1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. Mülkiyet Çıkmazı ve Tutuklamalar
Ünal Fındık

Ünal Fındık

Mülkiyet Çıkmazı ve Tutuklamalar

A+A-

Son günlerde Güney Kıbrıs’ta yaşanan, kuzeyde kalan Rum mallarına yapılan yatırımlar ve bu malların satışı ve pazarlanmasını yapan kişilerin tutuklanarak yargılanmaları konusu, ülke gündemini en fazla meşgul eden konuların başında geliyor.

Aralık 1963’den bu yana devam eden ve hala çözümlenemeyen Kıbrıs sorunu, mülkiyet konusunda yaşanan bu olumsuz gelişmenin temelidir. Kıbrıs sorunu çözülmeden bu sorunun çözülmesi mümkün değil.

Bunu bu ülkede yaşayan herkes biliyor. Buna rağmen böyle bir sorun yokmuş gibi yaşamayı sürdürüyor.

1974’den sonra kimi taşınır mallarını ve tüm taşınmaz mülklerini kuzeyde bırakarak güneye giden Kıbrıslı Rumlar elbette geride bıraktıkları mal ve mülklerini geri almak istiyorlar.

Aynı şekilde taşınabilir mallarının çoğunu ve tüm taşınmaz mülklerini güneyde bırakan Kıbrıslı Türkler de bu mülklerini geri almak istiyorlar.

Bu nedenle mülkiyet sorunu, Kıbrıs sorununun 5 temel başlığından biridir. Bu konuda tüm taraflar mal ve mülk hakkının temel insan hakkı olduğunu kabul ediyor ve bu sorunun çözümünü Kıbrıs sorununun çözümüne endeksliyor.

Ama Kıbrıs sorununun çözümü geciktikçe ve özellikle kuzeyde kalan Rum malları üzerine yatırım yapılarak yabancılara pazarlanması karşılığı büyük paralar kazanıldığı gözle görülür oranda arttıkça Rum mal sahipleri bundan büyük rahatsızlık duymaya başladılar.

Öncelikle altının çizilmesi gereken mülkiyet sorununun “hukuki değil, siyasi olduğu ve bu nedenle hukuk yoluyla değil, ancak ve yalnız siyasi bir çözümle ortadan kaldırılabileceği” dir.

İkincisi kuzeyde kalan Rum mallarına, önce KTFD, sonra da KKTC tarafından verilen koçanlar kullanım hakkını kapsamaktadır. Bu nedenle alınıp, satılan bu koçanlar ise kullanım hakkının devrinden başka bir şey değildir.

Bu konularda konuştuğum bir uzman bana KKTC Anayasası’nı işaret etti. Bu konuların Anayasa’da düzenlendiğini anlattı.

KKTC Anayasası’nın Devletin Mülkiyet Hakkı başlıklı Madde 159’un 1. Fıkrasının a bendinde devlete ait tüm mal ve mülkler ile askeri tesisler, tarihi binalar vb., b bendinde terkedilmiş mal ve mülkler tarif edilir.

c bendinde ise “Tapuda böyle kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin mülkiyetindedir ve tapu kayıtları buna göre düzeltilir” denir.

2 inci fıkrada ise “Bu taşınmaz mallar üzerinde kamu yararı için belli sürelerle irtifak ve intifa hakkı gibi ayni haklar ile uzun vadeli icarlar, yasa ile belirlenen biçim ve koşullarla tesis ve tescil edilebilir” denir.

Burada kullanılan irtifak TDK’ya göre başkasının arsa, yol, bahçe gibi taşınmaz bir malından belirli bir biçimde yararlanma hakkı, intifa ise “başkasına ait bir maldan yararlanma ve kullanma hakkı” demektir.

4 üncü fıkrada da “Yukarıdakı (1). fıkranın (b) ve (c) bendlerinin kapsamına giren taşınmaz mallar ile ilgili olarak meşru hak iddia edenlerin ortaya çıkması halinde, haklarının ispatı için gerekli usul ve koşullar ile alacakları tazminat esasları yasa ile düzenlenir” denmektedir.

Bu durumda mülkiyet konusu aslında yıllar içinde yasalarda yapılan “kişiye özel” düzenlemelerle içinden çıkılmaz hale getirildi.

Bugün yaşadığımız bu çıkmazın baş sorumlusu da bu düzenlemeleri yaparak kullanım hakkını, mülkiyet hakkına döndüren siyasi yapıdır.

Elbette kuzeyde gelişme olacaktı. Bunun için Rum malları da kullanılacaktı. Çünkü kuzeyde kalan malların büyük çoğunluğu Rumlara aitti.

Ama bunun yolu bizim yaptığımız uygulama olmamalıydı. Biz bu malları geliştirip satarken, bunun bir mülk koçanı olmadığını, kullanım hakkı olduğunu ve ancak çözümle birlikte gerçek koçana dönüşebileceğini, bunun koşullarının da çözümün mülkiyetle ilgili düzenlemelerine tabi olacağını yazmalıydık.

Bunları yapmadığımız ve çözüm müzakerelerinden kaçtığımız için Rum tarafı da elindeki olanakları kullanarak her alanda saldırıya geçti. Bu onun haklı olduğunu göstermez. Ama önemli olan haklı ya da haksız olmak değil, yaptığı ataklarla senin en sağlam ekonomik sektörün olan inşaat sektörünü çökertmeye çalışmasıdır.

O nedenle en kısa zamanda yanlıştan dönerek, BM zemininde çözüm müzakerelerinin başlaması için üzerimize düşeni yapmalıyız.

Önümüzdeki günlerde BM genel sekreterinin kişisel temsilcisi Maria Angela Holguin’in adaya gelecek olmasını fırsat bilerek müzakerelere başlamaya ön şartsız olarak hazır olduğumuzu açıkça ifade etmeliyiz.

Bunu yapmaz ve geçenlerde BM temsilcisi Colin Stewart’ın katılımıyla yapılan liderler zirvesinde Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yaptığı gibi Rum tarafının mülkiyet konusunda yaptığı tutuklama ve yargılamaları şikayet edersek hiçbir şey kazanamayız.

Masaya dönecek ve müzakerelere başlayacağız. Bu arada da KKTC tarafından verilen koçanların kullanım hakkı olduğunu ve ancak Kıbrıs sorununun çözümünden sonra gerçek koçan olacağını ilan etmeliyiz.

Hem Kıbrıs sorununda, hem de mülkiyet konusunda çözüme giden yol budur.  

Bu yazı toplam 1394 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar