
Uzlaşmam, Uzlaşamam.
Ulaş Gökçe: Kızgın ve üzgünüm. Yaklaşık 8 yıl süren bir maceramı birkaç paragrafla anlatmak istiyorum.
Ulaş Gökçe
[email protected]
Kızgın ve üzgünüm. Yaklaşık 8 yıl süren bir maceramı birkaç paragrafla anlatmak istiyorum.
İlk kez 2004 yılında DAÜ-SEN Başkanı olduktan sonra yoldaşlarımızla birlikte Sendika içinde yapmayı planladıklarımızın çoğunu gerçekleştirdikten sonra başka konulara da yoğunlaşmaya başladık. En çok yapmak istediğimiz iş de Sendikamızı dünyanın en büyük örgütü olan, 172 ülkeden 402 öğretmen ve akademisyen sendikasının kurduğu, 30 milyonu aşkın eğitimcinin birliği Eğitim Enternasyonali’ne (EE) üye yapmaktı. Gerekli başvuruları yaptık. EE Avrupa Örgütü (ETUCE), kural gereği ülkemizde EE’ye üye olan KTOEÖS ve KTÖS’e üyeliğimiz hakkındaki görüşlerini sordu. Yoldaşlarımız, üyeliğimizi destekledi ve ETUCE oybirliğiyle DAÜ-SEN’i üye kabul etti. Bu olayın ardından Üniversite’den ayrıldım. Yıllar sonra geri geldim ve kendimi üyeliğimizle ilgili sorunların ortasında buldum. Yıl 2010. Rum eğitim sendikaları, EE Merkez ve ETUCE’e gönderdiği yazılarda DAÜ’nün yasadışı olduğunu, burada örgütlü bir sendika olarak ve Rum Sendikalar Mukayyitliğine kayıtlı olmadığımızdan yasadışı olduğumuzu, diplomalarımızın sahte olduğunu belirttiler. Bununla da yetinmeyen hemşerilerimiz, Rum Dışişleri Bakanlığı’nı da devreye soktu. Bakanlık ve Elçilikler, EE Merkez ve ETUCE’e tehdit içeren yazılar yazdılar. EE’nin ne kadar ilkeli bir örgüt olduğunu ilk kez bu noktada anladık. EE Avrupa Örgütü, Rum eğitim sendikalarına yazdığı cevabi yazıda, sendikaların bu tutumunun kabul edilemeyeceğini, sendikamız DAÜ-SEN’in tüm EE kriterlerini yerine getirmiş bir emek örgütü olduğunu, yıllarca barış ve demokrasi mücadelesinde yer aldığını belirterek Rum sendikaların devlet makamlarını devreye koymasını kınadılar. EE demek, küresel sömürüye, küresel adaletsizliğe karşı küresel mücadele eden, yerelde ise devletlerin emeğe, kamusal değerlere saldırılarına, copa, tüfeğe, tanka karşı mücadele edenler demektir. Böylesi insanların ve örgütlerin oluşturduğu bir kuruma devlet retoriğiyle ve bizatihi devletle yaklaşırsanız size ciddi tepki gösterirler. EE de öyle yaptı ve tüm itirazları, çok sert bir dille, reddetti. Sıra EE Avrupa Örgütü’nün Varşova’da yapılacak Genel Kurulu’na geldi. Bu Kurul’da hem Avrupa yöneticileri hem de ülkeleri temsil edecek sendikalar seçilecekti. Bir de baktık ki Genel Kurul gündeminin üyelikler bölümünde Kıbrıslı Rum meslektaşlarımızın, DAÜ-SEN’in üyeliğine itirazlarının görüşülmesi var. Üyemiz, Doç.Dr. Kudret Özersay, çok sağ olsun, tüm bilgi ve becerilerini yansıttığı ve tezlerimizi içeren bir yazı kaleme aldı. Bu belgeyi bir çağrıya çevirip Varşova’ya gittik. Tezlerimizi yüzlerce delegeye dağıttık, meslektaşlarımızla sohbet ettik ve derdimizi anlattık. Üyelikler konusu gündeme gelince Genel