Yeni Ay Tilkisi ve tarih sevmedi bizi
- “Onu bana, beni ona gömün
/ bir gün kavuşamazsak” (Neşe Yaşın)
- “Zeki, bu kadar küçük bir ülkenin, hâlâ nasıl bu kadar çok sorunu var, anlayabilmiş değilim.” (Yeni Ay Tilkisi)
Yıllarca çok düşündüm: Bu güzel coğrafyada insanlar neden birbirini öldürdü?
Hem de kaç bahar birlikte hasada çıktılar, yük taşıdılar yan yana, limanda… Bayramlarda ya da paskalarda aşlarını paylaştılar… Fırınlar yaktılar ortaklaşa, top koşturdular aynı sahada… Birbirlerinin dillerini öğrendiler, ezgileri ortak oldu, dansları, küfürleri, ağıtları…
Annem babam hep anlatırdı, bebekken, gece dışarı çıktıklarında, Kıbrıslı Rum dostlarına bırakırlarmış bizi… Yıllar sonra barikatlar kontrollü geçişlere açılınca, o güzel insanlarla yüzleştim…
Biliyorum, genelde acılar hatırlanır, ölenler anıtlaşır, ders kitapları katliamları yazar hep… O günler öğretilir inatla çocuklara… Oysa çok daha fazla dostluk hikayeleri vardır yaşanan, işbirliği ve dayanışma ekilmiştir toprağa…
***
“Acı çektiren bir başka kadına / hangi kadının oğluydu aslında” diye sorar bir şiirinde, Neşe Yaşın…
Bu güzel ülke peri masalları gibi yaşamadı elbette… Çocukları kopardılar annelerin bahçesinden… Diri diri toprağa verdiler köyleri…
İnsanların birbirini sevmesi ya da dostluğu hayatı kurtarmıyor bazen… Kişisel ilişkilerdeki iyilik, toplumsal yakınlaşmaya yetmiyor. Kötüler var bu dünyada, kötülük var, çok fazla... Hınçla doyuyorlar…
Tarih sevmedi bizi sonuçta… İnsanlar kandırıldı, kandı… Böylece kanadı, çok sevdiğimiz coğrafya…
***
“Yeni Ay Tilkisi” diye bir roman okudum. Kıbrıs’ta İngiliz sömürge döneminin sonlarından başlıyor, bugüne geliyor. Yakın tarihimizden 75 seneyi özetliyor neredeyse… Toplumlar arası çelişkilerin nasıl kök saldığını anlatıyor, gerginliklerin hangi damardan beslendiğini, bizi nasıl zehirlediklerini bağırıyor…
Kıbrıslı yazar Metin Murat’ın ilk romanı… Üstelik İngilizce yazmış… İyi ki de öyle yapmış… Bu sayede Jenan Selçuk’un çevirisi bir başka edebi lezzet katmış esere…
“Babaları ve oğulları ayıran ülke, birçok gezgine yönünü şaşırttı” alıntısıyla başlıyor roman…
Son derece etkileyici ve çok katmanlı bir hikaye okuyorsunuz. Kimilerine göre yazar kendi hayatından esinlenmiş. Romanın az bir kesitinde resmi tarih anlatısını da görüyoruz, yer yer… En sıkıcı bulduğum satırlar onlar… Ama genel olarak sürükleyici ve sarsıcı…

Karpaz’da bir köyde başlayan hayat… “Bamyaköy” demiş yazar, sanırım Balalan… Zeki bey ana karakterimiz… İngiliz sömürgesi üstlenmiş eğitimini, bir ajan yönetmiş hayatını… Karpaz’dan Londra’ya yol almış böylece, iyi bir eğitim almış ama adaya dönmeye zorlanmış… İngiltere’deki sevgilisini terk ederek hatta… Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte yer altı örgütlerinin kan dökmeye başladığı zamanlar… Sosyal, kültürel ve politik çalkantılarının etkisinde birbirinden farklı kahramanlar… Aşklar, ihtiraslar, ihanetler… Bir gün, o en zor günlerde, İngiltere’den geri gelen sevgilisi, Caroline… Kan ve barut kokuları, yokluk ve korku… İngiltere’ye yeniden dönüş ya da adadan kaçış kararı… Keskin bir nişancının dağıttığı umut… Babasız doğan bir bebek ve babasının anılarının peşinde, yıllar sonra Kıbrıs’a yolculuk…
***
Bir kötülüğün intikamı daha fazla kötülükle alındı… Milliyetçilik böldü, parçaladı, kanattı, kirletti, lekeledi adamızı. Ne yazık ki masum insanlar öldü, katiller yaşadı… Barışı değil çatışmayı körüklüyorlar halen… Uzlaşmamakta uzlaşmış birileri kalbimizi yiyor… Yine güç oyunları, sinsi entrikalar, yalan ve talan… Ortak bir düşün kurulmasına izin vermiyorlar.
İnsanlar birbirini öldürmüyor belki şimdilerde… Bir ülkeyi öldürüyorlar bunun yerine… Ortak bir yurt ütopyasını parçalıyorlar; kimliğiyle, kültürüyle, yaşam değerleriyle çoğul ve sıcak hayatlarımızı yağmalıyorlar.







