1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Nazif Bozatlı ve Ziver Teyze: Göklerden birer yıldız daha kayıp sonsuzluğa uğurlandı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Nazif Bozatlı ve Ziver Teyze: Göklerden birer yıldız daha kayıp sonsuzluğa uğurlandı…”

A+A-

Ulus IRKAD

(Değerli arkadaşımız, Araştırmacı-yazar Ulus Irkad, Nazif Bozatlı ve Ziver Hanım’ı geçtiğimiz günlerde kaybetmenin ardından, onlarla ilgili hatırladıklarını kaleme aldı… Yazısını teşekkürlerimizle paylaşıyoruz… Nazif Bozatlı ve Ziver Hanımın ailelerinin acılarını paylaşıyoruz… S.U.)

 

NAZİF BOZATLI’YA SAYGIYLA

Nazif Bey’le bundan 47 sene önce Akgünler Turizm’de rehberlik yaparken tanışmıştım. Rehberliğe 19 yaşımda Girne’de Öğretmen Koleji’nde okurken başlamıştım. 1977 yılında Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği birkaç haftalık bir kursla sertifika sahibi olmuş (İngilizce dilinde) ve o yıllarda önce Nil Turizm’de (Sabri Tahir’e, kızına ve oğlu Adem’e rahmet diliyorum) sonra Sül-Tur (Harper Vehbi Bey’e rahmetle) ve daha sonra da Akgünler’de rehberlik yapmaya ve boş zamanlarımı da böyle değerlendirmeye başlamıştım. O yıllarda Nazif Bey ve Ömer Bey’ler Akgünlerde idareci konumundaydılar. Şirket o zamanlar Ünal Çağıner ve Muharrem Beylerin  ortaklığındaydı ve pratik rezervasyon ve turlar dahil, işleri Ömer Bey’le Nazif Beyler yürütmekteydi (Ünal Bey’in işletmecilik anlayışı ve bilgisi de önemliydi elbette.) Bizdeki turizm olayı o zamanlar da elbette Türkiye ile ilişkiliydi ve Türkiye’deki ekonomik veya sosyal olaylar bizim ekonomimizi etkilemekte, şimdiki gibi o zamanlar da ülkeyi etkilemekteydi. Bu arada askere gidip geldikten sonra rehberliğe devam etmiş, bilhassa 1980, 12 Eylül sonrasında ve öncesinde de mesela Banker Olayları, bu sırada Acapulco’ya yatırım yapan şirketi bir şekilde etkilemişti ama Akgünler’in Ünal Bey, Ömer Bey ve Nazif Bey gibi çok iyi işletmeci ve idareciler, bu dönemi de olumlu bir şekilde atlatmışlar,  Acapulco gibi bir işletmeyi de Kuzey Kıbrıs’a kazandırmışlardı. Ünal Bey’in insan gücünü de aşan çabalarını ve de ekonomik başarı becerisini de unutmuyorum.

 

İŞİNİ İHMAL ETMEDEN ÇALIŞAN, DİSİPLİNLİ BİR İNSANDI…

Nazif Bey’in  çok disiplinli, devamlı işini ihmal etmeden çalışan, devamlı işinin başında duran, zaman zaman ailesine ayıracak zamanını bile Akgünler’e ve Acapulco’ya ayıran, çalışmayı çok seven bir mizacı vardı. Bu arada kendisini de çok uzun yıllardır görmediğim ve daha sonraları sanırım başka bir şirkete geçen Ömer Bey’in de onun kadar çalışkan olduğunu belirtmeliyim.

O yıllarda Rehber Nedim Tamel; Almanca ve Türkçe rehber olarak şirkette bulunurken, ben de İngilizce ve Türkçe rehberi olarak Akgünler’e hizmet verdik. Muharrem Bey’in işletmeciliğini de unutmadan, varını yoğunu Şirkete ve Acapulco’ya harcayan Ünal Çağıner Bey’i de saygıyla anmam gerekir.

