1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Memleket sevgisi!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Memleket sevgisi!

A+A-

Pişman olmak nedir?
Türk Dil Kurumu’na göre, “Bir davranışın ya da kararın yanlış sonuçlandığını anlayıp bundan dolayı üzüntü duymak”tır!

-*-*-

Uludağ Sözlük de der ki, “… Pişmanlık, kişinin kendi hatasının farkına varmasıyla ortaya çıkar. Bu farkındalık, çoğu zaman ‘keşke böyle yapmasaydım’ düşüncesiyle birleşir.”

-*-*-

Gönyeli Barajı!
1960’ların başlarında yapıldı…
Son dönemlerde içerisinde tek damla su bile kalmamıştı!

-*-*-

Daha önce de kuruduğu olmuştur mutlaka!
Veya dolup taştığı da!

-*-*-

Ancak bu kez, bilenlere göre, barajın tabanı hiç temizlenmedi…
Toprak birikti, barajın su taşıma kapasitesi de azaldı…

-*-*-

Bakımsızlıktan, atıl kalmışlıktan ve tabii ki “devletsizlikten” ötürü ortaya çıkan durum, insanların hem mülküne hem de canına mal olabilecek risklere dönüştü… 

-*-*-

Daha önceleri bir tuğla fabrikası işletmecisi, “zemindeki toprağı bize satın, sıfır masrafla alalım, size para verelim, temizlik de yapılmış olur” diye önermişti!

-*-*-

Yetkililer, her kimse, kabul etmemişti!

-*-*-

“Devletsizlik” işte budur!

-*-*-

Peki pişman olduk mu?

-*-*-

Hiç sanmıyorum!

-*-*-

Neyse!
Çok iyi biliyoruz ki, mesela Lefke’de, Angolem’de dere ya da sel sularını tutmak için sıra kuyular yapılmıştı…
Belki de bin yıl önce!
Lüzinyanların yaptığını söyleyenler var mesela…

-*-*-

Ayrıca yine aynı bölgede, yine İngiliz döneminde, dereler üzerinde bentler inşa edilmişti…
Dere geldiğinde, sel olduğunda falan, bu bentler bir miktar suyu tutuyor, toprak daha kolay çekiyor, yeraltı besleniyor ve aynı anda bentlerin kapakları aracılığı ile civardaki köylere sulama suyu aktarılıyordu…

-*-*-

Sel de dere de kontrol edilebiliyordu…

-*-*-

Bir dere üzerinde, her köyün kendi bentleri ve o bentlerin kapakları bulunuyordu!
Yıktık!

-*-*-

Ayrıca, bir çok bölgede, özellikle tepelik alanlarda, sık sık teras halinde düzeltilmiş tarlalar vardı… 

-*-*-

Bu tarlalar ağaç doluydu, ekiliyordu…
Ve toprağı kaymasın diye de kenarına taş örülüyordu…

-*-*-

Dağdan – yüksekten gelen sel suları bu teraslarla da hem hız kaybediyor hem yeraltına aktarımı daha kolay hale geliyordu…

-*-*-

Sonra ne yaptık?
Sonra kurtarıldık!
Kurtarıldıktan sonra da şımardık mı bilemiyorum!

-*-*-

Su – yağmur – sel yönetimi konusunda sınıfta kaldık!

-*-*-

Yağmur suyu – kar suyu sadece Rumlar tarafından değerlendirildi…
Bize Türkiye’den boruyla geldi!

-*-*-

Biz suyla – su yönetimiyle alakalı hiçbir şey yapmadık!
Yer altı sularımız bu nedenle tuzlandı!
Ve belki de boşu boşuna sel felaketleri yaşadık!

-*-*-

Üzerine plansızlık eklendi!
Mesela Kuzey sahili düşünün!
Karşıyaka’dan Kaplıca’ya memleketin topraklarını betona gömdük!
Ağaç bırakmadık!
Tarla bırakmadık!

-*-*-

Üstüne üstlük bu topraklar hırsızlıktı, bizim değildi; bu yüzden Kıbrıs sorunu çözülmesin ve arazileri yutalım diye her türlü çözüme karşı da çıktık!
Rumlar da bu çözüme karşı çıkışa çok faydalı katkıda bulunmadı değil!

-*-*-

2000 sene önce, Kythrea’dan yani sonradan adını Değirmenlik yaptığımız yerden taaa Salamis’e, taşlar döşenerek, elektrik veya mekanik güç olmaksızın su taşıyan Kıbrıslılara karşılık, biz şimdi biraz güçlü yağmur yağdığında Allah’a dua etmekten başka bir şey yapmıyoruz!

-*-*-

Neden mi?
Çünkü çok hem de çok büyük çoğunluğumuz, ne yazık ki bu memleketi hiç sevmiyor!
Hatta nefret eden bile çok!
Soyun anasını satayım – tamam – bir şey demiyorum da nereye kadar?


Devlet adamı!

Devlet adamı veya bürokratların kendi mülklerini devlete kiralamaları etik midir?

-*-*-

Türk Dili ve Edebiyatı Sözlüğü, “devlet adamı” ile ilgili şöyle der:
Geleneksel olarak “devlet adamı” kavramı, kamu yararını gözeten, kişisel çıkarlarını geri plana atan, adaletli ve erdemli kişiler için kullanılır…

-*-*-

Atatürk ne demiş?
“… Bir devlet adamı, millete karşı namuslu davranmalı, aldatmamalı ve daima toplumsal faydayı gözetmelidir…”

-*-*-

Bir devlet adamı, kendi mülkünü devlete kiralamaz!
Kiralamamalı!

-*-*-

Bence kiraladığı anda devlet adamı tanımındaki “kamu yararını gözetmek” prensibini atlamış olur!

-*-*-

Sonuç: Siyaset ve bürokrasi içinde kişisel çıkar ile kamu çıkarı arasındaki çizgi zaman zaman bir birine girebilir… Bu da toplumda siyasete olan güveni olumsuz yönde etkiler… 

-*-*-

Ersin Tatar, ağır bir seçim yenilgisi ile cumhurbaşkanlığı koltuğunu kaybetti…
Kendisinden önceki cumhurbaşkanları gibi, elbette devletin kendisine sağlayacağı ofis, personel gibi hakları olacaktı… Olmasına bir şey demiyorum da “kendi binasını kullanıp, karşılığında devletten kira parası alması…”

-*-*-

Daha önce de mi kiralıyordu?
“Başbakan ve Cumhurbaşkanı iken de mülkünü – mülklerini devlete kiralamıştı” mı diyorsunuz?

-*-*-

Ne bileyim!


Ölümü yavaşlatmak ve durdurmak!

Türkiye’de yayımlanan günlük Birgün gazetesinin dünkü manşeti “Her bir yanı irin kapladı!” şeklindeydi (Fotoğraf)…

-*-*-

Tıbbi anlamda bu “deyim” neyi anlatır?
Tabii ki insan vücudundaki bir hastalık veya enfeksiyonun çok ağır bir şekilde ilerlediğini – neredeyse tüm vücuda, tüm organlara yayıldığını… 

-*-*-

Yani ortada gerçek bir hastalık veya enfeksiyon vardır, bunun şiddetini anlatmak için “Her bir yanı irin kapladı!” diyebilirsiniz… 

-*-*-

Ancak kitaplar, şairler “Bir şeyin tamamen kötü, çürümüş veya bozulmuş olduğunu vurgulamak için” bu ifadeye başvurabilir!

-*-*-

Ülkenin, toplumun, halkın, siyasetin, her yanı kötü durumda!
Siyaset kurumuna ama en başta da mevcut hükümete güven sıfır!
Toplumsal yozlaşma ve çürüme zirvede!

-*-*-

Online casino izni verilmesi çabası, hastalığa hastalık eklemekti!
Türkiye’den uyarı gelmese, her yana enjekte edilecekti!
Ölümümüzü hızlandıracaktı!

-*-*-

“Ölümü durduramayız ama en azından kalan ömrümüzü bu kadar kolay harcamayın” diyecektim!
Bilmem anlatabildim mi? 

595367159-1447406283079724-8988324917799953978-n.jpg

Bu yazı toplam 1370 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar