1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ruth Keşişyan
Ruth Keşişyan

Ruth Keşişyan

Ruth, bence doğup büyüdüğü dönemin iyi özelliklerini yansıtan birisiydi. Bilgiyi her zaman kovalayan, öğrenen, gelişen, düşünen, eleştiren, bildiklerini paylaşan birisiydi.

A+A-

Hakan Karahasan
[email protected]

Ruth Keşişyan. Bir insan. Kıbrıs’ta kitabevi deyince akla gelen birkaç isimden birisi. Ruth’u yakın zamanda kaybettik. Bu yazı, kişisel bir yazı, öncelikle onu belirtmem gerekiyor. Ruth’un hayatından bahsetmek gibi bir iddiası yok. Benim nezdimde bir gösterge olarak Ruth üzerine kısa bir değinim, vefatı sonrası onu anmak için birkaç satır. O kadar…

Yıl 2003. Geçişler yeni başlamıştı.. O zamanlar, arada bir görüştüğüm bir öğretim üyesi ile sohbet ederken, bana, Lefkoşa’da İngilizce kitaplar satan bir kitabevinden bahsediyor. Heyecanlanıyorum. Kitabevinin nerede olduğunu sorduktan sonra adresi ezberleyip (o dönemler “akıllı telefonlar,” Google Maps ve mobil internet olmadığından), ilk fırsatta gitmek için plânlar yapıyorum.

            O gün gelip çatıyor. Bir Cumartesi günü. Lidra Palas noktasından geçip, heyecanla yürüyorum. Kıbrıs’ın benim için “birdenbire” genişlediği bir dönem. Toplumlararası görüşmelerin bireyler açısından heyecan içinde gerçekleştiği, insanların bir şekilde (yeniden) bir arada yaşayacağına dair fikirlerin havada uçuştuğu zamanlar. Mısır Caddesi’nde yürüyorum. Tenis kortlarını geçtikten sonra, trafiğin tersi yönünde Diagoru Caddesi’ne doğru yürümeye devam ediyorum. Oradan Sofuli Sokağı’nda doğru döndüğümde “tipik bir Kıbrıs evi” diyebileceğim taştan iki katlı bir ev ve Moufflon Bookshop karşıma çıkıyor. Merakla kapıya doğru yöneliyorum. İçeriye biraz da çekinerek girdiğimde, girişin hemen sağ tarafında olan kitapların (eğer yanlış hatırlamıyorsam orada tarih ve politika kitapları vardı) önünde gözlüklü bir kadın, tebessümle “hello!” diyor. Ben de karşılık olarak tebessüm edip, “hello!” diyorum. Nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama kendimi Ruth ile sohbet ederken hatırlıyorum. Ona o dönem edebiyat alanında yüksek lisans yaptığımı, Mehmet Yaşın, Neşe Yaşın ve Faize Özdemirciler’in şiirleri ve milliyetçilik üzerine tez yazdığımı söyler söylemez bana bazı kitaplar tavsiye ediyor. Kıbrıslı Türk olduğumu söylediğimde, bildiği Kıbrıslı Türk yazar ve şairlerden konuşuyoruz.

            O gün Moufflon’da birkaç saat geçirdiğimi ve eve dönerken orasını Lefkoşa’da kendimi bulduğum mekânlardan birisi Işık Kitabevi ile karşılaştırdığımı çok iyi hatırlıyorum. Kendime, “Işık Kitabevi’nin güneydeki versiyonu!” dediğimi hâlâ anımsarım.

            O günden sonra, her Cumartesi olmasa da, bazı Cumartesi günleri, kitaplarla olan buluşmalarım ikiye bölünmeye başladı. Bazı Cumartesi günleri önce Moufflon’a gidip, orada İngilizce kitaplar içinde gezerken, sonrasında Işık Kitabevi’nde Türkçe kitaplar arasındaydım. Bu gidişler arttıkça, Ruth ile sadece edebiyat değil, aynı zamanda Kıbrıs, sanat, arkeoloji gibi farklı konularda sohbetler derinleşmeye başlamıştı. O eski binanın mutfağında, defalarca bana kahve yaptığını, sohbetlerimizi kahve eşliğinde devam ettirdiğimizi hatırladıkça gözlerim buğulanmıyor değil. Oradaki mutfakta teknenin mermerden oluşu bana hep nenemin 1974 sonrası yaşadığı Ozanköy’deki (Gazafana – Kazafani) evi anımsatması, konuya ayrı bir etki etse de, günün sonunda oraya her gidişimde, kısa bir ‘nasılsın, bu aralar neler okuyor ve çalışıyorsun?’ soruları sonrası kahve standart bir hâl almıştı. Tıpkı Işık Kitabevi gibi. Orası da salt kitap alınan, bulunan bir yer değil, kitaplar üzerine sohbetlerin edildiği, edebiyat, sanat, politika üzerine ciddi tartışmaların yapıldığı mekânlar olmasında ötürü, Kıbrıs gibi bir yerde entelektüel vahalardan birisi olmuştur hep.

            Daha sonra, gerek doktoraya başlamam, gerek başka işlerden ötürü (çalışmaya başlamıştım), gidişlerimde bir azalma olmaya başladı. Ona rağmen, her gidişimde selamlaşma faslından sonra, genelde bana bir kahve yapar, ben de bir yandan o kahve fincanı ile kitaplar arasında gezinmeye devam eder, diğer yandan ise onunla sohbet ederdim. Hatta, edebiyat kitaplarının olduğu koridor kısmında gezinmek benim için hep ayrı bir keyif olmuştur. Tiyatro kitapları da, benim için, bulunmaz bir hazineydi. Tiyatro konusunda bilgimin hiç olmadığını hesaba katacak olursam, onunla sohbetler ve tavsiye ettiği bazı kitaplar sayesinde kendimce farklı eserler bulduğumu söylemem gerekiyor. Felsefe, sosyoloji, medya alanlarındaki kitaplara hep göz atar, sıklıkla anla(yama)dığım felsefe kitaplarından bazılarını aldığımda bana sürekli etiket fiyatından değil, indirim yaparak verdiği kitapların sayısı az değildir. Birkçok defa cebimde yeterli para olmadığı halde, beğendiğim bir kitap olduğunu anladığında, ‘bu sefer geldiğinde verirsin’ diyerek aldığım kitaplar... Hatta, belli bir zamandan sonra, her ne kadar her hafta gitmesem de, kitabevinin daimi müşterilerinden birisi olarak, kitabevinde gezinirken, “benim kısa bir işim var, yarım saat içinde dönerim. Eğer müşteri gelirse, yarım saat içinde döneceğimi söylersin” deyip, birkaç kez kitabevini bana emanet ettiği olmuştu. Şimdi düşündükçe anlıyorum ne kadar önemli bir şey olduğunu bunun. Moufflon Bookshop’ta tek başıma yarım saat, kırk dakika elimde kahve fincanı, kitaplar arasında... Ruth’un insanlara verdiği değeri, iyi niyetini gösteren örneklerden sadece bir tanesi...

            Sonrasında, benim 2003 yılından bu yana gittiğim ilk yer ile ilgili bazı sorunlar yaşamaya başlamıştı. Bir süre direndikten sonra, yenilgiyi kabul edip, aynı sokakta karşı binada bir dükkâna yerleşti. Oraya gittiğim zamanlar, ilk başlarda farklı gelse de, orasını da hemen benimsemiştim. Neticede Ruth oradaydı. Ve Moufflon’u önemli kılan salt kitaplar değil, kendisiydi. Onun bilgi birikimi, değişik alanlara yönelik ilgisi, her seferinde birşeyler öğrenmemi sağlamakla kalmıyor, ‘bu aralar ne üzerine okuyorsun? Ne çalışıyorsun?’ sorularıyla ayrıca beni motive de ediyordu. Ahmet abi (Ahmet Serdar Gökaşan) ile Güçük Prens çevirisini bitirdiğimizde, pandemi sonrasında geçişler yeniden başladığında, ilk yaptığım şeylerden birisi çeviriyi ona götürüp, üzerine konuşmak olmuştu. Çeviriyi görünce çok sevinmiş, üzerine uzun uzadıya konuşmuştuk. Yakovos Hacipieris’in çevirisi ile birlikte Kıbrıs’ı, en azından edebi bir eser ile de olsa, bir şekilde bütünleştirebilmiş olmanın mutluluğunu paylaşmıştım onunla. Hatta bir gün, kitabevinde bulunan bir Kıbrıslı Ermeni’ye Güçük Prens’i gösterip, “çevirmenlerinden birisi” diye takdim etmişti. Ondan sonra farklı zamanlarda benzer şeyi tekrarlamakla kalmadı, bizim çeviriden başka müşterilere bahsetmeye devam etti.

            Daha sonraki sohbetlerimizde, özellikle elektronik dünya, kitapların online veya daha kolay temini ya da değişik gerekçelerle, Moufflon’da işlerin azaldığını, uzun vadede bu duruma dayanamayacağını defalarca söylediğini hatırlıyorum. Son olarak Çavuşis binası yanına (Checkpoint Charlie No: 2 Kebapçısı karşısı) taşınmadan önce, Pancazis (Pantzasis Court) binasında birkaç araştırmam üzerine uzun uzadıya konuşmuştuk. Hatta bir tanesinde, bana konu ile ilgili birkaç kişi ismi vermiş, diğer konuda ise eğer çalışmayı belli bir noktaya getirebilirsem, kendi arşivinde olan bazı şeyleri paylaşabileceğini belirtmişti. Çalışmam, tahmin edileceği üzere, tamamlan(a)madı. Bırakın tamamlanmayı, başlangıç aşamasını dahi geçemedi. Ancak, oraya her gidişimde, selamlaştıktan sonra ilk sorduğu soru, neredeyse hiç değişmedi: “Şu sıralar kimleri okuyorsun? Neler çalışıyorsun?”

Onu uzun bir süredir görmemiştim. Yakın zamanda Neşe Yaşın’ın Facebook paylaşımında rahatsız olduğunu duymuştum. Hatta, hasta olduğu konusunda vefatından birkaç gün önce eşim ile sohbet ederken Kıbrıs’ın entelektüel hayatında Ruth’un ne kadar önemli olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Sonra acı haber tez duyuldu: Ruth aramızdan ayrılmıştı...

Bu noktada bunu söylemenin bir anlamı var mı, bilmiyorum. Bu eleştirilebilecek mi, yüceltilecek bir şey mi sorularını paranteze alarak şunu söylemek istiyorum: Ruth, bence doğup büyüdüğü dönemin iyi özelliklerini yansıtan birisiydi. Bilgiyi her zaman kovalayan, öğrenen, gelişen, düşünen, eleştiren, bildiklerini paylaşan birisiydi. İnsanlarla iletişim kurma konusunda (özellikle konu kitaplarsa) ne kadar yetenekli olduğunu, onu tanıyan herkes biliyor. Benim için Ruth Keşişyan, soyadıyla uyumlu bir şekilde, tıpkı bir keşiş gibi, kendisini bilgiyi paylaşmaya adayan insanlardan birisiydi.

Ruth bedenen aramızda değil artık. Geriye hayatına dokunduğu (gerek Kıbrıs’ta gerekse başka ülkelerden) insanlar ve onlara katkıları kaldı. Onu özleyecek miyim? Elbette. Huzur içinde uyusun...

Bu haber toplam 1707 defa okunmuştur
Gaile 520. Sayısı

Gaile 520. Sayısı