Tatar’ı yiyeceksek, biz yiyeceğiz; size yedirtmeyiz!
Hayatımda dün bir ilk yaşadım…
Davalı olarak mahkeme huzurundaydım…
-*-*-
Aslında iki kez boşanma davam oldu; yalan söylemiş mi oldum şimdi?
Neyse!
-*-*-
Dünkü davam da adeta boşanma davası gibiydi aslında…
Birbirini çok seven iki insanın şu anda yaşadığı bir çeşit aşkın mahkemesi gibi bir şey de diyebiliriz!
-*-*-
Daha önce de yazdım, hem de defalarca, Ersin Tatar, çok değer verdiğim bir aile büyüğümüz tarafından yıllarca bana “örnek almam gereken bir abi” olarak gösterilmiş biridir…
-*-*-
Müthiş bir eğitim başarısı var…
Kesinlikle akademik eğitim sonrası, çok kısa sürede İngiltere’de yeminli muhasip olabilmek adına tüm sınavları başarıyla vermiştir…
-*-*-
Akabinde Asil Nadir’in yanında birlikte çalıştık dahi sayılır…
Gerçi ben basit bir basın emekçisi, O ise Londra’da üst düzey bir finsansçıydı…
-*-*-
Sonra yollarımız Kanal T’de buluştu…
-*-*-
Dün mahkemeye geldi, tanıklık yaptı, neden bana ve Yenidüzen’le tabii ki sevgili Cenk Mutluyakalı’ya dava açtığını anlattı…
-*-*-
Söylediklerini, mahkemedeki konuşma tarzını ve tavrını on gün eleştirebilirim ama artık üzmek istemem…
-*-*-
Gelin bazı bilgileri yeniden paylaşalım…
Hem yazı konumuz da çıkmış oluyor bu arada…
-*-*-
Kanal T’den neden ayrıldım!
Söylemedi!
Cumhurbaşkanlığı’ndan neden ayrıldım?
Anlatmadı!
-*-*-
Ama gerçekten söyledikleri nedeniyle kendimle ve Yenidüzen gazetetesi, Sim Tv ve Sim FM ile gurur duydum…
“Serhat İncirli çok zekidir” dedi!
Estağfurullah!
“Herkesin dinlediği biridir” dedi!
Tevecühhünüz Sayın Başkan!
-*-*-
Neyse!
Benim yazdıklarımdan, söylediklerimden çok rahatsız olduğu açık!
-*-*-
Ama mesela iki gündür çok izlediği programımdaki konukların ne söylediğini anlamadığından eminim…
Çünkü hem Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı hem de Mühendis ve Mimarlar Odası Başkanı Seran Aysal’ın “külliye” ile ilgili söyledikleri, belli ki Sayın Tatar’ı hiç rahatsız etmemiş!
-*-*-
Harmancı, “Külliye’nin millet bahçesi yasa gereği bize verilmeli, verilmedi” dedi!
“Ne ekildiğinden bile haberimiz yok, bilgi istedik o bilgiyi de vermediler” diye konuştu!
-*-*-
Aysal daha da kötüsünü söyledi; “Külliye Türkiye toprağı gibidir” dedi…
Tıpkı “Büyükelçilik toprağı gibi bir sistem”den söz etti!
-*-*-
Ama bunlar, eşit egemen ve bağımsız devletimizin başkanını rahatsız etmiyor!
Benim yazdıklarım ediyor!
-*-*-
Kaç gündür, Türk Devletleri’nden yediğimiz ağır kazıktan söz ediyorum!
Belli ki bu konuda bir şey demiyor!
Diyemiyor!
Bu konularda konuşamayacaksan, “zavallısın” diyorum; işte bu ağırına gidiyor!
“N’apsııııın?” demişim, buna kızıyor!