Kurul, DAÜ-SEN’in üyeliğine itirazı görüşmeyi dahi reddetti. Yani konu oylamaya bile gelmeden kapatıldı. Rum meslektaşların bağırmalarını, haykırmalarını, salonu protesto ederek terk etmelerini daha dün gibi hatırlıyorum. Sonra sıra ülke temsilciliği oylamasına geldi. EE’de ülke temsilcisi olmanız için, bir tek kendi ülkenizin delegelerinden değil aynı zamanda diğer ülkelerin sendikalarından da oy almanız gerekiyor. Yıllarca bir Türk’ün de ülke temsilcisi olmasına karşı çıkan Rum meslektaşlar bu kez Şener Elcil’in dahi aday olmasına karşı çıktılar. Dinlemedik ve adaylık hakkımızda ısrar ettik. Genel Kurul da KTÖS Genel Sekreteri’nin aday olmasına izin verdi ve oylamaya geçildi. Neredeyse %90 oy aldık. Şener hoca şimdi, çok etkili bir mevkide Kıbrıs Türk eğitimcileri temsil ediyor. Bir yıl geçti ve ben sendikanın genel sekreteri oldum. Yıl 2011. EE’nin dört yılda bir yapılan Dünya Kongresi vakti geldi. Bir de gördük ki Rum meslektaşlar bizim üyeliğimize itirazları bu sefer son sözü söyleyecek EE Dünya Kongresine taşıyorlar. DAK-DAİ satılmış, cop yemişiz, hapis yatmışız, günlerce çadırda beklemişiz, anamız ağlamış… Sonra 19 Temmuz gelmiş. Polisin faşist saldırısına uğramışız. Dokunsan ağlayacağız yani. Tüm bu acı olaylardan sonra 20 Temmuz’da da uçağa binip Genel Kurul’a gidiyoruz. Cape Town’da hayatta adını duymadığımız ülkelerden insanlar gelip bize geçmiş olsun diyorlar, elimizi sıkıyorlar, destek veriyorlar. Dünya Genel Kurulu, bize destek veren Olağanüstü Genel Kurul kararı alıyor. Son gün, son gündem maddesi bizim üyeliğimiz. Rum meslektaşlar çıkıp aynı retorikle bize sövüyorlar… Sonra Şener Elcil çıkıp, Rum öğretmenlerin bu zihniyeti ile Türkiye’nin zihniyeti arasında kalan Kıbrıslı Türklerin “sandviç” olduğundan bahsedip bize sağlam destek oluyor. Elcil’in ardından Polonya’nın efsane sendikası Solidarnost temsilcisi söz alıp bu devletçi, yasacı ve statükocu söylemlerin, bugün dünyanın en saygı duyulan sendikalarından biri olan Solidarnost için aynı üslupla dün söylendiğini belirterek, DAÜ-SEN’in yalnızca üyeliğine değil aynı zamanda verdiği emek ve hukuk mücadelesine de uluslararası çapta destek olunması gerektiğini belirtiyor. Sonra ben konuşuyorum. Konuşmamda okullarımız satılırken, üyelerimiz işten atılırken, polis bizi döverken ve bizlere davalar okurken, hakkımızda onlarca disiplin soruşturması açılırken kendi hemşerilerimizin bize destek olmak yerine uluslararası dayanışmanın en önemli merkezinden atılmamız için çaba sergilediğini belirtiyorum. Oylama gerçekleşiyor ve 2000 delegenin 1994’ü, yani 6 Rum delege dışında tümü bize destek veriyor.
Bu kadar büyük ve yoğun genel kurulun gündemine bizi örgütten atma teklifini sokan Rum meslektaşlara en güzel cevabı da EE Genel Sekreteri Fred van Leeuwen, onları ayıpladığını söyleyerek veriyor. Üyelik konusu böylece kapanıyor ancak Rum meslektaşlarla sorunlar bitmiyor...
2012 yılında Budapeşte’de Avrupa Örgütü Genel Kurulu var. Üç Kıbrıs Türk eğitim sendikası olarak dedik ki: “Sevgili Rum meslektaşlar. Yine ülke temsilciliği seçimi olacak. Gelin bu sefer kavga etmeyelim ve bu işi ikişer yıl dönüşümlü olarak yapalım. Hatta ilk iki yılı siz kullanın”. Rum meslektaşlar aylarca konuyu görüştü, toplantılara gelmedi, kaçtı, kızdı ama sonunda DAÜ-SEN’i hala tanımadıklarını belirterek bu önerimizi kabul etmediler. Sonra bize şu teklifle geldiler “DAÜ-SEN’i kabul ederiz ama bir şartımız var: DAÜ-SEN bize, bir Türkiyelinin başkan veya genel sekreter olarak ülke temsilcisi olmayacağı yönünde güvence versin”. Biz ise, böylesi ahlaksız bir teklifi reddederken yalnızca Türkiyeli değil dünyanın her tarafından üyelerimiz olduğunu, üyelerimizin etnik ve dini bağlarının bizim için belirleyici olmadığını söyledik. 19 Kasım 2012 tarihinde Kuzey’e geçmekten dahi aciz olan Rum meslektaşlarla son toplantımızı yaptık. Şener Elcil ve Tahir Gökçebel, bin tane formül, çözüm bulmaya çalıştı ama uğraşları sonuç vermedi. Budapeşte’de, ülke temsilciliği için kendi adayımızı göstereceğiz.
Bu satırları bir sendika başkanı olarak değil bir vatandaş olarak kaleme alıyorum. Çok üzgünüm. Hayatını barış mücadelesine adamış bir ailevi gelenekten geliyorum. Kendimi övmeyecek kadar aklım başımda ama bir durumu anlatmak için belirtmem lazım ki; daha önce tüm yaptıklarımı bir kenara koyacak olursak son 8 yılda görevde olduğum her alanda barış için verilen mücadelenin en önünde oldum. Ancak diyeceğim o ki; bezmiş ve umudumu yitirmiş durumdayım. Barışmamız, anlaşmamız gerekenler, tüm hatalarımıza, eksikliklerimize rağmen ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı mücadelede her zaman en öndeki KTÖS, KTOEÖS ve DAÜ-SEN ile çatışabiliyorsa, inanın, umut neredeyse kalmamış demektir.
Mücadeleyi bırakmamalıyız, elini uzatmaya hazır olanın elinden tutmalıyız, barış kolay olmayacak gibi söylemleri ben başkalarına çok yaptım. Artık ne yapabiliyorum ne de bu tür söylemlere inanıyorum.
İşimiz çok zor. Artık hemşerilerimizin zihniyetinde bir devrim olmasını bekleyeceğiz… Bilmem kaç on yıl daha…
Bu yaşımıza kadar siyasi, etnik, ekonomik hegemonyacılığa, tahakküme, ayrımcılığa, faşist yaklaşımlara karşı mücadele ettik. Şimdi sırf Rum olduğu için aynı anlayışla uzlaşacak mıyım? Ben bu anlayışla uzlaşmam. Türk olsun, Rum olsun; uzlaşmam. UHH ile uzlaştım mı? Hayır. UHH zihniyetinde bir grup meslektaş sendika kurdu ve Rum diye onlarla uzlaşmam mı lazım? Uzlaşmamak da yetmez mücadele etmem lazım. Enternasyonalist olmak, barış istemek kendi cemaatim dışındaki faşist bir tutuma karşı gözlerimi kapayacağım demek değildir. Anlaşacağım, dost olacağım, barış yapacağım bir Rum yoksa 19. yüzyılın çağımıza kadar ulaşan hastalığından kurtulamamış Rum ile “kardeşlik” adına uzlaşmam, uzlaşamam… İsteyen uzlaşsın! Vesselam gördüklerim ve hissettiklerim budur.

















