![Kuzey Kıbrıs’ta sisteme alternatif düşünmenin toplumsal ve ahlaki engellerini anlamak: Pragmatik gelenek - 4 -[i]](https://d.yeniduzen.com/news/1.jpg)
Kuzey Kıbrıs’ta sisteme alternatif düşünmenin toplumsal ve ahlaki engellerini anlamak: Pragmatik gelenek - 4 -[i]
Mustafa Öngün: Geçen haftaki GaiLe özel sayısı bize alternatif üretmenin imkansız olmadığını sanırım göstermiştir. Görüldüğü üzere alternatifler mümkündür. Önemli olan bu alternatifleri genişletecek ve hayata geçirecek toplumsal ve siyasi iradeyi ortaya k
Mustafa Öngün
Geçen haftaki GaiLe özel sayısı bize alternatif üretmenin imkansız olmadığını sanırım göstermiştir. Görüldüğü üzere alternatifler mümkündür. Önemli olan bu alternatifleri genişletecek ve hayata geçirecek toplumsal ve siyasi iradeyi ortaya koymaktır. Bu yazı serisini takip edenlerin hatırlayacağı üzere, serinin diğer yazıları alternatifleri üretmemizi ve üretilen alternatifleri toplumsal olarak hayata geçirmeyi engelleyen ahlaki ve toplumsal yapıları ele almaktadır. Bu yazı da, serinin davamı olarak, pragmatik ahlaki geleneğin[ii] alternatif üretmemizi ve bu alternatifleri hayata geçirmemizi engellemesi üzerine olacaktır.
Mevki odaklı siyasi anlayış ve pragmatik gelenek
Henning Meyer bir makalesinde ne amaçla politika yaptığımız sorusunun öneminden bahseder (Meyer 2012). Bu soruyu iki genel yanıt çerçevesinde değerlendirebileceğimizi öne sürer. Birincisini, politikayı mevki elde etmek için yapmak, ikincisini ise özgürlük, eşitlik ve birliktelik temelli bir politik ajandayı pratiğe geçirmek için politika yapmak olarak belirler. Her iki anlayışın da politik bir ajandası olmasına rağmen, mevki temelli anlayış özünde toplumu değiştirmeyi hedeflemez. Mevki temelli anlayış daha ziyade bireylerin beklentilerini karşılayarak mevki elde etmeyi amaç edinir. İkinci yaklaşım ise (yani politik ajanda gerçekleştirmeyi birincil hedef olarak ele alan yaklaşım) daha çok değişim için çabalar. Dahası, Meyer yine aynı makalede, son yıllarda sosyal demokratların birinci türden bir anlayışa yöneldiğini ve bunun sosyal demokrasinin bugün yaşadığı birçok sorunun temelinde yattığını iddia eder. Mevki elde etme odaklı siyasetten belli bir politik ajanda ortaya çıkarmayı ve bu ajandayı gerçekleştirmeyi hedef alan bir anlayışa geçmenin merkez sol için gerekliliğini vurgular. Kısacası merkez solun kendi değerleri doğrultusunda topluma yeni bir alternatif vermesi ve bu alternatif için mevkileri kullanması gerektiğini öne sürer. En son tahlilde Meyer, sosyal demokrasinin eşitlik, özgürlük ve birliktelik gibi değerler temelinde bir farklılık yaratmasını ve bu farklılığı hayata geçirmek için oy talep etmesini önerir[iii].
Meyer’in ortaya attığı bu problem özünde toplumsal ve ahlaki olarak yaşadığımız bir problemdir diyebiliriz. Yani Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplumsal ve ahlaki yapı, mevki odaklı düşünmeyi öne çıkaran bir yapıdır ve bu yapıda doğal olarak siyasete yansımaktadır. Aşağıda da anlatacağım gibi mevki odaklı düşünmek pragmatik ahlaki ve toplumsal yapının hakimiyetinden kaynaklanmaktadır. Bu anlayış değişmedikçe alternatif üretip bu alternatifler aracılığı ile değişmemiz neredeyse imkansızdır.
Bunun neden böyle olduğu anlamamız için öncelikle sıklıkla yapılan yanlış bir varsayımdan bahsetmemiz gerekmektedir. Daha önceki yazılarda da belirtildiği gibi politik ve ekonomik yapılarla ahlaki ve toplumsal davranışlarımız arasında organik bir bağ vardır. Birçoğumuzun düştüğü hatalardan biri de toplumsal ve ahlaki özelliklerin zorunlu olarak politik ve ekonomik düzenden kaynaklandığını düşünmektir. Oysa ahlaki olan da politik ve ekonomik olanı belirleyebilmektedir. Bu bağlamda ekonomik ve politik düzeni oluşturan ahlaki yapıları da değerlendirmek oldukça önemlidir. Dolayısı ile öncelikle, bu yazı serisi kapsamında düşünmemiz gereken, mevki odaklı yaklaşımın toplumsal ve ahlaki temelidir. Mevki odaklı siyaset, pragmatik bir geleneğin toplumda hakim olması ile yakından ilişkilidir.[iv] Kısaca söyleyecek olursak, bu yazının iddiası pragmatik bir ahlaki dünya görüşünün toluma hakim olduğu ve bu görüşün alternatif üretip değişmemizi engelleyen, mevki odaklı bir siyasi ve ekonomik sistemi beslediğidir.
İddiayı geliştirmek için topluma hakim olan bu pragmatik geleneğin ne olduğu üzerinde biraz daha durmakta fayda vardır. Öncelikle pragmatik gelenek ile anlatmaya çalışacağım basit ve tipik bir UBP bencilliği değildir. Sorun bundan biraz daha karmaşıktır ve UBP’nin kendisinden çok daha yaygındır. Pragmatik gelenek toplumu bir bütün olarak ele almayan bir düşünce yapısıdır. Bu gelenekte bireyler ve bireylerin belli istek ve arzuları vardır. Birey, bu istek ve arzularını tatmin etmek için hareket eder. Yani pragmatik gelenekte bireyin isteklerinin ve çıkarlarının karşılanması için topluma veya toplumsal bir harekete gerek yoktur. Gerekli olan, pratik anlamda akıllı olmak ve koşullara uygun davranmaktır. Pragmatik gelenekte koşullar bir şekilde değişmektedir ve birey kişisel isteklerini tatmin etmek için değişen koşullara ayak uydurmak zorundadır. Koşulları değiştirmek benim, senin veya bizim elimizde değildir.
Bu anlayış çocuklarımıza “sen mi değiştireceksin”den tutun da “oğlum sen akıllı ol, çok asi olma”ya kadar birçok söylemimizde mevcuttur. Daha somut örnek vermek gerekirse, pragmatik geleneğin hakim olduğu bir toplumda, bireyin çalışma hakkı, iş bulma, para kazanma ve hatta güç elde etme gibi istekleri toplumsal olmaktan çıkar. “İş bulma”, “hak arama” ve hatta cinsellik gibi meseleler, pragmatik gelenekte, toplumsal bir mesele gibi düşünülmez. İş bulan birey “paçayı kurtarmıştır”. Geriye kalanların nasıl iş bulacağı, 10 yıl sonra kendi bulduğu işin ne durumda olacağı ve hatta yıllar sonra bu bireyin çocuklarının nasıl iş bulacağı hiç de önemli değildir. Önemli olan “benim doğal isteklerimin hemen karşılanmasıdır”. Bu isteklerin karşılanmasının toplumsal getirileri ve götürüleri önemli değildir.
Kısacası pragmatik gelenek kısa vadeli kişisel getirimler üzerine düşünür ve iş bulma, para kazanma gibi bireysel istekleri diğer bireylerden (veya toplumdan) izole ederek anlar. Ancak bu pragmatik geleneğin örgütlenmede ise yaramayacağı veya kolektif olamayacağı anlamına gelmez. Pragmatik gelenek pekala kolektif olabilir. Ancak kolektifin hedefi yine toplumdan soyutlanmış bir şekilde gerçekleşir. Örneğin bir şekilde bulunmuş olan bir işi veya ekonomik getiriyi korumak amaçlı örgütlenme mümkündür. Eğer ortada böyle bir getiri yoksa da kolektif olabileceği nokta, aile veya tanıdık düzeyinde kazanılan ekonomik getirileri korumak olur. Buradaki problem pragmatik geleneğin örgütlenmeyi korumaya yönelik (değişime kapalı) ve toplumun genelini kapsayacak yönde gerçekleştirememesidir. Bu zihniyet, enerjimizi - yeni bir politik düzen oluşturmak için değil de - var olanı toplumdan soyutlanmış bir şekilde korumak için harcamamızı sağlayan bir zihniyettir.[v]
Pragmatik geleneğin sorunu bunlarla da sınırlı değildir. Bireysel olanı toplumsal düzeyde düşünmemizi unutturarak, günün sonunda, savunmaya çalıştığımız bireysel hakları ve ekonomik çıkarları da bir bir kaybetmemizi sağlamaktadır. Bırakın bireysel çıkarları tatmin etmemeyi, pragmatik zihniyet günün sonunda acılarımızı bile bireysel olarak yaşamamızı sağlamaktadır. Gerek acılara, gerekse de çıkar, hak ve isteklere toplumsal bakmamızı engelleyen bir zihniyettir pragmatik gelenek. Bu engelin ortadan kalkması bir zihniyet değişikliğini gerektirir. Ve bunu sadece politikacıların değil aynı zamanda daha geniş toplumsal tabanların da gerçekleştirmesi gerekir. Kısacası pragmatik zihniyetten değer temelli politik ajanda üreten bir zihniyete geçiş bu kriz ortamında artık bir zorunluluktur.
Değer temelli politik ajandada mevki elde etmeye yer var mı?
Mevki elde etmek herhangi bir politik ajandayı gerçekleştirmek için oldukça önemlidir. Var olan kurumları kullanarak (özellikle devlet kurumlarını) toplumu değiştirmek yok sayılamayacak kadar önemlidir. Bu nedenle alternatif üretmek ve bu alternatifleri hayata geçirmek mevki edinmeyi gerektirir. Sorunlarımız da zaten bu noktada başlamaktadır çünkü en azından oy verilen bir sistemde mevki elde etmek için insanların çoğunluğunun onayını almanız gerekir. Geleneksel olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde insanların onayını alarak iktidara gelmek insanlara iş, para, güç ve bunlara benzer olanaklar sağlamayı gerektirir. Bu isteklerin özünde hiçbir problemi olmasa da benim burada altını çizmek istediğim nokta bu istekleri pragmatik bir zihniyetle algıladığımızdır. Yani iş bulmak, para kazanmak, güç sahibi olmak bireyin kendi başına elde edebileceği şeyler haline gelmiştir. Pragmatik geleneğin temel sorunu da işte burada yatmaktadır. Bu sorunu gerçek anlamda anlamadıkça sanırım siyasi ve ekonomik sistemin de mevki odaklı olmasını engelleyemeyiz.
Belki de bugün hepimizin yapması gereken, iş bulduğumuzda, haklarımızı savunduğumuzda, sustuğumuzda veya başardığımızda acaba neyi başardığımızı, koruduğumuzu ve savunduğumuzu düşünmektir. Yaşadığımız sistemde, birimizin veya birilerimizin başarısı, hakkı ve işi bir başkasının başarısızlığına ve işsizliğine kolayca dönüşebilmektedir ve pragmatik ahlaki gelenek bizim bunu görmemizi engellemektedir. Biz, kendi veya yakınlarımızın istek ve arzularını toplumsal değerler doğrultusunda düşünmedikçe ve koşullar ne olursa olsun ayak uydurmaya çalıştıkça, pragmatik geleneğin bir parçası olmaya devam edeceğiz ve bunun sonucunda da alternatifler, ya marjinal birer söylem olarak kalacak, ya da üretilemeyecektir: mevki odaklı siyasi ve ekonomik düzen kendini koruyacaktır…
Devam edecek…
Referanslar:
Meyer, H. (2012). ‘The Renewal of Social Democracy and Basic Values’. In Social Europe Journal.
Berman, S. (2006). The Primacy of Politics: Social Democracy and the Making of Europe’s Twentieth Century, Cambridge: Cambridge University Press.
[i] Fark edileceği üzere direk referans verilmese de bu yazıda ortaya attığım bazı düşünceler Tufan Erhürman’ın son zamanlarda GaiLe’de yayınladığı yazılardan hareket ederek geliştirilmiştir. Ancak yazı bir tekrar olmak niyetinde değildir. Erhürman’ın ortaya attığı düşünceleri farklı bir açıdan ele alarak geliştirme niyetindedir.
[ii] Pragmatik ahlaki gelenek, felsefede, burada benim kullanacağım anlamından çok daha farklı bir anlama gelmektedir. Benim burada pragmatik ahlaki gelenek terimini seçmem yazının akıcılığını sağlamak için yapılan bir tercihtir.
[iii] Bu değerlere yönelik daha kapsamlı bir çalışma için Sheri Berman’ın ‘The Primacy of Politics: Social Democracy and the Making of Europe’s Twentieth Century’ başlıklı çalışmasına bakabilirsiniz.
[iv] Burada bir parantez açıp bu konunun daha önce GaiLe’de yayınlanan birçok yazıda farklı kavramlar kullanılarak zaten vurgulandığını da farkında olduğumu söylemem gerekiyor. Amacım bu sorunu tekrar etmek değildir. Niyetim üzerinde durduğumuz bu sorunun ne türden bir muhafazakarlık yarattığı ve bu muhafazakarlığın sisteme alternatif üretmemizi nasıl engellediğini irdelemektir.
[v] Burada haklarımızı savunmamalıyız gibi bir argüman ortaya atmasam da haklarımızı ve çıkarlarımızı korumanın ötesinde alternatif politikalar yaratmamız ve üretmemiz gerektiğini vurgulamaya çalıştığımın da altını çizmekte yarar vardır.

