Akgünler de Kuzey Kıbrıs’ta ekonomiye uzun yıllar turizm alanında katkı ve hizmette bulundu. Yazdığım gibi Nazif Bey’in çağdaş bilgisi, kültürü, çok iyi İngilizcesi, işletmeciliği ve aydın bir insan olarak turizmci ve Akgünler’deki işletmeci anlayışı, Akgünler ve Acapulco’nun başarısında önemli bir mihenk taşı olmuştur. Son zamanlarda kendisiyle sosyal medyada buluşmakta ve sohbet etmekteydik. Eski fotoğraflar konusunda uzmandı ve bildiğim kadarıyla geniş bir fotoğraf arşivi bulunmaktaydı. Öğretmen olduktan sonra Akgünler’le bir ilişkim olmadı ama arada ölenler de olmuşsa idarecilerden çalışanlara kadar buradan rahmet diler, şirketi şu anda başarıdan başarıya çalıştıranlara da başarılar diliyorum.

Nazif Bey’in saygıdeğer ailesine taziyelerimi belirtir, tüm turizm camiasına da başsağlığı diliyorum. Nazif Bey hep aydınlıklar içinde kalsın.

 

ZİVER TEYZE

Dünürümüzdü… Kızı Zühre, kardeşim Hamza ile evliydi. Düğünden bir müddet sonra 1980’li yıllarda ailece İngiltere-Londra’ya gidip yerleşmişlerdi. Kocası Ramadan Dayı orada lokantalarda çalışıyordu. Oğluları Mustafa da, kızlarından Belgin de yanlarındaydı. Oradaki hayat kavgasında bu sürede çocuklar da evlendi. Çocukları oldu, onlar da büyüdüler ve şimdilerde onlar da çocuk sahibi oldular. Emek kavgası aynen Kıbrıs’ta olduğu gibi orada da sürdü.

Hiç unutmam 1990’lı yılların başlarında Kıbrıs Türk Komedi Tiyatrosu’yla birlikte bir ortak oyunun Londra’da oynanması dolayısıyla soğuk bir Şubat günü (1991) Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın bir Airbus uçağı ile Londra’ya inmiştik. Zorlu bir yolculuk… AB üyeliği kapıya gelmemişti ve çoğu Kıbrıslı Türk TC pasaportuyla Londra’ya seyehat ediyordu. O günlerde Londra’ya girmek zordu. Herşeyiniz araştırılıyordu. Orada kalmak İngiliz Hükümeti’nin engelleri ile karşılaşmak demekti. Gene de çoğu Kıbrıslı Türk Londra’ya girdi mi çeşitli mazaretler öne sürerek orada kalmaya çalışırdı. Gümrükte çok iyi Türkçe konuşan ve engel çıkaran, dediklerine göre bir Ermeni vatandaş vardı. O gün bazı tiyatro oyuncularına engeller çıkartmış ve onlara yardım için çevirmenlik yapmaya çalışmıştım ama Ermeni vatandaş derhal Havaalanı’nı terketmemi tavsiye etmişti. Dışarı çıktığımda Ziver Teyze’nin kocası Ramadan Dayı ve oğluları Mustafa beni bekliyorlardı. Londra en soğuk günlerinden birini yaşamaktaydı. Etraf soğuktu ve Londra içindeki tren, otobüs ve taksi seferleri aksamıştı.

 

SOĞUK GÜNLERDEKİ SICAK EV…

Ziver Teyze’nin sıcak karşılayışı ile o soğuk Londra günlerini onların  evlerinde geçirmiştim. Tiyatro grubuyla temas kurmak oldukça zordu. Bu arada İngiliz İşçi Partisi’nden iki milletvekili arkadaşımdan yardım istedim. Derhal beni Labour Parti (İşçi Partisi) tesislerine aldılar.  Kıbrıslı Türk arkadaşlarla teması ancak böyle sağlayabildim. Öyle de oldu…

Daha sonraları gene birkaç defa da eğitim amacıyla öğretmen kursları için İngiltere’ye gittim. Gene Ziver Teyze ve Ramadan Dayı bana misafirperverlik gösterdiler. Ekmeklerini çok yedim. Haklarını unutamam. Beni ta kurslara gidene kadar evlerinde barındırdılar. Sonra kardeşim Hamza oraya yerleşti. Onda da kaldım… Ziver Teyzelerle gene görüştüm.

 

MAĞUSA’DA HASTALANMIŞTI…

Birkaç sene önce adaya çocuklarını görmeye gelen Ziver Teyze, Mağusa’da hastalanıp Kıbrıs’ta kalmak mecburiyetinde kaldı. Çok acılar ve ağrılar çekti. Mağusa’daki kızı Keziban Hanım ona baktı. Arada kızları da Londra’dan geldiler. Onu yalnız bırakmadılar. Ama artık bayağı hastalanıp kötü duruma düşmüştü. Ramadan Dayı’nın ölümünün ardından geçen gün onu da yitirdik. Onların Ramadan Dayı’yla birlikte bana gösterdikleri misafirperverliği unutamam. Soğuk veya sıcak havalarda beni ağırlamak için çırpınışlarını unutamam. Geçtiğimiz günlerde Ziver Teyze’yi de ebediyete uğurladık. Baki kalan gök kubbede emeği ile çok uzaklarda ekmek kavgası veren bir hoş seda kaldı geriye. Göklerden bir yıldız daha kayıp sonsuza uğurlandı.

Onlara incelik ve misafirperverliklerinden ötürü müteşekkirim. Ziver Teyzemize, Ramadan Dayımıza hep rahmet diliyorum. Hep aydınlıklar içinde kalsınlar diyorum…

sayfa-17-nazif-bozatli.jpg

Nazif Bozatlı

sayfa-17-ziver-hanim.jpg

Ziver Hanım


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Eleştirel dijital okuryazarlık: Nefret söylemi ve dezenformasyonla mücadelede anahtar, yetkinlik…”

Öyküm Hüma KESKİN/BİANET

Günlük rutinimizde sıklıkla telefonumuzu elimize alıyoruz; belki ülke gündemini takip etmek, belki de dostlarınızın fotoğraflarına bakmak için en popüler sosyal medya platformlarına tıklıyoruz… Ancak bu hız ve erişim avantajı, beraberinde ciddi riskler de getiriyor. Bilgiye ulaşmak çok kolay olsa da, doğru bilgiye ulaşmak hiç kolay değil… Nefret söylemi ve dezenformasyon, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek hem bireysel hem de toplumsal yıkıcı etkiler yaratabiliyor.

 

Kutuplaşmanın anatomisi

Dezenformasyon, tek başına boşlukta dolaşmıyor; çoğunlukla duyguları harekete geçirerek daha tehlikeli sonuçlara yol açıyor… Her şey bir iddianın ortaya atılmasıyla başlıyor. Örneğin, “Suriyeliler üniversitelere sınavsız giriyor” iddiası. Bu, sosyal medyadaki sıradan bir yanlış bilgi gibi görünebilir; fakat doğru olmayan bir bilginin zarar verme potansiyeli, sandığımızdan daha fazla.

İkinci adımda bu iddia, hayatlarımızdaki gündelik adaletsizlik duygularıyla birleşir. İnsanlar kendi çocuklarının yıllarca emek verdiğini düşünürken, başka bir grubun “ayrıcalıklı bir şekilde” üniversiteye girdiğine inandığında, bu sadece bir “bilgi” olmaktan çıkar, yerini öfke gibi güçlü duygulara bırakır.

Üçüncü aşamaya geldiğimizde bu öfke, toplumsal bir hedef arar ve iddialar, nefret söylemine evrilir. Bu örnekte, göçmenler kolektif bir grup olarak suçlu ilan edilir. Başlangıçta “Suriyeliler sınavsız giriyor” şeklinde dolaşan tekil bir iddia, zamanla “Bizim geleceğimizi çalıyorlar” gibi ayrımcı söylemlere dönüşebilir. Böylece bireysel sıkıntılar, ekonomik kaygılar veya eğitim sistemine dair eleştiriler, doğrudan göçmenlere yöneltilir.

Bu örnek, yanlış bilgi ve nefret söyleminin nasıl birbirinden beslendiğinin göstergesi…

 

Temel beceriler neler?

Eleştirel dijital okuryazarlığın içerisinde yer alan becerileri anlatan birçok çerçeve var. Greenwich Üniversitesi'nden Juliet Hinrichsen ve Antony Coombs’un çizdiği çerçeve, beş aşamadan oluşuyor ve eleştirel bakış açısıyla desteklenen yerleşik bir okuryazarlık modeli resmediyor:

 

1) Kod çözme

Kod çözme, dijital dünyanın görünmez mekanizmalarını ve kurallarını görebilme yeteneği olarak özetlenebilir. Örneğin, sosyal medyada sürekli benzer içerikler görüyorsak, bunun bir tesadüf değil; algoritmaların seçimi olduğumu bilerek tüketmeye devam etmek kod çözmenin etkili bir çıktısı.

 

2) Anlamlandırma

Karşımıza çıkan her dijital içerik, bizim deneyimlerimiz, bilgilerimiz ve önyargılarımızla birlikte anlam kazanıyor. Bu yüzden anlamlandırma, dijital içeriğin bağlamını, amacını ve bize nasıl hissettirdiğini sorgulamaktan geçiyor. Örneğin bir grubu hedef alan nefret dolu bir paylaşımla karşılaştığımızda, bunun önyargıları ve dışlayıcı tutumları pekiştirdiğini hatırlamak gerek.

 

3) Analiz etme

Dijital ortamda bilinçli tercihler yapabilmek için içeriğin ardındaki üreticiyi, yani yazarın ya da kaynağın estetik, etik ve eleştirel tercihlerinin farkına varmak gerek.

Mesela, paylaşılan görsel doğru olsa da manipülatif bir bağlama sahip olabileceğini akılda tutmak gerek. Analiz etme, “Bunu kim üretmiş, hangi amaçla dolaşıma sokmuş, kimlere zarar verebilir?” gibi soruları sorarak düşünmeyi gerektiriyor.

 

4) Kimlik ve topluluk

Bu boyut, dijital dünyadaki varlığımızı bilinçli yönetmekle ilgili.

Çevrimiçi dünyada bilgi tek başına değil, kimliklerimizle beraber dolaşıyor. Örneğin, bir sporcuya yönelik nefret dolu bir yorum gördüğümüzde sessiz kalmak da bir tercih; kibarca karşı çıkmak ya da alternatif bir ses olmak da.

 

5) Kullanma

Son adım, dijital araçları sadece tüketmek için değil, üretmek ve demokratik katılım için de kullanma becerisine işaret ediyor. Bir tanıdığımızın yanlış bilgi paylaştığını gördüğümüzde, sakin bir dille açıklamak, bu becerinin pratik karşılıklarından. Hem kendimiz hem de içinde bulunduğumuz topluluk için daha sağlıklı bir dijital ortam kurmak, aktif katılımdan geçiyor.

 

Kaynağı ne?

Dijital dünyada karşımıza çıkan her bilgi doğru değil. Her gördüğümüze hemen inanmamak, makul bir şüphe duymak ayaklarımızı daha sağlam bir şekilde yere basmamızı sağlar.

Eğer güvenilir olup olmadığından emin olamadığınız bir kaynakla karşılaşırsanız, bağımsız doğrulama platformlarını ziyaret edebilir ya da kendiniz gerçeğin izini sürebilirsiniz. Unutmayın, doğrulama yöntemleri sadece uzmanlara değil, herkese açık. Arama motorlarına iddiayı yazıp bu konuda diğer kaynaklar ne diyor diye bakmak, güncel mi yoksa eski bir haberin yeniden mi gündeme sokulduğunu kontrol etmek, içeriğin yazarının bu konuda uzman olup olmadığını teyit etmek yapabileceğimiz bazı doğrulama adımlarından.

 

​​Algoritmaları unutmayın

Karşınıza çıkan içeriklerin, algoritmalar tarafından bize özel hazırlandığını hatırlayın. Yapay zekâ destekli algoritmalar aracılığıyla, bizleri meşgul tutmak için tasarlanmış içeriklerle beslenen filtre baloncuklarının içinde yaşadığımızı kavradığımızda, hem manipülasyona hem nefret söylemine karşı daha dirençli hale gelebiliriz. Araştırmacı Myojung Chung’un başında olduğu araştırmanın sonuçları, algoritmalar hakkında bilgi sahibi olmanın yanlış bilgiye karşı tutum ve davranışları nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor.

 

Duygularınızı fark edin

Öfke, şaşkınlık ya da korku… Bu gibi duygular, hem manipülasyonun hem de nefret söyleminin kapısını aralayabilir. Bu yüzden, içgüdüsel bir kasise ihtiyacımız var. Bir adım geri çekilip “Bu içeriği görünce ne hissettim, bundan kim zarar görebilir?” gibi sorular sormak, bizi eleştirel dijital okuryazarlığa bir adım daha yaklaştırır.

 

Paylaşmadan önce düşünün

Hız her zaman dostumuz değil. Yanlış bilgi, sandığımızdan çok daha hızlı yayılıyor ve günün sonunda, kutuplaşma artabiliyor. Tersinden düşünün: “Bu iddia tam tersini söyleseydi, yine de inanır mıydım?” diye sorgulamak, kendi önyargılarımızı fark etmenin iyi bir yolu.

 

Sorumluluk sadece bireylerde mi?

Bireysel refleksler elbette çok kıymetli. Bu küçük adımlar hem bizi koruyor hem de çevremize yayıldığında kolektif direnç oluşturuyor. Ama sorumluluk yalnızca bireylere yüklenmemeli.

Çözüm, bireylerin dikkatli olmasının ötesinde; platformların şeffaflığı, regülasyonlar, eğitim politikaları ve toplumsal farkındalıkla mümkün. Teknoloji şirketleri algoritmalarını şeffaflaştırmalı, hükümetler hesap verebilir kurallar koymalı, sivil toplum ve akademi eğitim ve etik habercilikle toplumu güçlendirmeli. Gerçek değişim ancak bu kurumların aktif rol almasıyla gerçekleşebilir.

 

Neden kendi reflekslerimizden vazgeçmemeliyiz?

Eleştirel dijital okuryazar olma serüveni, uzun ve zorlu bir yol. Eleştirel dijital okuryazarlık, aynı bir kas gibi çalıştırıldıkça güçlenir… Her tekil kaynak gibi, yapay zekâların da hatalı, eksik ya da manipüle edilebilir cevaplar verme ihtimali var. Eleştirel düşünmek, bilgi çeşitliliğini kaybetmeden, birden fazla kaynağa göz atmayı gerektiriyor.

 

Umut hâlâ var

Kısacası eleştirel dijital okuryazarlık, bizi manipülasyondan koruyan bir kalkan olmanın ötesinde, toplumsal barışı ve demokrasiyi güçlendiren bir araç. Bu yol, her bilgiyi reddetmekten değil; önce kendi önyargılarımızı fark ederek, sonra da dijital dünyanın işleyişini anlayarak daha bilinçli adımlar atmaktan geçiyor.

(BİANET – Öyküm Hüma KESKİN – 27.8.2025)

Bu yazı toplam 1337 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar