1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Türkiye, AB’ye ne kadar yakın durursa,  Kıbrıs sorunu da o kadar kolay çözülür!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Türkiye, AB’ye ne kadar yakın durursa,  Kıbrıs sorunu da o kadar kolay çözülür!

A+A-

Avrupa Komisyonu’ndan çeşitli seviyelerde yetkililerle görüşmelere, sohbetlere ilk akşamdan başladık...
3 Kıbrıslı Türk ve 2 Kıbrıslı Rum gazeteciden oluşan ekibimize, Komisyon’dan bir kişi eşlik ediyor...

-*-*-

İlk edindiğim izlenim veya aldığım bazı notları paylaşacak olursam; Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan biri yok gibi...
Özellikle Yunanistan!
Neden mi?
Çünkü Yunanistan, Türkiye’nin AB’ye tam üye olması halinde, yıllık bütçesinden çok büyük oranda silahlanmaya ayırdığı parayı, eğitime, sağlığa, bayındırlığa ayırabilecek!
Mantıklı!

-*-*-

Evet mantıklı ama geleneksel bir siyaset söz konusu!
Veya tavırlarını ya da iktidarlarını gelenekselleşmiş düşmanlığa ayıran siyasetçiler çok!
Kıbrıs da aynısı!
Koltukta kalmak için her türlü yalana, hileye başvurabilen, hatta gerekirse bu uğurda camide ya da kilisede uyuyabilecek “liderlerimiz” var...

-*-*-

Bir soru: Türkiye AB üyesi olmak istiyor mu?
Sanırım bu konuda hem AB kanadında hem de TC kanadında “kafalar net değil!”...
Türkiye, AB üyesi olmak için gerekli kuralları yerine getirmekten çok, kendince yorumlamayı tercih ediyor...

-*-*-

Veya çok basit bir örnek verecek olursak, AB üyeliği halinde, üretimi daha zor veya pahalı olabilecek bazı alanlardaki yatırımcılar, “sakın AB üyesi olmayalım”ın propagandasını yürütüyor; Ak Parti’ye baskı yapabiliyor ve bazı adımların atılması ya engelleniyor, ya da tamamen iptal edilebiliyor...
Avrupa tarafından bakılınca görülen “hatalardan” biri bu.

-*-*-

Kıbrıs’ın, yani aslında Rum Yönetimi’nin sıkıntısı yok mu?
Var tabii!
Mesela “amberaobulya” dediğimiz bizim pulya kuşcuklarının yakalanıp yenmesinin bir “kültür” olduğu iddiasını Avrupalılar kabul etmiyor...
Avrupa Komisyonu “bu bir vahşettir, kültür değildir” diyor...
Ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile aynı işi yapan Malta’ya, “ya bundan vaz geçeceksiniz, ya da AB üyesi olmayacaksınız” denebiliyor.
Peki vazgeçildi mi?
Hala yasadışı avlanıldığı biliniyor...

-*-*-

Aslında bir anlamda “çifte standart” hemen burada gözümüze batabiliyor...
Çünkü, örneğin Türkiye’den yerine getirmesi istenilen bir çok “kural”; bazı durumlarda veya belki bir kaç başlıkta “Kıbrıs” dediğimiz ülkeden istenmemiş!

-*-*-

Türkiye’nin AB’ye üyeliği veya üyelik süreci bizi, yani Kıbrıslı Türkleri hangi açıdan ve ne kadar ilgilendiriyor?
Asıl mesele burada!
Anladığım kadarıyla Türkiye, AB’ye ne kadar yakın durursa, Kıbrıs sorunu da o kadar kolay çözülür!
Bakış böyle!
Peki tersi durum?
Hoşçakal çözüm tabii ki!

-*-*-

Şu anda Türkiye’nin AB üyeliği ne aşamada?
Durmuş durumda...
Hızını yitirdi, tamamen durmamış olsa bile yavaşladı!
Ve AB yetkilileri, Komisyon üyeleri; Türkiye’de Haziran’daki başkanlık seçimleri ile bu ülkenin Rusya ile ilişkilerini çok yakından takip ediyor!
Ve gayet açık bir görüntü; Komisyon, Türkiye’nin tam üyeliği açısından, Rusya ile ilişkilerinin ciddi engel olduğundan emin... 
Daha farklı bir şekilde söyleyecek olursak; Avrupa Komisyonu’na göre, Türkiye, Rusya ile hiç bir şekilde ilişkisini kesmedi ve hatta artırdı!
Ve bu ciddi rahatsızlık sebebi!

-*-*-

Ancak “kader” diyebiliriz; Avrupa Komisyonu’nun “Kıbrıslı” olmayan bazı kişilerinin verdiği mesajdan algıladığım; “Üye ülke Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de Rusya ile ilgili duruşu” pek tatmin edici değil!

-*-*-

Hatta bir sohbette, “Başpiskopos çok hasta, Allah gecinden versin ama yolcudur Abbas bağlasan durmaz, acaba kimi seçecekler?” diye öylesine bir soru sordum...
Daha doğrusu “merağımı” masaya bıraktım!
Bir yetkili dedi ki; “Ruslar bilir!”...

-*-*-

Çok ilginç bir bakıştır bu!
Çünkü Serhat kulunuz, yıllardır bunu yazıyor...
Rusya, Rus Ortodoks Kilisesi, Rum Ortodoks Kilisesi ile Yunan Ortodoks Kilisesi ile olduğundan çok daha yakındır!
Neden mi?
Elbette din kardeşliği ile açıklayabiliriz ama mesele tamamen duygusal!
Tıpkı bizdeki anlamıyla “duygusal”...
Yani işin içinde çok ciddi “para” var!
Kutsalından canım!
Okunmuş rüşvet diyelim!

-*-*-

İlk günü hep yolda geçirdik...
Larnaka – Atina yaklaşık bir saat 45 dakika...
Üç saat Atina’da bekledik...
Oradan Bürksel’e de üç saat uçtuk...
Kuzey Lefkoşa’dan Larnaka’ya da trafik nedeniyle ağından gittik.
Yolculuğumuz 12 saat sürdü...
Siz bu yazıları okurken, 4 Kasım Cuma aynı güzergahtan geri döneceğiz...
“Gezemedik” diyebiliriz... 
Ama “hoş sohbetler”e tanık olduk...

-*-*-

Neden “direkt” uçmadık?
Bu da “ekonomik” nedenlerle açıklanıyor!
Hani, her duraktan yolcu alan otobüsler gibi!
Aktarmalı uçuşlar ekonomik açıdan daha “avantajlı” yani daha ucuz!
Öyle dendi, öyle anlatıldı!

tahta.jpg

En son 2020 Şubat’ında yurt dışına çıkmıştım... Pandeminin başlarıydı ve Londra’da bazı maskeli insanlar görmüş, çok şaşırmıştım... Sonrasında geçen 2 ya da 2 buçuk senede herkes maskelenmişti... 2022’nin sonunda yani son yurt dışına çıkıştan neredeyse 3 yıl sonra Bürksel’deyim! Yunanistan’da ve uçakta bir kaç maskeli vardı... Ancak hala öksüren ya da aksıran olduğunda, herkes o yöne bakıyor... Bir korku kalmış içimizde... Covidofobia... Brüksel mi? Havaalanında da sokakta da ilk bir buçuk gün maskeli görmedim! Ama mesela ne gördüm? Uçak yolculuğu sırasında verilen yemekte kullanılan çatal, bıçak ve kaşıklar “plastik” değil! Tahtadan yapılmış... Ve kullanıldıktan sonra atılmıyor, bir şekilde geri dönüşümü yapılıyor ve Dünya’yı da zehirlemiyor! Plastiği – naylonu azaltıyorlar, bunlarla uğraşıyorlar... Biz mi? Sahi, Sayıştay, Kıb – Tek raporunu açıklayacak mı? Yoksa, “yedik” yanımıza mı kaldı?

Bu yazı toplam 1714 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar