1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. KARPAZ’DAKİ BİR KÖYÜMÜZ; KUMYALI…
KARPAZ’DAKİ BİR KÖYÜMÜZ; KUMYALI…

KARPAZ’DAKİ BİR KÖYÜMÜZ; KUMYALI…

Kumyalı, deniz seviyesinden 35 metre yükseklikteki bir yamaç ile denize doğru uzanan bir düzlüğe kurulmuş bir yerleşim birimidir

A+A-

 

 

 

Tuncer Bağışkan

                 

Bugünkü yazımızda Karpaz yarımadasının büyük köylerinden biri olan ve yakın geçmişimizde “Koma tou Yialou” adıyla bilinen şimdiki Kumyalı köyünün çoğu karanlıkta kalmış arkeolojik ve tarihi geçmişinden bazı kesitler sunmaya çalışacağız.

Kumyalı, deniz seviyesinden 35 metre yükseklikteki bir yamaç ile denize doğru uzanan bir düzlüğe kurulmuş bir yerleşim birimidir. 1573 Yılında Abraham Ortelius tarafından bakır bir tabağa “CYPRI INSVLAE NOVA DE SCRIPT” başlığıyla çizilen Venedik haritasında adı “COMA” olarak geçerken, 1882 yılında Kaptan Herbert Horatio Kitchener tarafından çizilen haritada adı “deniz sahilinin parçası” anlamına gelen “Koma tou Yialou” ile “Komialik” olarak geçmektedir.

 

KÖYÜN TARİHİ GEÇMİŞİ

Köy ile yakın çevresindeki bazı alanlarda gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar, bu bölgenin Tunç Çağı (M.Ö 2500-1050), Geometrik (M.Ö 1050-750) ve/veya Arkaik (M.Ö 750-475) devirden başlayarak günümüze kadar sürekli bir iskan geçirdiğini ortaya koymaktadır.

Rivayete göre burada bulunan kent, Mısır kralı Potolomaios akınları sonrasında  (M.Ö 250 yılında) Güneybatı Anadolu’daki Datça yarımadasında bir kıyı kenti olan Knidos’tan gelen insanlar tarafından iskân edilmiştir. M.S 1323 yılında burada bulunan kent, Latin soylulardan Anthoy d’ibelin’in bir Fief’i (Feodal beye bağlı bir Çiftlik) idi. Eşi Margaret d’Ibelin vefat edince buraya gömülmüş. Nitekim 1745 ile 1750 yıllarında Kıbrıs’ı ziyaret eden Alexander Drummond da, Meryem Ana Kilisesi’nin sunağında Anthony d’ibelin’in eşi Margaret’e ait olan ve üzerinde Fransızca bir metin ile 30.10.1324 tarihini taşıyan bir mezar taşı saptadığını yazmıştır.

Antik dönemlerde köy ile arazilerinin, zengin yeraltı su kaynakları ile çevredeki Büyük Dere (“Ayia”), Dikenli Dere (“Kolobetrou”), Derelikler Deresi (“Potamos”), “Nterin-Ntere” ve “Argaki tis Ağias” gibi derelerden beslenmesi itibarıyla sürekli olarak iskan edildiği, bu nedenle de zamanla gelişerek büyüdüğü anlaşılmaktadır. Ancak antik dönemler ile ortaçağdan başlayarak 1700’lü yıllara kadar çok geniş bir alana yayılmış olmasına karşın, zamanla küçülmeye başlamıştır. 1745 ile 1750 yıllarında köyü ziyaret eden Larnaka İngiliz Konsolosu Alexander Drummond da köyün küçük olduğuna dikkat çekerken, fakir bir görünümünün olduğunu ve Osmanlıların Kıbrıs’a hakim olduktan sonra Karpaz’daki Rum nüfusu oradan uzaklaştırma uğraşı içine girildiğini de yazmıştır.

 

ANTİK MEZARLIK ALANLARI

Şimdiki köyün doğusundaki Ayia Sophia mevkiinde, antik kentin mezarlık alanı yer almaktadır.  M.Ö 750-475 yılları arasındaki Arkaik Devirin başlarına tarihlenen kayaya oyulmuş soyulmuş bir mezarın giriş kapısının üst başında boynuzlu bir miğfer giyen acaip bir Fenikeli savaşçı kabartması tespit edilmiştir. Bu kabartmanın, Fenikeli tacirler tarafında Mısır’dan Kıbrıs’a ithal edilen Tanrı Bes kabartmalarının bir benzeri olduğu izlenimi edinilmektedir. Genellikle mezarların giriş kapılarının üst başlarına Arkaik Dönemde yapılmaya başlanan bu tür rölyeflerin mezarları kötü ruhlara karşı koruduğu varsayılmaktadır. Bu savaşçıya dayanılarak çevredeki kent kalıntılarının bir Fenike kolonisi olabileceği öne sürülmüştür.  2008 yılı civarında Eski Eserler ve Müzeler Dairesi tarafından temizlenen mezarda Arkaik, Klasik ve Helenistik dönemlere ait az sayıda ölü hediyesi bulunulmuştur. Mezarın giriş yolundaki basamaklar önceleri dar iken, Helenistik ve/veya Roma döneminde genişletilmelerine başlandığı, ancak bilinmeyen bir nedenlerle başlatılan çalışmaların yarım kaldığı tamamlanamayan basamaklardan anlaşılmaktadır.

Ayrıca, köyünün kuzeyindeki Tepe Restorant’ın bulunduğu yerin çevresinde, kayalara düzgün oyulmuş anıtsal nitelikli mezarlara da rastlanmıştır. Bu mezarların M.Ö 325 – M.S 395 yılları arasındaki Helenistik-Roma dönemlerine ait oldukları tahmin edilmektedir.

 

KÖY İLE YAKIN ÇEVRESİNDEKİ KİLİSELER

Ortaçağda büyük bir gelişim sürecine giren kentin, eski bir yerleşim biriminin üzerine kurulduğu ve bir zamanlar büyüklü küçüklü 14 kiliseye sahip olduğu kaydedilmektedir.  Yerleşim birimine bu kadar çok kilisenin yapılma nedenini anlatan bir rivayet günümüze kadar gelmiştir. Rivayete göre köy civarında bulunan Kolabetrou (Dikenli Dere), Potamos (Derecikler) ve özellikle de Ayia (Büyük Dere) adlarıyla bilinen dereler zaman zaman ağlarmış. Her ağlayışlarında da köyde bir çocuk ölürmüş. Bir gece köy papazının rüyasına giren Meryem Ana, köyün her yanına kilse yapılması halinde çocuk ölümlerinin son bulacağını söylemiş. Bunun üzerine bir araya gelen köy sakinleri köyün her yanına kilise inşa edilmesi kararı almışlar. Kiliseler inşa edilince derelerin ağlaması durmuş, köydeki çocuk ölümleri de sona ermiş.

Şu anda köy ile yakın çevresinde M.S XV ile XVII. Yüzyıllara tarihlenen duvarları freskli Meryem Ana (Banaya), Ay. Nikolaos (St. Nikoloudiou) ve Ay. Solomoni kiliselerinin yanı sıra, duvarları fresksiz olan Arhangelos Michail, Ay. Yorgios (St. George) ve Ay. Nicholaos (Küçük Nikoluthe) kiliseleri bulunmaktadır.

1859 yılında inşa edilmiş olan Archangelos Michael kilisesi 1866 yılında okul olarak kullanılmıştır. 1974 yılı sonrasında uzun yıllar cami olarak kullanılması nedeniyle iyi durumda günümüze gelmiştir.

M.S XV-XVI. Yüzyıla tarihlenen Ayios Nicholaos (St. Nikoloudiou) kilisesinin iç duvarları freskli olmasına karşın, 1974 yılından sonra bazılarının yerlerinden sökülerek yurtdışında pazarlandığı bilgileri edinilmektedir.

Köyün kuzeydoğusundaki alçak bir tepe üzerinde bulunan Ayia Solomoni Kilisesi Helenistik döneme ait bir mezarlık alanında yer almakta olup, içinde o döneme ait bir de mezar bulunmaktadır. İç duvarlarındaki M.S. IX. Yüzyıla tarihlenen duvar resimleri Mısır ile Kapadokya kiliselerinde bulunan fresklerle bir benzerlik göstermektedir.

Köyün yaklaşık beş kilometre doğusundaki Ozalos mevkiinde bulunan Meryem Ana’nın Annesi azize Anna’ya ait kilise, duvarında bulunan MDXXXIII die XII Marzo (12.Mart.1533) kaydına dayanılarak tarihlendirilmiştir. Kilisenin güneydoğu giriş kapısının üst başındaki “Ayia Anna 1916” kaydı ise kilisenin batı yönüne doğru genişletilmesine işaret etmektedir.

 

DOĞAL VE/VEYA SUNİ MAĞARALAR

Kıbrıs’ta nadiren görülen bu mağaralar Azize Anna kilisenin güney ile güneydoğusunda yer almaktadır. 1889 yılında D.G. Hogarth ile 1936 yılında Rupert Gunnis, Ozalos (Darboğaz) mevkiindeki mağaralardan birinin girişinde Romen harfleriyle MDXXXIII (1533) tarihinin kazılı olduğunu kaydetmişlerdir. Bu bulguya dayanılarak alandaki taş ocaklarının Venedikliler tarafından işletildiği öne sürülürken, taş ocaklarından çıkarılan taşların da büyük bir olasılıkla Mağusa surları ile köy evlerinin yeniden yapımında inşaat malzemesi olarak kullanılmış olabileceği öne sürülmüştür.

Ayrıca bu mağaranın Ayia Sophia’ya adanmış bir mağara kilisesi olduğu da kaydedilmiştir. Şimdilerde erozyon toprakla dolu olan mağaranın, yakın geçmişimizde denize kadar uzandığı anlatılmaktadır. O sıralarda sivilce çıkaran civar köylerdeki çocuklar, Ozalos olarak da anılan bu mağaraya anneleri tarafından götürülürlerdi. Orada üzerlerindeki elbiselerin tamamı çıkarıldıktan sonra vücutlarına yerdeki çamurdan sürülür, sonra da mağaranın dibindeki tünelden denize götürülerek orada yedi dalgadan gelen suyla yıkanırlardı. Yıkanan çocuklara temiz elbiseler giydirilmesi ve üzerlerinden çıkarılan elbiselerin de orada bırakılması adettendi. Bu işlemlerden sonra çocuklar mağaraya geliş yolunun dışındaki başka bir yoldan evlerine geri götürülürlerdi. Böyle yapılması halinde sivilce çıkaran çocukların hastalıklarının evlerine taşınmayıp mağarada kalacağına, dolayısıyla da hasta çocukların sağlıklarına kavuşacaklarına inanılırdı.

Yıllardan beridir bu mağaraların derinliklerinde barınan yarasaların gözlemlenmesi amacıyla yanındaki Aya Anna kilisesinin “Doğa Gözlem Merkezi” olarak kullanılması, kilisenin restore edilmesi ve alana ulaşım yollarının iyileştirilmesi Nitovikla Eko-Bio Otel tarafından projelendirildiği bilgileri edinilmektedir.

 

ARAZİDEKİ BAZI İŞLİKLER

Ayia Sophia mevkiindeki anıtsal mezarın yaklaşık 100 metre güneybatısında, diplerinde konik çukurlar bulunan kayaya oyuluş yan yana iki çukur saptanmıştır.  Antik dönemlerde bu çukurların yeni sıkılan zeytinyağlarının hem dinlenmesi, hem de içlerinde bulunan tortuların dibe çökmesi amacıyla silo olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Arkaik dönemde mezarlık olarak kullanılan bu alanın Helenistik sonu ile Roma dönemlerinde zeytinyağı üretilmesi amacıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Ozalos mevkiindeki “Büyük Dere Sulak Alanı”nın kuzey uzantısının batı yakasından başlayarak dere yatağına doğru uzanan, gözenekli granitten yapılmış konik bir boru dikkati çekmektedir. Yaklaşık 6-8 metre uzunluğunda olan bu borudan tazyikli olarak akıtılan dere suyunun, oradaki bir un değirmeninin çarkları ile öğütme taşını çevirdiği tahmin edilmektedir. Genel durumu itibarıyla Roma dönemine tarihlendirilmektedir.  

 

BÜYÜK DERE SULAK ALANI

Azize Anna Kilisesinin doğusunda yer alan Ayia Deresi (Büyük Dere) yatağının güneye doğru uzantısında “Büyük Dere Sulak Alanı” yer almaktadır.  Denizle olan irtibatı sahildeki kumlarla kesilmiş durumdadır. Resmi kayıtlarda “Sulak Alan (Wetland)” ve  “Sürekli Sahil Gölü” (Permanent Costal Lagon) adıyla geçmektedir. Burasının Ördek, Yeşilbaş Ördek, Küçük Beyaz Balıkçıl gibi göçmen kuşların, Martıların ve Çullukların sıkça uğradıkları bir konaklama yeri olduğu kaydedilmektedir.

 

KUMYALI LİMANI

Köyün kıyı şeridinde bulunan küçük limanı (balıkçı barınağı), 1930’lu yıllarda bölgenin zeytin ile harup ürünlerinin yurtdışına ihraç edilmesinde kullanılmaktaydı. Anlatıldığına göre ilk balıkçı barınağı buraya 1966 yılında inşa edilmiş. 1970 yılı itibariyle limanda 17 balıkçı teknesi ve 28 balıkçı bulunmaktaydı. 1974 yılında balıkçı teknesi sayısı 19, balıkçı sayısı ise 26 idi. 

 

TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE NÜFUSU

1831 tarihli Osmanlı nüfus defterine göre köyün o sıradaki nüfusu 74 kişi idi. Bunların 67’si gayrimüslim, 7’si ise Müslüman idi. 1833 tarihli Osmanlı Temettuat defteri kayıtlarına göre köydeki Müslümanlara ait mal varlığı arasında 3 hane ev, 1 mandıra ve 69 dönüm tarla bulunmaktadır. O sırada köydeki Gayrimüslimlerin mal varlıkları ise 24 hane ev, 1263 dönüm tarla, 5 dönüm bağ-bahçe, 6 adet değirmen (kuyu) ve 8 dönüm dut gösterilmektedir. Tamamı Rum olan köyün 1881 tarihindeki nüfus sayımında nüfusunun 482, 1891 sayımında 492, 1901 sayımında 528, 1931 sayımında 842, 1946 sayımında 1091, 1960 sayımında 854, 1973 sayımında 818 ve 1974 sayımında ise 861 olduğu öğrenilmektedir. Sadece 1891 ile 1946 yıllarında gerçekleştirilen nüfus sayımında köyde bir tek Türk yaşamaktaydı. Şimdilerde Mehmetcik Bucağına bağlı olan köyün 2001 yılı şubat ayı itibarıyla nüfusu 561 idi.

1974 yılı öncesinde tamamı Rum olan köy sakinleri, Ekim 1975 sayımında 147 kişi idi. Bunların tümü Eylül 1977 tarihinde köyü terk ettikten sonra bazıları güney Kıbrıs’taki Margi köyüne yerleştirilmişlerdir. 1978 yılının ilk yarısında Türkiye’nin Gaziantep ile Adana illerinden, Güney Kıbrıs’taki Baf, Fasula (Bağrıkara), İstavrogonno (Akdoğan) ve Susuz gibi yerleşim birimlerinden, Lefkoşa’dan ve çevredeki Galatya (Mehmetcik), Ay. Simyo (Avtepe) ve Galinoporni (Kaleburnu) yerleşim birimlerinden gelen insanlar tarafından iskan edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 4309 defa okunmuştur