
Kokuşan Lefkoşa değil, biziz
A. Tarık Timur: Lefkoşa Belediyesi emekçilerinin mücadelesi her geçen gün yeni bir aşamaya giriyor, her gün bir yerlerden yeni bir çözüm önerisi geliyor. Aslında BES emekçilerinin mücadeleleri ve ona karşı ortaya çıkan olumlu veya olumsuz tepkiler yaşadığ
A. Tarık Timur
Lefkoşa Belediyesi emekçilerinin mücadelesi her geçen gün yeni bir aşamaya giriyor, her gün bir yerlerden yeni bir çözüm önerisi geliyor. Aslında BES emekçilerinin mücadeleleri ve ona karşı ortaya çıkan olumlu veya olumsuz tepkiler yaşadığımız toprakların bilinen hikayesi olmuş durumda. Hakları gasp edilen bir grup emekçi meydanlarda hakkını aramaya çalışıyor, bilinen kesimler onlara destek olma çabasında ve sokaktaki insan başını sallayıp geziyor. Yine hepimiz öyle ya da böyle bir fikir sahibiyiz, ama her zamanki gibi önümüzdeki mesele bizi fazla sıkıntıya sokmadan çözülsün istiyoruz. Hani, günün moda deyimiyle “elimizi taşın altına koymadan…”
Buraya kadar aslında beni çok da rahatsız eden bir şey yok, herhalde bu ülkede olan pek çok şeyi kanıksamış olduğum için. Birisi elin taşın altına koyar, öbürü koymaz; çok da sorun değil. Koyan koyar, koymayan koymaz; biz kendi işimize bakalım, doğru bildiğimiz yolda yürümeye, mücadele etmeye devam edelim görüşündeyim. Ama Pazartesi günü BES’in ‘şok’ eyleminden sonra gerek sosyal medyada gerekse yaygın medyada yapılan yorumları okuyunca, izleyince birbirimizden nasıl bu kadar uzaklaştığımızı, birbirimizi nasıl bu kadar anlamadığımızı aklım almadı.
Rahat koltuklarımızda (şimdi benim yaptığım gibi) yorumlarımızı ya da gazete yazılarımızı yazarken, mikrofonlar bize uzatıldığında elimiz belimizde, başımızı sağa sola anlamlı anlamlı sallayarak yorum yaparken şunu hiç unutmayalım: Belediye çalışanları beş parasız durumda ve artık açlık sınırında. “BES bilsin ki bu iş böyle çözülmez; işe girerken akılları neredeydi; bilmiyorlar mıydı böyle olacağını; 194 değil hepsini devlete aktarsan ne olacak ki; maaşları alırken her şey iyi hoş; böyle eylem olmaz; biz mağdur oluyoruz” vs. vs.vs. Tam bir akıl tutulması, vicdan körleşmesi yaşıyoruz. Kendinizi bu insanların yerine koyun. Çok mu zor bunu yapmak? Değil!!! Babasınız, annesiniz; cepte kalmış belki birkaç lira. Çocuk okula gitmeden önce para istemesin diye belki de sabahın ilk ışıkları ile evden çıkıyorsunuz. Bütün gün sokaklarda emeğinizin karşılığını, hakkınızı talep ediyorsunuz. Ve bütün o sıkıntıyla, karmakarışık bir kafayla akşam eve başınız önde, eli boş dönüyorsunuz. Kaç gün dayanırsınız böyle? Bir gün, bir hafta, bir ay? Kime isyan edersiniz? Derdinize nasıl çare ararsınız bu kadar ay sonra? Ne kadar dayanacağınızı falan da bir kenara bırakalım; hangi insan hak eder ki böyle bir yaşamı?
Sonra bir de bilge tavırlarla yaşam dersi verenler var: İşe girerken akılları neredeymiş! Dürüst olun birazcık; hanginiz size iş teklif edilse geri çevirirdi? Ama bunlar siyasi işe almalardı, olmamalıydı… Tamam, o zaman hesap soracağınız yerler başka yerler; bu sistemi kuranlar, hayatını emeği ile kazananları bu tip işe almalara mecbur edenler. Doğru cevapları bulmak istiyorsak doğru soruları sormalıyız. Yoksa biz burada birbirimizi yemeye devam ederiz. Belediye emekçilerinin verdiği mesaj çok basittir: Kokuşmuş, ucuz siyaset yapanların, beceriksiz yöneticilerin, alın terimizin karşılığını oy pazarlığı ile kirletenlerin hatalarının bedelini neden hep emekçiler ödüyor? Nereye kadar bu kandırmaca devam edecek? Üstelik bu soruları yalnız BES üyeleri değil Yunanistan’daki, İspanya’daki, Portekiz’deki emekçiler de soruyorlar. Yarın Kuzey Kıbrıs’ta başka bir kurumda çalışanlar da yine sokaklarda bu sorulara cevap arayacaklar.
Bizler öyle ya da böyle BES emekçilerini kamuoyunun önüne atıp yalnızlaştırdıkça aslında hedef saptırılmış oluyor. Oluşan kavram- fikir- çözüm karmaşasında işin gerçek sorumluları sis perdesinin arkasında saklanıyorlar. Biz gözümüzün önündeki emekçilerin eylemlerini kendi bireyci bakış açımızla irdeledikçe işi buraya getirenler bir köşede fırtınanın dinmesini bekliyorlar. Biz böyle bireyler ve örgütler olarak ortak noktalarımızın değil farklılıklarımızın altını çizdikçe, bencilliğimizi törpülemeyip dayanışma içinde birbirimize omuz vermedikçe bu topraklarda mutlu sonla biten bir hikaye görmeyeceğiz. Ve devam edeceğiz sorunları yaratan kişileri sorunları çözmeye davet etmeye. O kişiler bunu yapabilecek durumda olsalardı zaten sorunlar bu kadar dallanıp budaklanmazdı ve BES de sokaklarda olmazdı. “Bakalım yarın kim hakkını aramak için sokağa çıkacak?” diye birbirimize sormazdık. Sırf bu nedenden dolayı bile BES’in mücadelesi önemlidir. Belediye çalışanlarının yaşadığı sorunları yaşayan binlerce insan var bu ülkede; sigortası, ihtiyat sandığı yatırılmayan, maaşını gününde alamayan. Bu insanlar başlarına geleni sessizce, ümitsizce çekiyorlar. Belediye çalışanlarının ise sendikası var, örgütlü bir mücadele veriyorlar. Onların başarısı dayanışma ile elde edilen toplu bir başarı olacak. Onların başarısı belki de umut verecek bu ülke insanına. “Halk sokağa inmiyor, hiçbir şeye aldırmıyor” diyenlerin halka bir ışık, bir umut vermesi lazım. Halk, sokakta vereceği tepkinin saman alevi olmayacağına, bir sonuca varacağına inansın; o zaman seyredin siz sokakları. İşte bu ışığı, bu umudu BES direnişinin başarısı verebilir. Sırf bu yüzden bile bu ülkeyi seven herkes desteklemeli Lefkoşa belediyesi çalışanlarını.
Pazartesi günü yapılan şok eyleme gelince. Stratejik hataymış; halk desteğini kaybetmişlermiş, bizim ne suçumuz varmış; her taraf çöp içinde kalmış. Bütün bunlar konuşulur, tartışılır, bunlara cevap da verilir. Hak nasıl aranırmış; biri anlatsın da öğrenelim. Senin, benim suçumuz yok; belediye çalışanlarının ne suçu var? Caddeler çöp doluymuş; duyan da sanki yasemin kokulu Lefkoşa’da yaşıyorduk da her şey BES greviyle mahvoldu sanacak. Bunu söyleyen insanların çoğu da içtiği suyun şişesini, sigarasının paketini arabasının camından dışarı atan ya da atanlara karşı en ufak bir tepki göstermeyen insanlar. Neyse, isteyen istediği kadar konuşur televizyonlarda ya da yazar aynen şimdi benim yaptığım gibi. Bunların hiçbiri önemli değil. Lefkoşa Belediyesi çalışanları o gün, o eylemle ne yaptılar biliyor musunuz? Belediye emekçileri o gün devirdikleri çöplerle aslında bizim kokuşmuşluğumuzu, ikiyüzlülüğümüzü, bencilliğimizi, insanlıktan ve yoldaşlıktan ne kadar uzaklaştığımızı, halden anlamaz küçük dünyamızı suratımıza çarptılar. Ben, kendi adıma, bu yüzden kendilerine teşekkür ediyorum. Böyle esaslı bir şamara ihtiyacımız vardı!

















