1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Kabile liderleri mi, yurttaşların temsilcileri mi?
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Kabile liderleri mi, yurttaşların temsilcileri mi?

A+A-

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda merkezi (ortak) hükümet, tipik özelliklerinden sapma gösteren garip bir başkanlık sistemine dayanmaktaydı.

İki ayaklı bir başkanlık sistemi öngörülmüştü.

İlk ayağında KıbrıslıRumlar tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı ve KıbrıslıTürkler tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı yardımcısı vardı.

Ayaklardan biri sağa, biri sola gidebilir, biri hızlanırken diğeri yavaşlayabilir, biri dururken diğeri ileriye fırlayabilirdi!

Yani bu iki ayağın uyumlu olmasını gözetecek olan bir beyin yoktu!

 

Hem cumhurbaşkanı hem de yardımcısı, tüm halkı temsil edecek şekilde değil, komşu kabilelerin liderleri gibi anayasal sisteme dahil edilmişlerdi.

Bu liderleri, taşıdıkları ünvanların gerektirdiği davranışı göstermeye yöneltecek herhangi bir düzenleme yoktu.

Ama tam tersi vardı.

Onlar ofis kapılarında yazılı olan ‘cumhurbaşkanı’  ve ‘cumhurbaşkanı yardımcısı’ olmaktan çok, sadece kabilelerinin çıkarlarını korumakla mükelleftiler!

Ülke, halk, vatandaş ya da birey yoktu, sadece kabile vardı! Ve öyle kalmasına dair bir anayasal sistem kurgulanmıştı.

Ayrıca, sağcı-solcu, zengin-fakir, kentli-köylü, genç-yaşlı, kadın-erkek vs olmanın da anlamı olamazdı.

Herkes sadece kendi kabilesinin üyesiydi ve hep öyle kalmalıydı!

 

Gariplik sadece bununla sınırlı değildi.

Tipik başkanlık sisteminde öngörülmeyen bir de ‘Bakanlar Kurulu’ vardı.

Bakanlar Kurulu’nun üyelerinin, kendi etnik grubundan olmak üzere, Cumhurbaşkanı ve yardımcısı tarafından ayrı ayrı atanmaları ve ayni şekilde görevden alınmaları caizdi!

Yani kabile reisinin düşüncesi her yerde hakim kılınmalıydı!

Çünkü tek bir kabile, tek bir kabile reisi ve onun temsil edip koruduğu tek bir kabile çıkarı olmalıydı!

 

Kabile reislerinin, niçin ihtiyaç duydukları pek de anlaşılır olmayan ve atamayla gelen bu bakanlar kurulunun bazı kararlarını veto etmeleri mümkündü!

Sanki herşey bozulmak üzere kurgulanmıştı!

Bu durum Kıbrıslılar beyinsiz olduğu için ortaya çıkmamıştı!

Belki de milliyetçiliğin yükselişine koşut olarak beyinleri hasar görnüştü!

Kıbrıs için öngörülen başkanlık sistemi çalışmadı.

 

Halkın desteğiyle yani yurtdaş oyuyla değil, büyük oranda kabile içinde oluşturdukları tekel eliyle iktidara gelen ‘cemaat liderleri’ azlaşmazlığa düşünce kıyamet koptu.

Halbuki onların liderleri, sümürge yönetiminin son 5 yılı hariç, anlaşmazlıklarını çatışmaya dönüştürmekten kaçınmayı becermişlerdi.

 

Kıbrıslılar, kurtulmayı çok arzu ettikleri sömürge yönetiminde sahip oldukları demokratik kazanımları bile kaybettiler.

Çünkü anlaşmazlığa düşen kabile liderlerinin alternatifi yoktu.

Alternatif olabilecek olanlar, zaten daha Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası hazırlanırken yok edilmişlerdi.

Yenileri ise baskı altındaydı.

Kabile liderleri, yanındakini-karşısındakini dinlemeyi, diyaloğu, müzakereyi ve var olana alternatif aramayı denemediler.

Kabile içi tartışma ve rekabete artık ihtiyaç duyulmuyordu!

 

Kıbrıs sorununu müzakere yoluyla çözmeye çalışanlar uzun süre bu garip sistemin etkisi altında kaldı.

Bu etki halen devam ediyor.

Günümüz koşullarında demode olan ve denendiği durumda bunalımın ve çatışmanın yakıtı olan  bu model artık terk edilmelidir.

 

Yeni bir ‘federal hükümet’ modelini gerekli kılan en temel neden, Kıbrıs toplumunun değişen dinamikleridir.

Yani ulaşılan çoğulcu toplumsal yapı değişimi mümkün ve gerekli kılmaktadır.

Kıbrıs’ta ve her iki toplum içinde, artık monolitik bir siyasi yapı tarihe karışmıştır.   

Hem KıbrıslıRum hem de KıbrıslıTürk toplumu içinde ideoloji, ekonomik ve sektörel çıkar,  aidiyet duygusu ve toplumsal yönelimler bakımından farklılaşmalar vardır.

Bu farklılaşmalar, bir yandan demokrasinin yaşamasını sağlayan bir çoğulculuk üretirken, diğer yandan da iki toplum arasında, toplumlararası gruplaşma ve birlikteliklere zemin hazırlıyarak, kabile liderliği anlayışını zorluyor.

 

Ortaya çıkan ve oluşmakta-gelişmekte olan yeni toplumsal ve siyasal güçlerin varlığı, artık ortak federal devletin ‘etnik grup temsilcileri’nin koalisyonuyla yönetilmesine dair bir düzenlemeyı yetersiz ve anlamsız kılmaktadır.

 

Federal Kıbrıs devletinin hükümetini, iki etnik/dinsel grubun monolitik temsilcilerinin koalisyonu değil, halkın ya da yurttaşların temsilcileri arasındaki birliktelikler yönetmelidir.

Yani gerek federal düzeyde, gerekse sadece kurucu devlet düzeyinde faaliyet gösteren siyasal partiler arasında kurulacak ortaklıklar bu ülkeyi yönetmelidir.

Böyle bir düzenlemeyi gerekli kılan başlıca neden sadece toplumların farklılaşan yapıları değildir.

Herhangi bir çağdaş demokrasi çoğulculuğa dayanmak zorundadır.

Federal yönetim biçimi de ancak demokrasiyle mümkündür.

 

Kıbrıs’ta artık sadece ‘etnik birey’ yaşamıyor!

Yani etnik bireyin varlığını temel alan 1960 hükümet modeli teorik bir kategori olarak ömrünü tamamlamıştır.

Zaten o modelin destekçileri bile bunun farkında olmalıdır ki, bundan kurtulmanın yollarını arıyor.

Bu arayışın bir sonucu olarak, KıbrıslıRum tarafı 1989 yılında, cumhurbaşkanı ve yardımcısının seçiminde, yetersizlikler içerse de, ‘çapraz ve ağırlıklı oy’ ilkesini gündeme getirdi. KıbrıslıTürk tarafı ise çok sonraları bu düzenlemeye olumlu yaklaşım gösterdi.

Buna rağmen konu ilerletilemedi.

Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi, taraflar, herşey üzerinde uzlaşmadan, herhangi bir konudaki uzlaşımı sahiplenmeyi şimdiye kadar haram saydı!

 

Annan Planı, taraflara, bu yazının da konusu olan önemli bir olguyu hatırlattı.

Federal hükümet iki kabile liderinin koalisyonu olmamalıdır.

Annan Planında önerilen model bir devrim niteliğindedir.

Buna göre, federal yürütme, tek liste halinde sunulan, federal parlamento tarafından seçilecek olan 4 KR ve 2 KT’ten oluşan bir Başkanlık Konseyi’ni içermekteydi.

 

Annan Planı’nda yer alan federal hükümet modelinin yaşı, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşına denktir.

İsviçre’de, aynen İsviçre saatleri gibi, benimsendiği günden beri tıkır tıkır işlemekteydi!

Annan Planı’ı hazırlayanlar bu modeli ithal ettiler.

 

‘Sihirli formül’ diye adlandırılan bu model, İsviçre’de bir centilmenlik anlaşmasına bağlı olarak uygulanmaktadır.

Yani İsviçre Federal Anayasası’nda böyle bir modeli resmileştiren yazılı bir düzenleme yoktur.

 

Bu modeli Kıbrıs federal anayasasına ithal edenler iyiniyetli olmalarına rağmen çok önemli bir olguyu unutmuşlardı.

Veya bunun farkına varıp düzeltecek zamanları yoktu.

Unutulan şey Kıbrıs’ın, İsviçre olmadığıydı!

Ama bu durum Annan Planı’nın veya onu hazırlayanların katkılarının değerini azaltmıyor.

 

O zaman yapılması gereken, Kıbrıs’ta çalışabilecek bir modelein tanımlanmasıdır.

Bu açıdan Annan Planı önemli bir referans noktasıdır:

  • Yürütmenin tek liste içinden seçimi.
  • Toplumların ve federe birimlerin siyasal partiler aracılığıyla federal yürütmeye   

            ve dolayısıyla karar alma süreçlerine etkin katılımı.

  • Federal hükümette siyasi istikrarın devamını gözetecek esneklik.
  • Kabile liderlerinin koalisyonu değil, uzlaşabilen siyasal parti ve grubların

            koalisyonuna dayalı federal hükümet.

 

Anan Planı’nın bıraktığı mirası geliştirerek, yolumuza buradan devam etmek zorundayız.

 

Bu yazı toplam 293 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar