi kullanırken, Osmanlı’da önce İslami Takvim olan Hicri Takvim, Tanzimat dönemiyle birlikte ise Rumi Takvim kullanılmış.

Miladi Takvim, başlangıç olarak İsa’nın doğumunu kabul ederken, gerek Hicri gerekse Rumi Takvim için başlangıç, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçtüğü 622 tarihli ‘Hicret’.

Hicri Takvim’e göre yeni yıl, Muharrem ayının ilk günü, Rumi Takvim’e göre ise Mart ayının birinci günü, yeni yılın ilk günü olarak kabul edilmiş.

Bu takvimler aşamalı olarak dönüştürülerek, en nihayet 1925 yılında çıkarılan bir kanunla, Takvim İnkılabı’na gidilmiş.

Böylece Türkiye’de resmi olarak, Rumi Takvim’in 1300’lü senelerinden, batı dünyasının kullanıldığı 1900’lü senelere geçilmiş.

Biz Kıbrıslı Türkler’in Miladi Takvim ile tanışmasının ne zamana rastladığıyla ilgili bir kaynağımız yok, ama muhtemelen, İngiliz Sömürge İdaresi ile birlikte, yani Türkiye’den yaklaşık 50 yıl önce kullanmaya başlamışız.

1 Ocak’ı yılbaşı olarak kutlama konusunda da net bir yargıda bulunmak zor.

Hele de Rumlarla iç içe yaşadığımız dikkate alındığında, özellikle karma köylerde bu gelenekten etkilenme ihtimalimiz, eskilere dayanıyor olabilir.

Ama sonuç itibarıyla 1 Ocak’ın ‘batıya’ ait olan kültürel anlamı, bir noktada bize de sirayet etmiş, bu kutlamalar giderek ‘bizim’ kültürümüzün de bir parçası olmuş.

Tıpkı batıdaki evlerde olduğu gibi bizim evlerimizde de yılbaşı ağaçları süslenmeye, bu ağaçların altına hediyeler yerleştirilmeye başlanmış.

Yılbaşı ağaçları, altına sıralanan hediyeler ve yılbaşının en belirgin sembolü olarak kullandığımız Noel Baba; tüm bunlar ise adı üzerinde, Hristiyanlara ait Noel geleneğinin birer ürünü.

***

Gelenekler, kültürler arası etkileşimle toplumdan topluma yayılma kabiliyetine sahip.

‘Dışarıdan’ ‘bize’ taşınabildikleri gibi, ‘bizden’ de ‘dışarıya’ taşınabilirler.

Dolayısıyla bu gibi konularda muhafazakâr olmamak gerektiğine inananlardanım.

Ha eğer ,‘hepsi kapitalist düzenin birer şeytancığı’ derseniz, katılırım.

Ama her yanımızı saran onca mutsuzluk arasında, yüzümüzü biraz da olsa güldürebiliyorlarsa, sırf ‘bizim değil’ diyerek reddetmek niye?

Bu yazı toplam 2368 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar