1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Noel 1963-Yeni Yıl 1964… Kişisel hatıralar ve deneyimler…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Noel 1963-Yeni Yıl 1964… Kişisel hatıralar ve deneyimler…”

A+A-

Kiriakos CAMBAZİS

 

21 Aralık 1963’le ilgili anılarını ve düşüncelerini kaleme alan Kıbrıslırum yazar Kiriakos Cambazis, “Milliyetçilik belası: Aralık 1963” diyor… Ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fanatik liderlerimizin her gün isimleri caddelere, binalara, hastanelere, anıtlara, okullara verilip telaffuz edilirken, neden herhangi bir okulda ve herhangi bir siyasi parti tarafından bu fanatik liderlerin büyük sorumulukları dile getirilmiyor?”

Kiriakos Cambazis arkadaşımızın sosyal medyada paylaşmış olduğu yazısını özetle Türkçeleştirdik. Cambazis şöyle yazıyor:

“Noel 1963-Yeni Yıl 1964 Kişisel hatıralar ve deneyimler…

 

Cumartesi 21 Aralık 1963.

Okullarımızın tatil için kapanacağı son günden bir gün öncesi idi. Eğer doğru hatırlıyorsam, okuldan daha hızlı ayrılacaktık çünkü Noel partimizi yapmıştık. Otobüsle geldiğimiz köyde iken, sabahleyin çatışmalarla ilgili herhangi bir şey duymamıştık. Ya da belki de olup biteni ciddiye almıyorduk. Analarımız babalarımız dahi böyleydi çünkü onlar da işleri neyse, onu yapmaktaydılar…

Okulun avlusunda öğrendik neler olduğunu. Sonra sınıfımıza girdik. Bazı sınıf arkadaşlarımızın yeri boştu ve bunların çatışmalara katılmak üzere sınıfta olmadıkları söylenmekteydi. Uzun süreden beridir yoktular. 1964’ün ilk haftasında okullar açıldığı zaman da geri gelmeyeceklerdi. Gerçekten de çatışmalarda yer almışlar mıydı, bunu teyid edemem. Ancak çok sonraları, yıllar sonra, üniversiteyi bitirip de Kıbrıs’a döndüğümde, Temmuz 1974 darbesinden birkaç gün önce, bir sınıf arkadaşından onların gerçekten de çatışmalarda yer almış olduklarını öğrenmiştim. Silahlı grupların üyesiydiler ve çatışmalardan önce askeri eğitim almışlardı.

O güne kadar hiç kimse bunların silahlı gruplarda organize olduklarını duymamıştı, bunu bilmiyorduk. Köyüm Afanya’da EDON’un sekreteri olarak katıldığım parti tartışmalarında parti görevlileri de bize bundan hiç söz etmemişti. Ancak 21 Aralık sabahında Lissaridis, Yorgacis ve Sampson gruplarının bulunduğunu işitiyordum. AKEL’in organize grupları yoktu bu şekilde, belki bunu yapamamıştı veya yapmak istememişti. Bunu bilmiyorum. Bildiğim şey, parti liderlerinin konuşmalarında da pek çok kez işittiğim gibi, AKEL üyelerinin bu silahlı gruplara kabul edilmeyişini protesto etmekteydiler. Maraş’ta Prometeus Kulübü’ndeki bir konuşmasında – ki bu toplantıda ben de vardım – AKEL’cilerin daha az yurtsever olmadıklarından söz ediliyordu bir konuşmada ve AKEL’cilerin yurtseverliklerini göstererek silahsız biçimde hapishanelere gittiklerinden söz edilmekteydi. Parti lideri böyle diyordu. Bu söylediklerim yazılı bir metin halinde de vardı ancak şu anda bunu bulamıyorum, belki daha sonra bulabilirim. Diyesim odur ki tüm bunları kendi kulaklarımla işittim, sağdan soldan söylenti olarak duymadım.

O günlerde herkes milliyetçi bir patlama dalgasından etkilenmekteydi. Herkes bir silah elde etmeye çalışıyordu… Genç insanlar olarak öğrenciler savaşmak isteyenlerin en başında gelmekteydiler. Bunu okulumda gözlemliyordum. Bu, beni heyecanlandırmıyordu, nedenini bilmiyorum ancak savaştan hoşlanmıyordum. Belki babamın Dünya Savaşı esnasında aldığı yaralardan ötürü çok uzun yıllardır acı çekiyor olmasındandı bu.

Günlerden bir gün babamın eve bir av tüfeği getirdiğini keşfetmiştim. Bir arkadaşından almıştı bu tüfeği. Arkadaşı ona bu tüfeği, can güvenliğimiz için vermişti. Dolapta bu tüfeği görünce onu oradan aldım, fişenklerden de aldım ve kardeşlerim Dimitris ve Andrikko’ya gidip birlikte kuş avlayacağımızı söylemiştim.

İkindi vakti babam eve döndüğünde ve bizi evde bulamadığında ve dolapta da av tüfeğinin olmadığını görünce, bizi aramaya koyulmuştu. Evden çok da uzak olmayan bir noktadaydık. Henüz herhangi bir kuş vuramamıştım. Hayatımda elime ilk kez silah almaktaydım. Babamız öfkelenmişti ama bize vurmadı çünkü hiçbir zaman dövmezdi bizi. Bize çok kızmıştı ve bize neden kızgın olduğunu izah etti. Ertesi günü de bu tüfeği sahibine iade etti.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi o yıl kutlamadık Noel ve Yeni Yıl’ı… Babam savaş ve silah kullanımı konusunda deneyimli olduğu için, gece nöbetlerine çağrılmaya başlanmıştı. Belki de bu durum köyümüzdeki tüm yetişkin erkekler için de geçerliydi. Ancak bizim mahallemizde akşamları insanlar komşumuz Miki Frangu’nun evinde toplanmaktaydı. Ben de bir gece toplanıp da ne yaptıklarını merak ettiğim için gidip baktım. Hiçbir şey yapmıyorlardı. Öylece oturuyorlardı ve zaman zaman pencereden dışarıya bakıyorlardı. Gözlem yapmalarını engelleyecek çevrede başka herhangi bir ev veya bina yoktu. Şarap veya konyak içiyorlar, yaratılmış olan durumdan söz ediyorlar ve sabahtan da buradan ayrılıyorlardı…

Çok şükür köyümüzde bir şey olmamıştı. Toplumlarımızın biri veya diğeri tarafından herhangi düşmanca bir harekette bulunulmadı. Gündüzleri korkusuzca dolanıp duruyorduk. Sanırım benim Kıbrıslıtürk köylülerim de böyle hissediyordu. Yalnızca köyümüzün çobanları, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum çobanlar, hayvanlarını otlatmaya çıkarmıyordu. Kendi köylülerinden değil, komşu köylerdeki başkalarından korkuyorlardı. Tek başına ve korumasız biçimde ovaya çıkmak, tehlikeliydi. Tehlike her yerden gelebilirdi.

Ocak ve Şubat ayları ölüm aylarına dönüşmüştü… Pek çok insan bir hiç uğruna öldürüldü… Herhangi kötü bir şey yapmaksızın öldürülmüşlerdi… Kıbrıslıtürkler’in en çok acıyı çektiklerini biliyordum. Yalnız başlarına yola çıkmaları tehlikeliydi… Yolda “kayıp” ediliyorlardı… Babamın, arkadaşı Hasanaki’ye yalnızca Kıbrıslıtürkler’in yaşadığı mahalleden ayrılması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunduğunu işitiyordum. Babamı dinleyip ayrılmıştı oradan… Yıllar sonra onu Maraş’ta, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın birlikte yaşamış olduğu bir mahallede bulacaktım… Ben de Maraş’ta evliydim… Hasanaki’nin bir oğlu vardı, adı Tevfik’ti ve biz çok iyi arkadaş olmuştuk. Hendekte Kıbrıslıtürkler’in organize ettiği festivallere birlikte gidiyorduk. Benim için bu normal bir şeydi. Çünkü üniversitede ben odamı Afrikalılar’la paylaşmıştım, Asyalı arkadaşlarımla paylaşmıştım. Benim bir sorunum yoktu kimseyle. İnsanların rengine bakmıyordum – geldikleri yerden getirdikleri alışkanlıklara, davranışlara, karakteristiklere bakıyordum. Afrikalı olmadan da Afrikalılar’ın düzenlediği etkinliklere katılmaktaydım – nasıl düşündüklerini, nasıl konuştuklarını, nasıl davrandıklarını görmeye gidiyordum…

sev-029.jpg

1963 yılının Aralık ayının son günleri ile 1964’ün ilk iki ayı olan Ocak ve Şubat ayları benim belleğimde sonsuza dek kazınmış olarak kalacaktır. Çok sayıda olay oldu, yüzlerce insan “kayıp” edildi çünkü liderleri seçilmiş oldukları göreve değen şahıslar değildiler: bir devlet yaratmak, yurttaşlarına Anayurtlarını geliştirmek için yardımcı olmak ve değerli yurttaşlar olmak için yardım etmek… Dünyanın değişmiş olduğunu kavrayamıyordu bu liderler, Kıbrıs’ın değişmiş olduğunu kavrayamıyorlardı, Kıbrıs’ın artık sömürgeci köleliği bir yana bırakıp uluslararası siyasi arenaya ilk adımlarını atıyor oluşunu kavrayamıyorlardı…

Ve ne yazık ki tüm bunlardan ötürü, bugün insanlar hala acı çekiyor…

Ve işte o ölümcül 1964 yılına da böyle giriliyordu…”

(Kiriakos Cambazis’in 19 Aralık 2019 tarihli sosyal medya paylaşımından, kendi izni ve onayıyla google translate yardımıyla Rumca’dan İngilizce’ye, İngilizce’den de Türkçe’ye çevirdik – Çeviri: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 20.12.2019)

 


 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1970 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar