Ortadoğu Kaynarken Kıbrıs…
2003 yılında Irak Savaşı sonrasında ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gündeme gelmiş, 2004’te yapılan G8’ler zirvesinde de genel kabul görerek gerçekleştirme hedefi için süreç başlatılmıştı. Projenin tam adı “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık”, vizyonu da Cebelitarık’tan Hindistan’a kadar olan bölgedeki 23 İslam ülkesinde, özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde Amerikan dostu rejimler yaratmaktır… Bu proje ve vizyonun amacı ve tam hedefi de, tek kutuplu dünyada küresel emperyalizmin ‘Amerikan dostu’ dedikleri rejimler vasıtasıyla onların ülkelerinin zengin doğal kaynaklarına çökmektir.
BOP’un başlangıcında Türkiye de hedef ülkelerden biri idi… AKP hükümeti ve liderliği itiraz etti, girişimler yaptı; Türkiye hedef ülke olmaktan çıkarıldı, Amerikan dostu ülkeler grubuna dahil oldu ve Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan da BOP’un iki Başkan Yardımcısından biri oldu. Ve Türkiye, demokrasi ile yönetilen örnek bir “Siyasal İslam” ülkesi olarak lanse ediliyordu bölgenin diğer Amerikan dostu olmayan İslam ülkelerinin halklarına; örneğin İran’a…
Proje Kuzey Afrika’nın batı ucundan başlayıp doğuya doğru aşama-aşama ilerledi; geldi dayandı Doğu Akdeniz’de Gazze’ye… Küresel emperyalizmin lider ülkesi ABD’nin bölgedeki tetikçisi İsrail marifetiyle Gazze’de Hamas’ı tertiplediler. Bu arada da Suriye’de Esat’ı radikal dinci örgütlerin başlattığı iç savaş ile tertiplediler… Şimdilerde Gazze’ye İsrail hâkim, Suriye de “Amerikan dostu” bir rejim oluşturmak sürecine girmiştir.
Sıra geldi İran’a… Emperyalizmin bölgedeki tetikçisi İsrail İran’a havadan saldırılar başlattı… Dünya kamuoyuna bu harekatın nedenini de İran’ın nükleer güce sahip olması ve dolayısıyla kendilerini tehdit etmesine izin vermeyecekleri şeklinde açıkladılar… Zamanında emperyalist ülkeler BOP kapsamında Irak’a saldırırken kimyasal silahları olduğunu ve kendi halkına kullandığı gibi bölge halkları için de tehdit unsuru olduğunu açıklamışlardı. Vizyon aynı, saldırıyı gerekçelendirme de benzeşir… İsrail – İran karşılıklı hava saldırıları bir haftadan beri etkili şekilde sürmektedir. Dünya medyasında yayılan haberler güvenilir değil; hele ki Yahudi unsurların dünya medyasına büyük ölçüde hâkim olduğu gerçeği var iken… Ancak, ABD Başkanı Trump’ın atıp tutmalarına, İran’ı koşulsuz teslim olmaya davet ederken İran’ın halen etkin hava saldırılarını sürdürmesine bakılırsa, BOP savaşının sert kayaya çarpmış olduğu düşüncesi beliriyor.
Şimdilerde de tetikçi İsrail’in arkasındaki güçlerden olan İngiltere, Fransa ve Almanya Dış İşleri Bakanları savaşın durdurulması için Cenevre’de İran Dış İşleri Bakanı ile görüşecek; gelecek iki hafta içinde diplomatik bir çözüme ulaşılması için bir fırsat olarak lanse ettiler dünya kamuoyuna bu girişimlerini… Ya İran’ı istedikleri gibi tertipleyemeyecekleri ve İsrail’in başının derde gireceği endişesi hasıl oldu, ya da bir ara verip, daha güçlü olmak üzere toparlanıp yeniden saldırmak üzere bir strateji kurgulanmış olabilir… Ama emperyalizm BOP’tan vaz geçecek değil… İran’da ‘Amerikan Dostu’ rejim olana kadar şanslarını denemeye devam edecekler.
Bu olaylar devam ederken, İsrail’den bir ses “İran’ı da halledince, final Türkiye” demiş… Halbuki BOP’ta, halen İran’ı halledemediler; tam olarak Amerikan dostu olarak şekillenmemiş bir de Pakistan var… Dolayısıyla, Türkiye final olamaz… Ayrıca, BOP için tam bir Amerikan dostu olarak göremedikleri ve demokratik İslam sistemine örnek olarak da gösteremedikleri bugünkü Türkiye’yi hedefe alabilirler mi, İsrail’i Türkiye’ye saldırtırlar mı?! Kesinlike hayır… İran’da şansları pek yaver gitmediğine benziyor, sonucu bir türlü alamıyorlar; Türkiye İran’dan çok daha zor bir hedef olur. 1920’lerin Kuvvay-ı Milliye’si ile Türkiye, emperyalizme karşı savaş kazanan ilk ülke idi, yüz yıl sonra da tekrarı olur… Ama o zaman bir Mustafa Kemal vardı… Evet doğrudur… Ama o koşulları Mustafa Kemal yaratmamıştı; o dönemin koşulları Mustafa Kemal’i yaratmıştı… Emperyalistler şans denemesine kalkışırsa bugünün koşulları da emperyalizme karşı savaşı başarı ile yönetecek yeni bir Mustafa Kemal yaratacaktır. Diğer ülkelerde niye böyle bir lider yaratmadı ki koşullar?! Diğer ülkeler emperyalizme karşı savaşmadıkları gibi, emperyalistlerin verdiği rolü oynamışlardı; savaşmak kapasitesinin öz niteliği çok farklı…
Ve gelelim Kıbrıs’a…
Güney Kıbrıs’ta emperyalistlerin BOP hedefine ulaşması için onlara üsler, limanlar veren bir rejim var; tetikçi değil, lojistik hizmetkarı… Kuzey Kıbrıs’ta seyirci bir rejim var; Türkiye’yi seyrediyor… Kaynayan Ortadoğu’da Kıbrıs’ın güneyi ve kuzeyi kendi bölünmüş yurdunu değil, bölgedeki zengin ve önemli doğal kaynaklara çökmek isteyen yabancı ülkelerin çabalarının başarısı için katılımcı ve katkı koyucu oluyorlar… İki tarafın lideri de BM’den Kıbrıs sorununun çözümü için ödevli, halklarını yakınlaştıracak projeler için görevli… Özellikle Kıbrıslı Rum lider kendini Kıbrıs sorunu çözüm sürecinden soyutlamışçasına kaynayan Ortadoğu kazanı ile ilgileniyor; “Komşuda pişer, bize de düşer” babından…. Kıbrıslı Türk lider istese de dahil olamaz o alana, kapasite sorunu da var; etkin unsur Türkiye zaten devrede… Ve Türkiye’nin amacı da “Komşuda pişer, bizim başımıza da sıcak tencereler düşer” olmamasıdır.
Ve Temmuz’daki Gayriresmi 5+1 Konferansı’nda Kıbrıslı Rum lider “Komşuda pişiyor, bize de hemen düşsün” diye çabalarken, umutlanırken, “Annan Planında yaptığım gibi elimi taşın altına gene koyarım diyen CB Erdoğan’ın “Komşuda pişen komşuya; biz en iyisi Ekim’den sonra BM’nin tarifini pişirelim” çıkışı yapması halinde Kıbrıs ne kaynayan kazan olur, ne de pişen tencereden pay bekleyen arsız… CB Erdoğan’ın müttefikliğini elde eden BM Genel Sekreteri Kıbrıslı Rum lidere, Kıbrıs sorununun kaynayan kazanda veya ocakta pişen tencerede olmadığını, masada olduğunu ve o masadan da BM Ölçütlerinde çözümü ve dahi Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ve etkin katılımcı taraf olduğunu kabulü ile kalkabileceğini benimsetebilecek, iki defa sıçrayan çekirgenin Ekim’den sonra üçüncü defa sıçrayamayacağını anlatacaktır.
Bu kaynayan Ortadoğu kazanı Kıbrıs sorununun çözümünün aciliyetini, Kıbrıs adasının doğrudan BOP unsuru olması halinde de emperyalist ülkelerin adanın doğal kaynaklarına çökeceğini, adanın jeostratejik konumunu da tepe tepe kullanacağını anlatmaktadır.