Perihan Aziz
Bizim meslekteki hemen herkesin Perihan Ablasıydı…
Kendinden büyüklerin de küçüklerin de büyüğüydü…
-*-*-
Kadınlar için “petite” sayılan bir kütlesi vardı yani kısacıktı, ama öyle bir yüreği vardı ki; o kadar büyüktü ki kalbi; hepimizi rahatça sığıyordu…
-*-*-
Perihan Ablayı tanıdığımda 10’lu yaşlarıma geçmemiştim…
Dün TAK Ajansı önündeki uğurlama töreninde gördüm Münüre ablayı…
Gaziveren’de hem komşumuz hem ikinci annemiz, teyzemiz, ablamız olan Münüre Olgu Korkut, Perihan Aziz’in ankara’dan üniversiteden ve akabinde de Lefkoşa’da memurluktan arkadaşıydı…
-*-*-
Perihan ablayı tanıdığım günden kaybettiğimiz döneme kadar geçen sürede, yüzündeki gülümseme hiç eksik olmadı…
Konuşurken gülen hatta kahkaha atan bir yapısı vardı ve inanılmaz pozitif enerji veriyordu…
-*-*-
O’nun bir zamanlar anlattığı 1974 savaş anısı, daha sonraları o anıların geçtiği köyde, Ambeligu’da ya da değiştirilmiş adıyla Bağlıköy’de askerlik yaparken hep aklıma gelirdi…
-*-*-
Rumlar saldırıya geçince, köylü, gece karanlığında koskoca Kireç Tepe’yi geçerek Lefke’ye kaçmıştı…
O mesafeyi yürümek çoluğun – çocuğun – yaşlının yapabileceği bir şey değildi…
-*-*-
Çocuklukta tanıştığım Perihan abla, daha sonra meslek büyüğüm olarak karşımdaydı…
-*-*-
Ve o küçük kadının koskocaman yüreğinde hep sevgiye, hep güler yüze tanık olmak…
-*-*-
O yürekte önce ailesi vardı…
Babasını erken kaybetmişti; hatırlamam ama annesine, kardeşlerine sonra da yeğenciklerine çok düşkündü…
Televizyon programımı belli ki Arda isimli yeğeniyle izler; “Arda’nın da selamları var” diye mesaj atardı…
-*-*-
Perihan ablanın o koskocaman yüreğinde ikinci sırada ailesinden hiç ayırmadığı arkadaşları vardı…
-*-*-
Ve köyü…
Ambeligu…
Bağlıköy…
-*-*-
Lefke Bölgesi’ndeki bu şirin küçük köyü terkedilmiş olmaktan çıkaran, köyüne yatırım yapan, yapılmasına öncülük eden, bu konuda hiç yılmayan biriydi…
Panayır yapılsın, yürüyüş düzenlensin, Bağlıköy aman terk edilmesindi derdi…
Ve bunu bir miktar hatta önemli miktar başarmıştı da…
-*-*-
Ve yurt sevgisi tabii ki…
Ülkeyi sevmenin ne olduğu konusunda da çok dersini gördük…
Saygılı ve saygın gazeteciliği de O’ndan öğrendik…
-*-*-
İnsana insanca yaklaşmayı…
Hayvan sevgisini…
Doğa sevgisini…
Ne kadar hasta olursa olsun, yüzünden eksiltmediği gülümsemeyi, kahkahayı ve hissettirdiği sevgisini…
-*-*-
Yani çok iddialı olacak belki ama O, bu ülkenin değil, belki de Dünya’nın örnek alması gereken en güzel insanıydı…
-*-*-
Tanıdığım ve çok sevdiğim için inanın huzurluyum…
Kardeşlerine, yeğenlerine başsağlığı dilerim, acılarını paylaşırım…
Sabiha Hikmet
Nikos Hrisodulidis’in Ersin Tatar’a geçtiğimiz günkü buluşmaları sırasında önerdiği iddia edilen “8 maddeden” birinin, “Hakikat Komisyonu kurulması” olduğu söyleniyor…
-*-*-
Nedir Hakikat Komisyonu?
En basit ifadeyle, “geçmişte yaşananların açığa çıkarılmasıdır…”
-*-*-
Mesela bizim açımızdan Atlılar, Muratağa ve Sandallar ya da Taşkent katliamları vardır…
Ki ya da kimler, neden, nasıl bu korkunç suçları işlemiştir…
-*-*-
Eminim, bizim de Rumlara karşı işlemiş olduğumuz suçlar çoktur…
Ve bilinmeleri; o suçları işleyen katiller hala hayattaysa cezalandırılmaları adına, bu komisyonlara büyük görevler düşmektedir…
-*-*-
Bizim tarafın bu komisyonu kabul etmeyeceğinden adım gibi eminim!
Haaa Rum tarafında da eminim huylananlar olacaktır!
Kabul etmeyen ve huylananlar sizce kimler olacak?
Haliyle, yapılanları gizlemek isteyenler!
-*-*-
Efendim, iki toplumlu ya da karşılıklı suçlar yanında; toplum içi suçların da araştırılması için aynı veya benzer komisyonlara ihtiyaç vardır…
Herkes, tarihini net ve temiz bilmelidir…
-*-*-
Mesela bizim için “Banyo Katliamı” kesinlikle Hakikat Komisyonu’nun incelemesi gereken bir konudur!
Bilelim!
Kim yaptı?
Çünkü vahşi katliam sonrası bir mizansen yaratıldığını ve soğukkanlı bir şekilde propaganda maksatlı fotoğraf çekildiğini biliyoruz!
Ancak hala, “tetikçileri” ve “azmettiricileri” falan bilmiyoruz!
-*-*-
Ve dün Avrupa gazetesinin ön sayfasında, sevgili Perihan Aziz’in ölümüyle ilgili haberin yanında bir ölüm haberi daha vardı…
-*-*-
Bir kadın…
Perihan Ablayı tanımayan yok…
Ama eminim diğer ölüm haberinde geçen ismi bilenlerimizin sayısı çok çok az…
Avrupa yazmasa, öldüğünden haberimiz bile olmayacak…
-*-*-
Sabiha Hikmet…
Kimdir Sabiha Hikmet?
23 Nisan 1962 gecesi, kocası öldürülen bir kadın…
Üstelik, cinayet, adam yatakta uyurken işlendi…
Avukat – Gazeteci Ayhan Hikmet, Sabiha Hanımla birlikte uyuyordu; eve – odaya biri ya da birileri girdi ve adamı vurarak katletti!
-*-*-
Tıpkı banyo katliamı gibi, bu konuda da konuşan, anlatan çok!
-*-*-
Ama işin “Hakikati”nin net, apaçık olması lazım!
-*-*-
Bu yüzden, Hristodulidis’in iki toplumlu suçlar için önerdiği ile birlikte, kendi toplumumuzda işlenmiş bu ve buna benzer insanlık suçlarını “hakikate” taşıyacak bir Hakikat Komisyonu daha da geç kalınmadan kurulmalıdır!
-*-*-
Geçmişi çok net ve çok temiz bilmek zorundayız…
Ve inanın, bilirsek, o cinayetleri ve akabinde Sabiha Hikmet hanımefendi ile evlatlarının yaşadıklarını daha iyi öğrenirsek; inanın bu memlekete daha sıkı sarılırız!
-*-*-
Belki de o gerçekleri gizleyenler, o cinayetleri (Ayhan Hikmet ve meslektaşı – ortağı Muzaffer Gürkan cinayetleri…) işleyenler; bugünkü rezil statükoyu yaratanların ta kendileridir…
Belki de değildir!
Gerçeği hiç bilmeyelim mi?
-*-*-
Sabiha Hikmet Hanımefendiye Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine, tanıyanlarına başsağlığı dilerim…