-*-*-
Ve bir de şey dedi; “… Serhat İncirli yazmasaydı, söylemeseydi, şu anda en yakın rakibimden iki puan değil, 22 puan önde olacaktım”…
E vallahi yargıçtan, mahkemeden çekinmesem ve utanmasam, o anda ayağa kalkacak ve selam verecektim!
Yüzde 20’lik bir etkim olduğunu söylüyor Cumhurbaşkanı!
-*-*-
Ve tabii ki kendi ifadesiyle yüzde 20’lik bu etkim, acaba son cumhurbaşkanlığı seçiminde işine yaradı mı yaramadı mı; onu söylemiyor…
-*-*-
Efendim…
Ben gazeteciyim…
Yüzde yüz olamasam da yüzde 95 muhalif olmak zorundayım…
-*-*-
Ama bu kapitalist düzende, örneğin Kıbrıs gazetesinde yazarken, Kanal T’de konuşurken çok rahat olmayabilirim…
Çünkü patronlarım var ve oto sansür ya da oto kontrol denen bir de yaşam gerçeği, meslek acısı söz konusu!
Bu meslekte her şey “idealizm” çerçevesinde gelişmiyor!
-*-*-
Avrupa – Afrika’da, şu anda Yenidüzen’de çok daha rahat yazabiliyorum…
-*-*-
Dr. Küçük’ü yetişmedim…
Ama Denktaş dönemini yetiştim…
O’na da esprili ya da kara mizahi kapsamda, “Fotoğrafçı Rauf Dayı” diyordum…
“Vaz geç Fotoğrafçı Rauf Dayı, git toruncuklarınla oyna” diye yazıyordum…
Hatta Londra’dayken, “Gidişin dönüşüm olacak” sloganını ben yazmış ya da bulmuştum…
Denktaş çok kızmıştı!
-*-*-
Akabinde, Annan Planı döneminde de Denktaş’a çok ağır sayılabilecek ama mizah ya da kara mizah çizgileri kapsmaında eleştiriler getirdim…
-*-*-
“Yes b’annem”i ilk ben yazdım!
Mustafa Özsoy kardeşimin çok sık kullandığı bir ifadeydi…
Ama Avrupa’da ilk yazan bendim…
-*-*-
Ardından yaşanan dönemde, Mehmet Ali Talat’ı da, Ferdi Sabit Soyer’i de çok eleştirdim…
Talat için, “bu arkadaşımızın ameliyatla beynini aldılar, Türkiye gibi düşünmesini sağlayan yeni bir beyin naklettiler” demişliğim vardır mesela…
-*-*-
Mustafa Akıncı mı?
Ağır eleştirdim!
Hatta ve hatta, Akıncı’ya karşı, bütün yakınlarımı, inancımı da bir kenara bırakarak, dostluğun – ahbaplığın – adamlığın adına, bir şekilde patronum da olan Ersin Tatar’ı destekledim…
“Güney’deki bir sağcı ve Kuzey’de Tatar ile daha rahat çözüme ulaşırız; EOKA B ve TMT kökenli iki liderin atacağı barış anlaşması imzası, çok daha çalışabilir veya sürdürülebilirdir iddiası hala ciddi iddiamdır… ”
-*-*-
Neyse!
Tatar beni önce Saray’dan sonra televizyonundan kovdu…
-*-*-
Kovulmam için kendisine baskı yapanlardan birinin adını söyledi dün mahkemede ben o ismi asla kullanmam…
-*-*-
Ama kovulmam için kendisine “Serhat İncirli’yi Kanal T’den kovmazsan seni yarın polise ihbar edeceğim, sen de vatan hainisin” gibi bir cümleyle tehdit edeni açıklamasını diliyorum…
-*-*-
Hatta ağır ricamdır; gözümün – kulağımın içinde “Serhat İncirli Saray’da danışmanlık yapamaz, derhal kovuyorsunuz” diyen kişinin kim olduğunu da açıklasın!
-*-*-
Kendisine, “abi yapma, biz dostuz, arkadaşız, seçilmen için sana yardımcı oldum ve seçildiğin için de çok mutluyum, beni kovma, yanında olmam bence senin faydanadır” dedim mi demedim mi?
-*-*-
Bunu övünmek maksadıyla söylemiyorum!
Ben bir solcuyum, hayattaki en büyük hedefim çok iyi bir komünist olabilmektir!
-*-*-
“Bir solcu, bir komünist nasıl Hüseyin Özgürgün’cü ya da Tatar’cı olur?” sorusu haksız bir soru değil elbette ama defalarca açıkladım; Özgürgün benim kardeşimdir; Tatar da benim çok sevdiğim – saydığım bir ailenin içerisinde “abi” dediğim, örnek aldığım biri olmanın ötesinde bir şekilde Kanal T’deki “patronumdur”…
-*-*-
Eğer Tatar’ın yanında kalmış olsaydım, belki de soldan atılan her yüz okun 95’i bana vuracaktı!
-*-*-
Bunu bile göze almıştım!
Ve evet, maaşım çok daha iyi olabilirdi tabii ki!
-*-*-
Ama, cumhurbaşkanlığı seçimini yöneten Türkiyeli ekip ya da kişilerden bazıları beni kullandı, sürem dolmuştu, “hade barra” dediler…
Tatar “kovacaksın”a direnemedi!
Hiç direnmedi!
-*-*-
Ne acıdır, şu anda sanki Tatar’ın da süresi doldu gibi bir durum var…
Beni, gözünü kırpmadan harcayanlar; Tatar’ı tam beş senedir diledikleri gibi oynatıyorlar, kullanıyorlar…
Şu anda öyle dedikodular var ki; Tatar da bunun farkındadır…
Benim “son kullanım tarihim” gelmişti; Tatar, en yakınlarındaki bir dostunu kullanım tarihi doldu dendiği anda silmişti!
Şimdi O’nu siliyorlar!
Aynı insanlar!
-*-*-
Beni sadece Kanal T ve Cumhurbaşkanlığı’ndan değil, DAÜ ve LAÜ’den de, her yerden de kovarken sana gaz verenler; şimdi beni telefonla arıyor Sayın Tatar…
Ve bazı Türk televizyonlarına çıkıp, seni eleştirmemi bekliyorlar…
Ne dedim onlara biliyor musunuz?
“Tatar’ı yiyeceksek, biz yiyeceğiz; size yedirtmeyiz!”…
-*-*-
Haaa, aynı şeyi çocukluktan tanıdığım Halil Falyalı için de söyleyebilmiş biriyim Sayın Tatar!
Ki Halil’in kimler tarafından öldürülmüş olduğunun ışığı yavaş yavaş yanıyor gibi… Sevgili Ayşemden’i ve Bugün’ü de bu arada tebrik ederim… Falyalı yazı dizisi bayağı heyecanlı…
-*-*-
Halil gibi, seçilmende en büyük desteği olan kişi öldürüldüğünde sen ne yaptın Sayın Tatar?
Neredeyse Halil’i tanımamazlıktan geldin!
-*-*-
Neden?
Koltuk için mi?
-*-*-
Biz sevdiklerimizi eleştiririz, onlarla dalga da geçeriz ama asla satmayız!
Hele toplumumuzu ve toplumumuzun hiç bir ferdini kesinlikle!
-*-*-
Özgürgün’ü satmadığım gibi, seni de hiç satmadım!
Ama eleştirilere, mizaha, espriyle karışık yazılara tahammül edemeyeceksen ve çok yıpranıyorsan, bence bir an önce istifa et!
Cumhurbaşkanlığı kalıcı değil!
İnsanlık kalıcıdır!
Bir de dostluk!
Keşke hiç Cumhurbaşkanı olmasan ve dostum kalabilseydin!
Çünkü tam 4,5 senedir bu toplumu yok etmek dışında – toplum faydasına hiç işe yaramadın!
Üzgünüm!