1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Tuz Da Koktu, Sıfır Da Tükendi…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Tuz Da Koktu, Sıfır Da Tükendi…

A+A-

Aralık 1963 olaylarından itibaren değişik yönetsel organlarla bugünlere gelen Kıbrıs Türk halkının yaşadığı en kötü ve en itibarsız yönetimi bugünlerin hükümetidir. Sanki de yaşamın her alanında en kötü örneği oluşturmak, “Gelmiş, geçmiş ve dahi gelecekteki hükümetlerin en kötüsü” olmak vizyonları varmışçasına bir gayret içindeler… Ve bu vizyona ulaşmadan da hükümet olmaktan vazgeçmeyecekler gibi de bir yeminleri var galiba…

Yaşamın her alanı derken, genel anlamda, sosyal, ekonomik ve siyasal alanları kastediyoruz. Sosyal alandan başlarsak, nüfusu ve demografik dağılımını bilmiyoruz; öğrenmemek ısrarında olan da bir siyasal yönetim var. Halkımızın kültürel kimliği darmadağın edilmiş; yolda sokakta konuşulan dilleri saymaya kalkışmayınız, sayamayacaksınız… İç güvenlik kalmadı; cürümlerin sayısının ve çeşitliliğinin hesabını tutmak ne mümkün?! Suç örgütleri cirit atar oldu; kurşunlama, yakma, kaçırma olayları gündelik haberler oldu… Sağlık ve eğitimde yapısal, sayısal ve niteliksel olarak altyapı ve üst yapı yetersiz…

Elektrik enerjisi arzı sert iklim günlerinde talebi karşılayamıyor ve buna rağmen yatırım yok… Yollar trafiğe yetersiz; ayda üçbin yeni araç trafiğe giriyor ve Başbakan “Nüfusumuz tahminen dört yüz bin” diyor?!… Çok önemli oranda sokak lambaları çalışmıyor. Her türlüsünden kaçakçılık devam; kaçakçılık ve uyuşturucu çetelerinin ve baronlarının sanki de dokunulmazlığı var… Yakalananlar kaçak emtia ve kullanıcı kişiler… İş o kadar azmış ki, askeri kamyonda bile ülkeye kaçak insan getiriliyor; kaçakçılığı önleyecek olan polis de askere bağlı… Sahte üniversite diplomaları hükümet unsurlarının marifeti; alanlar da genellikle onlardan… Bir milletvekilinin bu konuda savcılıkta dosyası var; hükümet partileri onun dokunulmazlığının kaldırılmasını engelleyerek yargı sürecini donuğa soktu. Sosyal sorunların dahası da var elbette… 

Ekonomik alana bakalım… Tüketicinin alım gücü her gün düşer, altı ay sonra kamu görevlilerine verilen hayat pahalılığı oranındaki artış ile tüketici kaybettiği eşeğini bulur, ertesi gün yeniden kaybeder… İş çevreleri asgari ücreti yüksek bulur, hayat pahalılığını da içselleştirememişler… Ama bunlar tüketicinin tüketim demografisinin çeşitlerinden oluşan bir sepetin pazar fiyatları esas alınarak hesaplanıyor.

Pazardaki fiyatlar da iş çevrelerinin pazara sunduğu mal ve hizmetlerin fiyatlarıdır. Kendi fiyatlarından oluşan asgari ücret ve hayat pahalılığı meblağlarından kendileri şikayetçi… Ve ekonominin en temel kavramıdır ki pazar faaliyetlerinin ana unsuru tüketicidir, onun ihtiyaçları mal ve hizmet olarak pazara sunulur; tüketici de gelirine göre en kaliteli yaşamı sürdürmek ister… Pazara mal ve hizmet sunan özel sektör erbabına göre tüketicinin işgücü grubunun maaş ve ücretleri yüksekmiş, kısmak gerek; tüketici Rum tarafından ve Türkiye’den alış-veriş yapıyormuş, önlemek gerek… Maaş ve ücretleri kısarsanız KKTC pazarına sunulan mal ve hizmetleri tüketecek olan kitleleri fakirleştirirseniz pazar faaliyetleri geriler; özel şirketlerin cirosu düşer, düşen ciro ile ayakta kalmak için fiyatlara zam yapılır, tüketim daha da düşer… Sarmal herkesi dibe çeker…

Böyle bir durumda, tüketici kendi geliri ile mümkün olan en kaliteli yaşamı yaşayabilmek için alternatif pazarlara yönelir; bunu ekonomi bilimi de söyler… Kuzey Kıbrıs halkının yöneleceği alternatif pazarlar da Rum tarafı ve Türkiye… Hükümete, kullanımda olan TL ile bu sarmalı yaşamak kaçınılmazdır dersiniz, istikrarlı bir para birimine geçelim, en azından muhasebe birimi olarak istikrarlı bir para birimi seçelim dersiniz, “Amaaan, yoook, Ankara hükümeti ne der sonra?!” der.  O zaman Ankara hükümetinden TL kullanımından kaynaklanan mali kaybımızı sübvansiye etmesi isteyelim… Amaaan yoook; canlarını sıkmayalım… Sonra da KKTC’de satın alma gücü her gün azalan tüketiciler ve bunu azdan-çoktan telafi etmeye çalışanlara da ver-yansın eden İşverenler Örgütü… Sarmal faal… 

Sanayi sektörü, üretim girdilerinde devletin yüksek maliyet unsuru olmasından şikayetçi, tarım-hayvancılık sektörü teşviklerle yaşayabiliyor, turizm sektörü de klasik turizmden çıktı, kumar odaklı oldu… Yüksek Öğrenim sektörü sahte diplomalarla itibar yitirdi ve Türkiye üniversitelerinin rekabetine de dayanamıyor. KKTC ekonomisin üçüncü sütunu olan inşaat sektörü de Kıbrıs Rum tarafının girişimleri ile dibe vurdu… Ve onlara bu olanağı sağlayan da Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) kararlarının müracaatçı Rumlara ödenmesini yapmayan ve dolayısıyla TMK’yı dumura uğratan KKTC’nin bu hükümetidir.

Biraz da siyasal alana bakalım… Hükümet partileri KKTC siyasetini yolsuzluklarla, siyasi ahlaksızlıklarla, çürümüşlükle ve yozlaşma ile anılır hale getirdi… Partizanlık, adam kayırmacılık da var elbette; rüşvet, kural dışı ve anayasaya aykırı icraatlar… Siyasal gücü halk için sorumlulukla kullanmak yerine “Güç bende; istediğimi, istediğim gibi yaparım” goftorozluğu ile hükümet etmek hoyratlıktan başka bir sonuç yaratmıyor işte… Son günlerde hükümetin en yüksek bürokrasi kadrolarının bazılarının rüşvet ve benzeri suç isnatları ile tutuklanması ve sorgulanması bu hükümetin ne menem bir hükümet olduğunun göstergesidir. Ve ardı da özellikle siyasi kadrolara gelecektir mutlak… Siyasi kadroların sorgulamaları ‘dokunulmazlık’ zırhı nedeniyle askıda kalabilecek belki ama dosyaları oluşturulacak gibi görünüyor. 
KKTC Meclisi tatile girmezden önce yaptığı son oturumda hükümet, polis genel müdürünü atama yasasında yapmak istediği değişikliği ‘halledecekti’. Şimdi yaşananlara bakıldığında, bu girişimin kendi tercihlerine uygun bir polis müdürü atama olanağı yaratma çabası olduğunu düşünmemek elde değil. Geçiremediler, atanması gereken atandı… Atanan yeni müdür de belli ki görev ve sorumluluklarını yerine getirmek gayreti içindedir. Ve belli ki polisin bağlı olduğu askeri makamlar da polis müdürüne destek olmaktadır ki, Başbakanlık müsteşarı Ercan Uçak Alanından yurt dışına çıkmaya çalışırken VIP salonundan alınıp, karakolda sorgulandı ve tutuklandı… Ve o gün Başbakan, TBK ve GKK Komutanlarının daveti üzerine Beyaz Ev’de öğlen yemeğine gitti… Ne konuştular? Neyi konuşacaklardı ki?!

Yazmakla bitmez bu hükümetin berbat yönetimi… Tuzu da kokuttular, sıfırı da tükettiler… Halk rahatsız, hükümetin kendi partilileri de rahatsız ki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erhürman’ın oyu yaklaşık %63 oldu… Genel seçim 2027 yılındaki normal gününe kadar devam etsin ki bu oran daha da artsın; hükümet ortaklarından YDP ve DP’nin baraj altında kalacağı kesin oldun, UBP de barajla boğuşur olsun diye dilemek mümkün… Ancak, halk zaten perişan, tam perişan be pejmürde olacak. Yazıktır halka… Bir an önce erken genel seçim olsun, yeni bir meclis ve CTP’li yeni bir hükümet kurulsun… Hazır CTP de yeni başkanını seçmişken, ülkenin iç yapısındaki her alanda yaşanan sorunlar çözüm sürecine girsin… Tıpkı yeni CB Erhürman ile Kıbrıs sorunun da çözüm sürecine girme konjonktürüne uygun olarak… 
Tuzu da kokutan, sıfırı da tüketen bu hükümet partileri hiç olmazsa halka bu iyiliği yapsın…

Bu yazı toplam 299 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar