1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Duvarların ardındaki sessiz meslek: Gardiyanlık
Duvarların ardındaki sessiz meslek: Gardiyanlık

Duvarların ardındaki sessiz meslek: Gardiyanlık

18 yıldır gardiyanlık yapan ve yılların tecrübesiyle görevini sürdüren Melek Engin, zanlı ya da suçlulara tanıklık ediyor...

A+A-

Yasmin MORAN

18 yıldır gardiyanlık yapan ve yılların tecrübesiyle görevini sürdüren Melek Engin, bizim dışarıdan mahkum, zanlı ya da suçlu diye adlandırdığımız; kimi zaman nefretle, kimi zaman da ahlarla andığımız kişilerin cezai süreçlerine mesleği gereği tanıklık ediyor. Gardiyanların bugüne dek çok fazla duyulmayan, bilinmeyen yönlerini YENİDÜZEN’e anlattı.

Bir çoğumuz için cezaevi yalnızca yüksek duvarların, demir kapıların ve keskin kuralların olduğu bir yer gibi görülebilir. Oysa bu duvarların ardında, görünmeyen hikayeler bilinmeyen hayatlar var. Bu düzenin en az bilinen ama en güçlü taşıyıcılarından biri ise gardiyanlar.

Onlar sadece kapı açıp kapatan kişiler değil. Adaletin yansıması, mahkumların hayatına dokunan, onların ailelerine köprü olan, kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman bir psikolog oluyorlar. Tüm bunları yaparken kendi duygularını geride bırakmayı, adalet terazisini her koşulda dengede tutuyorlar.

Cezaevine ilk kez gidecektim. Yol boyunca, zihnimde izlediğim dizi ve filmlerden kalan sahneler canlandı; yüksek duvarlar, demir kapılar, uzun koridorlar... Bunlar bir önyargıdan değil, sadece meraktan ve bilinmezliğin yarattığı iç sesleriydi.

Merkezi Cezaevi’ne vardığımda, girişteki gardiyanlar beni nazikçe karşıladı. Kimliğimi teslim ettikten sonra, bir gardiyan eşliğinde Cezaevi Müdürü Fatih Erdoğan’ın odasına gittik. Orada Melek Engin ile tanıştım ve röportajımızı gerçekleştireceğimiz odaya geçtik. Sıcakkanlı, doğal ve mütevazı bir tanışmaydı. Henüz konuşmaya başlamamış olsak bile, anlatacağı çok şeyin gözlerinde biriktiğini fark ediliyordu. Röportaj sırasında beni en çok etkileyen an, Melek Engin’in 18 yıllık meslek hayatında ilkokul arkadaşının 17 yıldır mahkum olduğunu anlatmasıydı. Bu süreçte, o arkadaşının cezaevindeki kurslar sayesinde kendini geliştirip terzilik unvanı kazandığını dinlemek, mahkum olmanın öğrenmenin ya da gelişmenin önünde bir engel olmadığını hissettim.

Bu röportajla birlikte fark ettiğim en önemli şey şu oldu, mahkum olmak sadece dört duvar arasında yaşanmaz. İnsan kendini bir eve, bir işe, bir ilişkiye, bir duyguya da mahkum edebilir. Asıl mesele; bedenin değil, ruhun ve bilincin özgür olup olmadığı. Belki de özgürlük, tam da burada başlar. Kendini tanımakta, yeniden başlamakta ve ruhunu kendi içinde hapsetmekte.

“Üniformaya olan sevgim, bu mesleğe başlamamda en büyük etken oldu”

“Üniformaya olan sevgim, bu mesleğe başlamamda en büyük etken oldu. 18 yıl önce münhal açıldığını öğrendim ve sınava girerek kazandım. Öncesinde pazarlamacılık yapıyordum. Müşterilerimden biri cezaevinde kantinci olarak görev yapıyordu. Bu vesileyle cezaevini ve gardiyanlığı gözlemleme şansım oldu. Bu gözlemler, mesleğe olan ilgimi daha da artırdı ve sonunda bu yola adım attım.”

“İnsan odaklı bir iş yaptığımız için, hem iyi hem de zor anlarla karşılaşıyoruz”

“İnsan odaklı çalıştığımız için birçok durumda duygularımızı dışa vuramıyoruz. Ancak içimizde, kimi zaman mutlu eden, kimi zaman ise üzen pek çok olay birikiyor. Bunlardan biri, bir mahkumun doğumuna tanıklık etme şansım oldu; doğum anını canlı izledim. Bu, gerçekten çok özel ve güzel bir andı. Öte yandan, bazen bir mahkumun bir yakınının vefat haberini aldığımızda üzülüyoruz ama duygularımızı belli edemiyoruz. Sonuçta biz de insanız. İnsan odaklı bir iş yaptığımız için, hem iyi hem de zor anlarla karşılaşıyoruz. Şöyle düşünün: Kendi ailenizde belki ayda bir yaşadığınız bir olayı, biz burada bir ay içinde defalarca yaşayabiliyoruz. Üstelik bu sadece duygusal değil; fiziksel anlamda da başa çıkmamız gereken pek çok olay oluyor ve biz bu durumlarda yardımcı olmak zorundayız. Bizim işimiz öyle bir iş ki; başka mesleklerde olduğu gibi ‘Bugün izinliyim, yarın kaldığım yerden devam ederim’ deme şansımız yok. Bir kişi yoksa, diğer kişi iki kişilik iş yapmak zorunda kalıyor.”

“Buradaki gerçekleri, içeriye girenler anlayabilir”

“Mahkumlara bazen psikolog gibi olmamız gerekebilir, bazen de hukukçulardan görüş alarak bilgi akışını sağlamamız gereken durumlar olur. Sadece mahkumlarla değil, mahkum yakınlarıyla da iletişim içinde olabiliyoruz. Kapıdaki arkadaşlarımız cezaevine ilk geldiklerinde genellikle büyük endişeler taşıyorlar. Bu endişeleri giderecek şekilde yaklaşmamız gerekiyor.

Dışarıdan bakan biri tüm bunları anlayamaz; çünkü çoğu kişi cezaevlerini televizyonlarda, filmlerde gördüğü gibi sanıyor. Belki sert bir ifade olacak ama, buradaki gerçekleri ancak içeriye gelen biri ya bir mahkum ya da bir ziyaretçi anlayabilir. Elbette kimsenin buraya düşmesini istemeyiz, hatta bizi anlamasınlar bile sorun değil. Ama nasıl çalıştığımızı, hangi şartlarda görev yaptığımızı görmeden yapılan yorumlar üzücü.”

18 yıldır gardiyanlık yapan ve yılların tecrübesiyle görevini sürdüren Melek Engin, bizim dışarıdan mahkum, zanlı ya da suçlu diye adlandırdığımız; kimi zaman nefretle, kimi zaman da ahlarla andığımız kişilerin cezai süreçlerine mesleği gereği tanıklık ediyor.

“18 yıllık meslek hayatımda her gün yeni bir şey öğreniyorum”

“Bu mesleğe ilk başladığımda öğrendiğim en önemli şey, empati yapabilmek ve duygusal tepkilerimizi kontrol edebilmek oldu. Sevgi ve nefret gibi duygulardan arınmak gerektiğini anladım. Aslında tüm olaylar nötrdür; önemli olan, bu olaylarla nasıl başa çıkacağımızı öğrenmektir. Bu, bir kitapta yazan ya da bir günde öğrenilebilecek bir şey değil. 18 yıllık meslek hayatımda her gün yeni bir şey öğreniyorum. Bu nedenle, bu meslekte en önemli unsurlardan biri mesleği gerçekten sevmektir.”

Bazısı kayboldu, bazısı elindekiyle hayata tutundu… 18 yıllık meslek hayatı boyunca edilen tanıklık…

“Ülkemiz küçük olduğu için bu, en büyük sıkıntılardan biri kişinin sicili bir kez bozulduğunda, dışarıda iş bulma şansı ciddi şekilde azalıyor. Küçük bir suçtan cezaevine girip çıksa bile, iş bulamadığı için zamanla daha büyük suçlara yönelebiliyor. Bu döngüye defalarca girip çıkan çok insan gördük.

Ancak cezaevinden çıktıktan sonra burada öğrendiği el becerileri sayesinde pazarda satış yaparak geçimini sağlamaya çalışanlara da tanık oldum. Hatta dışarı çıktığında iş başvurusunda bulunan ve başvurduğu yerler tarafından referans için benim arandığım kişiler oldu. Referans verdiğim ve şu an iş hayatında aktif olarak çalışanlar da var. Özellikle kadın mahkum sayısı daha az olduğu için, kadınlar arasında bu döngüye tekrar girme oranının daha yüksek olduğunu söyleyebilirim.”

77c2af40-8e57-461a-8337-a0c4a03578fd.jpg

“Mahkumlar için çeşitli meslek edindirme atölyelerimiz de bulunmakta”

“Cezaevi disiplin kurulumuzun tüzüğünde yalnızca cezalar değil, aynı zamanda bir ödüllendirme sistemi de yer alıyor. Cezaevinden çıkan kişiler, burada aldıkları eğitimleri ve kursları başarıyla tamamlamışlarsa, disiplin kurulu toplanarak kendilerine referans verebiliyor. Yeni cezaevi kampüsümüzde; erkek, kadın ve çocuk cezaevleri bulunuyor. Ancak personel eksikliği nedeniyle çocuk bölümü henüz faaliyete geçmedi. Kampüs içerisinde derslikler mevcut. Kurumlar, esnaf ve zanaatkarlar bu dersliklere gelerek eğitim verebiliyor. Ayrıca mahkumlar için çeşitli meslek edindirme atölyelerimiz de bulunmakta.”

Gardiyanın bir günü nasıl geçer?

 “Sabah saat 08.00’de kuruma geliyoruz ve bir önceki vardiyadan bilgilendirme alıyoruz. Ardından, dört bölümümüz kapsamında tüm mahkumların sayımını yapıyoruz. Saat 09.00 civarında mahkumların avlularını açıyoruz. Yaz ve kış aylarında gün batımına göre avlu kapıları kapatılıyor.

Cezaevinde her gün ziyaretler gerçekleşiyor. Her mahkumun belirli ziyaret günleri var. Ziyaret saatleri 09.00 ile 12.00 arasında sürüyor. Avukat görüşmeleri de sabah sayımından sonra başlayıp saat 17.00’ye kadar devam ediyor. Öğle saatlerinde mahkumlara öğle yemeği dağıtıyoruz.

Bir hasta olduğu durumlarda, ilk müdahaleyi revir görevlisi gardiyanlar ya da hemşireler yapıyor. Durum daha ciddi ise hastaneye sevk gerçekleştiriliyor. El işi atölyesine bakan mesai arkadaşlarımız bulunuyor; onların haftalık plan ve programları doğrultusunda çalışmalar yürütülüyor. Burada yapılan el işleri, çeşitli kermeslerde satışa sunuluyor. Terzilik bölümümüzde mahkumların kıyafetlerinin tamiratı yapılıyor. Kütüphane hizmetimizde ise haftanın bir günü dilekçeler toplanıyor ve sosyal aktivite biriminden sorumlu personel, istenen kitapları hazırlıyor. Kapalı spor salonumuzda haftanın bir günü spor yapılmasına olanak sağlanıyor; bu program da yine sosyal aktiviteler birimi tarafından organize ediliyor. Bölüm içerisinde ayrıca masa tenisi, langırt ve yürüyüş bandının bulunduğu bir kapalı salon mevcut. Bu aktivitelerin programı hazırlanıp bize iletiliyor ve bizler de günlük olarak bu etkinliklerin uygulanmasını sağlıyoruz. Akşam saatlerinde yemek dağıtımı yapılıyor. Gün içerisinde mahkemeye gidecek olan mahkumlar sevk ediliyor, yeni kayıt varsa onun işlemleri yapılıyor. Tahliye olacak kişiler varsa, tahliyeleri gerçekleştirilerek süreç tamamlanıyor.”

 “Mahkumsa eğitimi bitti diye bir şey yok”

Açıköğretimden eğitimine devam eden birçok mahkumumuz var. Mahkum olmak, eğitim hayatının bittiği anlamına gelmiyor. Bizler de bu konuda öncü olmaya çalışıyoruz. Eğitimle ilgilenen birimimiz bu süreci titizlikle yürütüyor ve dışarıdan mezun olan çok sayıda mahkumumuz bulunuyor. Cezaevine okuma yazma bilmeden giren ve burada, gardiyanların desteğiyle okuma yazma öğrenen mahkumlar da oldu. Bu da gösteriyor ki eğitim, cezaevi duvarlarıyla sınırlı değil. Mahkumların yemeği, sağlığı, sosyal aktiviteleri ve aile bağları kurum yönetiminin sorumluluğunda; ancak tüm bu süreçleri birebir uygulayanlar biz gardiyanlarız. Görevimiz yalnızca güvenliği sağlamak değil, aynı zamanda içerideki yaşamın sürdürülebilirliğine katkı sunmak.

“Bu iş benim zorunluluğum değil, görevimdir”

Mesleğimiz zordur çünkü insanlarla uğraşmak zordur. Zaten ceza verimliliği olan bir insanın burada tek başına kapalı olması bile sorun yaratır. Bu yüzden biz, duygusal davranmadan mesleğimizi yapıyoruz. Bu iş benim zorunluluğum değil, görevimdir. Görevimi yaparım ve akşam başımı yastığa huzurla koyarım.

Gardiyan olarak uğranıla bilinen ön yargılar…

Birçok insan, mahkumlara cezayı sanki biz veriyormuşuz gibi davranabiliyor. Oysa biz, mahkemenin verdiği kararın infazını sağlıyoruz; mahkeme emri olmadan ne cezaevine girilebilir ne de çıkılabilir. Kısacası, mahkumları biz seçip buraya almıyoruz; mahkeme kararıyla cezaevine giriyorlar. Buna rağmen bize “Aldınız evladımı, aldınız eşimi, arkadaşımı” deniliyor. Ayrıca insanlar, film ve dizilerde gördükleri cezaevlerini gerçek sanıyorlar; ancak durum öyle değil. Cezaevi, ekranda izlenen senaryolardan ibaret değil ve bizler, o filmlerdeki karakterlerdeki gardiyanlar değiliz. Cezaevine giren kişilere adaletli davranıldığında, onların da adaletli bir ortamda yaşadığını hissetmeleri ve adaleti öğrenmeleri gerekiyor. Zaten adaletsizlik yüzünden buraya gelmişlerdir. Bizler de adaletli davrandığımızda, kurallara uygun bir biçimde yaşamın mümkün olduğuna ışık tutuyoruz.

“Adalet duygunuzu her mahkuma karşı eşit tutmanız gerekiyor”

“Adalet duygunuzu her mahkuma karşı eşit tutmanız gerekiyor. Küçük bir ülkede yaşıyoruz; cezaevine komşunuz, aile yakınınız ya da bir arkadaşınız da girebilir. Bu yüzden tanıdığınız bir kişi olduğunda duygularınızı daha da bastırıp adalet duygunuzu güçlendirmeniz şart. Bu iş, ahlar vahlarla ilerlemez.

Mesleğimiz çok ince bir çizgi üzerinde yürür. Örneğin, burada bir mahkum var, benim ilkokul arkadaşım. 17 yıldır üzerine kapı kilidi vuruyorum. Cezaevine girdiğinde çocuğu ortaokula gidiyordu, şimdi ise iki torunu var. Cezaevinde aldığı kurslar sayesinde meslek sahibi oldu ve terzilik unvanı kazandı.”

Genç nesillere ve gardiyan olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

İnsanların hayatlarına bire bir dokunulan bir iş. Sadece devlet garantisi olduğu için değil, sevgiyle ve içten gelerek yapılması gerekiyor. Bizler sadece kapı açıp kapatmıyoruz; mahkumların ve ailelerinin hayatlarına da dokunuyoruz. Çok özel bir meslek olduğuna inanıyorum.

Bu haber toplam 4630 defa okunmuştur