
Sanat siyaseti içerir mi?
“Siyaset” sözcüğü, sözlüklerde aynen şöyle tanımlanır: “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.”
Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı denildiğinde ise, akla gelen soru ise aynen şö
“Siyaset” sözcüğü, sözlüklerde aynen şöyle tanımlanır: “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.”
Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı denildiğinde ise, akla gelen soru ise aynen şöyledir: “ Sanat gibi birçoklarımız için gerçekliğe, güzelliğe ve özgürlüğe açılım yapan bir kavram nasıl oluyor da ‘siyaset’ gibi zıt bir olguyla birleşebiliyor.” Yine de anlam olarak ayrı ayrı değerlendirildiğinde ve dünyanın “küresel köy” olma hızı düşünüldüğünde, her iki kelimenin de tanım sınırları çok da açık bir manzara oluşturmuyor.
Özellikle sanat kelimesi hala kullanılmakta ve fakat anlamı “salt” güzellik olmaktan öteye geçmiştir.
Sanat Tarihi eğitiminde “giriş” dersleri belli bir yöntem ve düzen doğrultusunda işlenir. Öncelikle sanat tanımlanır, “biçim verme” eylemi kavrandıktan sonra da sanatın dalları işleyiş kolaylığı açısından ele alınır. Bu kabataslak sanatı dallarına ayırma uğraşında yerleşen “sabit” başlıkların/bölümlerin artık günümüzde çeşitlendiğini, genişlediğini ve disiplinlerin girift bir hal aldığını söylemeliyim. Söylediklerim tam anlamıyla güncel sanat ortamı için de geçerlidir. Belki de bu çeşitlenen, genişleyen ve girift bir yapıya dönüşen ortamdan dolayıdır ki, güncel sanatın, birçokları için, anlamsızlaşması/anlaşılamaması (!).
Şüphesiz kitle iletişim sürecinin endüstri devrimiyle birlikte şu yaşlı dünya yüzünde yaşamda öncelikli yer edinmesi tartışmasız gerçektir. Bununla birlikte “politik imge” sanatta ve sanatçı da ana sorunsal haline gelmiştir.
Feodal sistemin yıkılışıyla birlikte ortaya çıkan çağın adı, kesinlikle doğru bir tabir olarak, “Kitle Kültürü Çağı”dır. Bu tanımlamayı bize getiren iki büyük yıkım yaşamıştır dünya ülkeleri: Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı.
Modernizm ve Postmodernizm süreçlerin yaşam alanının oluşmasında iki önemli kırılma noktası!
İki savaşın etkisi ve Modernizm sonrasında sanat ortamında oluşmaya başlayan ve daha güncel konulara kilitlenen “Çağdaş Sanat” akımları ile birlikte sanat ve siyaset sözcüklerine bir yenisi daha eklenir: Propaganda. İşte bu noktada “bu zıt kutupların içine nasıl oluyor da sanat yerleşiyor?” sorusu gündeme taşınır.
Sanat eleştirmenleri son zamanlarda sanatta, politika ve propagandadaki “politik imgeleri” yorumlama biçimlerini ayrıcalıklı olarak inceliyorlar ve konuyla ilgili özellikle de güncel sanat bağlamında sanatçıların “geleneksel çizgi dışındaki” tavırlarına yazılarında geniş yer veriyorlar. Tabi ki yeni sorular da gündeme taşınmıştır.
Sanatın anlamındaki “estetik” kavramının varlığı veya değişimi akla gelmektedir. “Mesajın estetik beğeniyi ve tercihi geri plana itmesi söz konusu mudur?” endişesi ortadadır.
Siyasetin ideolojik değerleri estetiği nasıl tetikleyecektir?
“İdeoloji” ve “estetik” aynı düzlem üzerinde bağımsız olabilecek midir?
Sonuç olarak sanatın içindeki gizil anlamlar özgürlük ve özgünlüktür. Güncel sanat seçkilerinin ve beğenilerinin de tartışıldığı bir platformda sanat ve siyaset el ele vererek sanatsal çalışmaların/işlerin politik bir amacının olabileceğinin altını çizmeye çalışıyorlar.
Evet, sanatçı olmak oldukça çilekeş bir uğraş!
Bu insanoğlunun var olduğu günden bu yana böyle olmuştur. Mağara duvarlarına attığı her çizgiden bugün boya satın alıp, reklâm afişleri yapan, her türlü doğal malzemeyi hatta doğayı, bedenini, teknolojiyi yüzey olarak kullanan ve daha birçok şeyler üreten kişi… Susan Sontag’ın deyimiyle “Sanatçı: Örnek bir Çilekeş”tir.
Kıbrıs’ta siyasilerin/siyasetin sanattan beklentisi nedir? sorusunun yanıtını çok merak ediyorum.
Bir zamanlar bir “masa” vardı ve o masanın etrafında otururdu liderler! Masa “masal” olurken, “mutlu son”a odaklı masalın sonunu bekleyen dinleyiciler de gördüler ki: her masal mutlu sonla bitmezmiş!
Masalın sonunda bir “son”a ulaşıldı mı?
Sözcüklerle dolu sayfalarca alınması gereken kararın, beklentilerin umuda ve okuyan okumayan herkesin anlayabileceği dile dönüştüğü alan sanattır. Geleceğin bireylerinin kültür ve sanat alanında donanımlı yetişmesine en az siyaset ve bilim kadar ihtiyacımız vardır.
“Gerçek” olan benim nazarımda budur!
“Sanatçılar ve siyasilerin bir araya gelmesi sakıncalı mıdır?” Sanat ve siyaset ayrı ayrı düşünüldüğünde kendi sınırları içinde anlam bulanıklığı olduğunu söze başlarken vurgulamıştım. Ve daha birçok soru peş peşe sıralanmıştı. Bugün için “siyaset” dediğimizde veya “sanat” dediğimizde ne kastediyoruz? Öncelikle her iki kelimenin dünya çehresinde geçerli olan anlamları önemlidir.
Şu da bir gerçek ki, bulanıklığına rağmen “Sanat ve Siyaset” insanoğlunun var olduğu günden bugüne uzun bir geçmişi paylaşan kader birlikçisidirler. Monarşik ve demokratik yönetimli toplumlar aşamalarında sanatın anlamı, siyasetin manevra alanına göre, kendini biçimlemiştir. Biçimliyor. Biçimlemeye de devam edecektir.
Lev Kreft: Sanat, salt güzel olmaktan çıkmıştır. Net bir karşılık bulma zorluğu, sanat dalları ve türlerinin çeşitliliği karşısında sınırların aşıldığının göstergesidir. Siyaset de artık toprak üzerindeki siyasi iktidar ve egemenlik fikirlerinin miadı dolmuş gibi görünüyor.
“Ciddi olan
bu dünyanın
düzeninden sonra
başka bir düzenin olduğunu
bilmemizdir.” (Antonin Artaud)
Lev Kreft ile sözü, bu haftalık da bu kadar diyerek, bağlamak istiyorum:
“Herkes çıplak gözle gökyüzüne bakabilir. Güzel olduğu kesindir, ama orada ne gördüğümüz, görüntüyü yerleştirdiğimiz çerçeveye bağlıdır.”

















