
'Dedemler Ayermola'dan gelip Siskilip'e evlenmişti...'
Siskilip (Akçiçek) köyünden “kayıp” yakını Maria Nikiforu Papayeorgiu’yla buluşuyoruz... Ailesinden toplam beş “kayıp” var ve Maria’yla bugün köyünü ve “kayıp” akrabalarını konuşacağız. Maria’nın pek a
Siskilip (Akçiçek) köyünden “kayıp” yakını Maria Nikiforu Papayeorgiu’yla buluşuyoruz... Ailesinden toplam beş “kayıp” var ve Maria’yla bugün köyünü ve “kayıp” akrabalarını konuşacağız. Maria’nın pek az İngilizcesi olduğu için arkadaşım Nuritza Hanım, çevirmenliğimizi üstleniyor...
Siskilipli Maria’nın babası Hacıkosta Papayeorgiu, amcası Yosif Papayeorgiu, amcasının karısı yani yengesi Hristallu, babasının kızkardeşi yani halası Anastasia Kamenu ile eniştesi Hristodulos Kamenos “kayıp”.
Maria Nikiforu Papayeorgiu’yla röportajımız şöyle:
SORU: Kaç yaşındasın Maria?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: 60 yaşındayım...
SORU: Hangi yıl dünyaya geldin? Kaç kardeşsiniz?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: 1952 doğumluyum, Siskilip’te dünyaya geldim. Sekiz erkek kardeşim var, tek kız benim.
SORU: Baban sanırım hayvancılık, çiftçilik yapıyordu...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Evet, ineklerimiz vardı, koyunlarımız vardı, keçilerimiz vardı...
SORU: Siskilip’te dedenizin evini gördüm, çok büyük bir evdi o zamanın koşullarında... Siskilipli miydi dedeniz?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Sanırım Ayermolalı (Şirinevler) idi dedem da, nenem da... Siskilip’e evlenmişlerdi... Çok geniş bir aileydi... Her ikisinin de çok sayıda kızkardeşi ve erkek kardeşi vardı, kalabalık ailelerden geliyorlardı.
SORU: Siskilip’teki Panaya Kilisesi’ni de dedeniz mi yaptırmıştı?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Annemin tarafından dedem yapıcı ustasıydı, sanırım o inşa ettiydi kiliseyi. Bir grup insan inşa etmişti bu kiliseyi... Annemin tarafından dedemin adı Iraklis Yuannu idi...
SORU: Siskilip’teki Panaya Kilisesi’nin papazı olan Papayeorgiu isimli dedenizin kaç çocuğu vardı?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Tam dokuz çocuğu vardı – altı oğlu, üç kızı vardı... O nedenle evleri çok büyüktü Siskilip’te.
Mihalis amcam savaştan sonra Avustralya’ya gitti – orada öldürülmüş olabilir... Bir amcam da Maraş’ta polis idi...
SORU: Nasıl bir köydü Siskilip?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Çok güzel bir köydü, havası çok güzeldi, çok uyumlu bir köydü, sessiz bir köydü Siskilip. Herkes ailesiyle rahat rahat yaşıyordu, hayat biraz zordu çünkü bir köyde yaşıyorduk, pek fazla paramız yoktu ama yiyecek boldu, yiyecek çok şey bulabiliyorduk, bol bol sebze, meyva vardı köyde...
Okullar nedeniyle belki biraz cehalet sorunu vardı eski dönemlerde ancak her on yılda hayat daha iyileşiyordu, ilerleme kaydediliyordu... Hayat şartları iyileşiyordu giderek.
Okula başladıktan sonra, her geçen yıl eğitimde ilerlemeler kaydediliyordu ve eğitim her yıl daha ileriye gidiyordu.
SORU: Sekiz erkek kardeşiniz vardı, tek kız çocuğu sizdiniz. Bu zor değil miydi sizin için?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Çok zorluk yaşamadık kendi aramızda çünkü büyüyen evlenip gidiyordu veya okumaya gidiyordu – hep uyum vardı ailemizde... Ailemiz hep biraradaydık, çok mutlu bir ailemiz vardı...
SORU: Herhalde önce Siskilip’te ilkokula gittiniz. Sonra ne yaptınız?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Sonra Lefkoşa’da cimnasiyuma (ortaokul) ve liseye gittim. Üç yıl Cikko Cimnasiyosu’na gittim, sonra da Neokleus Lisesi’ne... Her gün otobüsle gidip geliyordum Siskilip’ten Lefkoşa’ya, işçilerle beraber gidip geliyorduk otobüste. Annem her yerdeydi, çok aktif bir kadındı. Gençken çok güzel bir kadındı – ailesinde tek kız çocuğu oydu, üç tane erkek kardeşi vardı, kızkardeşi yoktu annemin. İkizdi annem, bir erkek ikizi vardı. Bir kardeşi papazdı annemin – annemin ailesi de çok mutlu, çok uyumlu bir aileydi, erkek kardeşleriyle çok iyi geçiniyordu. Yeğenlerimizle de çok yakındı ilişkilerimiz... Geniş, büyük, yakın bir aileydik...
SORU: 1963 olayları çıktığında 11 yaşındaydın. O günlerden herhangi bir şey hatırlıyor musun Maria?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: 1963’te ben 11 yaşındaydım. Fasariyalar çıktıktan sonra köyün çevresinde nöbet tutmaya başlamıştı gruplar halinde insanlar. Makarios’un köyü ziyaret ederek durumun ne olduğunu anlamaya çalıştığını hatırlıyorum. Makarios köyü ziyaret ettikten sonra köy çevresinde nöbet tutmaların başladığını hatırlarım. Kıbrıslıtürkler de kendi köylerinin çevresinde nöbet tutmaya başlamışlardı, onlar da gruplar halinde nöbet tutuyordu. Neler olacağını bilmiyorduk, bu yüzden kaygılıydık, kötü birşeylerin olacağını tahmin ediyorduk, çok dikkatliydik... Bizim çok geniş arazilerimiz vardı, Kıbrıslıtürkler’le birlikte... Ne olacağını kestiremiyorduk...
Hatırladığım kadarıyla babam bize, yıllar önce Kıbrıslıtürkler’le anlaşmazlıklar yaşandığını, bunların çoban kavgaları olduğunu, bu anlaşmazlıklar yüzünden bazı insanların öldürülmüş olduğunu anlatıyorlardı, bunları anlatıyordu babam bize ve biz korkuyorduk bunları duydukça... Bunlar hayvanlarla ilgili çoban kavgalarıydı – ancak papaz olan dedem her zaman barışçıl bir adamdı, çıkan her tür anlaşmazlığı tatlılıkla çözmeye çalışan bir adam olarak tanınır bilinirdi bölgede.
Friksos Irakleus adlı bir çoban vardı – Siskilipli’ydi bu çoban. Hayvanlarını Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın arazilerini birleştirdikleri bir alanda otlatıyordu. Fota yöresindeydi bu... Bir Kıbrıslıtürk gidip Friksos’u dövmüştü... 1964’ten sonra meydana gelmişti bu...
SORU: Bu Kıbrıslırum çoban bir Kıbrıslıtürk tarafından dövüldükten sonra, köylüleriniz bunun “intikamı”nı almaya kalkışmış mıydı acaba?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Hayır, hiç öyle bir şey duymadım. Ama küçük bir çocuktum ben...
Friksos Irakleus son derece sessiz, kendi halinde, kimseye incitmeyen bir adamdı. Bir Kıbrıslıtürk tarafından Fota yöresinde dövülmesini bile büyütmemişti, sessiz kalmıştı... Yaralanmıştı adam, akrabaları da “intikam” peşinde koşacak türde insanlar değildi, barışçıl insanlardı bunlar...
SORU: 1964 olayları hayatınızı değiştirmiş miydi?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Hayır, 1964 sonrasında da hayat aynı şekilde devam edip gitti. Örneğin aynı otobüste gidip geliyorduk Kıbrıslıtürk işçilerle... Civar köylerden Kıbrıslıtürk işçiler köye gelip arazilerimizde çalışmaya devam ediyorlardı... Siskilip’te çalışan Kıbrıslıtürk işçiler vardı, bize yardım ediyorlardı. İlişkilerimiz iyiydi yani...
İki Kıbrıslıtürk bize çok yardım etmişti örneğin 1974’te, gelip bize “Kaçın bu köyden” demişlerdi, düşmanlık için değil, bize yardım etmek için gelip bizi uyarmışlardı... Hristofis Tengeris, “Bu iki Kıbrıslıtürk size yardım edecek, buradan kaçasınız” demişti bize. Bu Kıbrıslıtürkler Bilelleli miydi, Fotalı mıydı? Bilmiyorum...
Adamos da, Hristofis de, bize şöyle bir olay anlatmıştı: 1974’te onları tutup çıplatmışlar ve orada bulunanlara tecavüz etmişler. Bunları yapanlar Kıbrıslıtürk müydü yoksa Türk müydü, bilmiyorum ama Siskilip’te bulunan bazı Kıbrıslırumlar’a tecavüz etmişler. Sonra da tüfeği doğrultmuşlar onları öldürmek üzere. Bir Kıbrıslıtürk gelmiş ve “Ayıptır, yapmayın böyle işler” demiş.
SORU: 15 Temmuz 1974’te, darbede ne olmuştu? Köyde bir şey olmuş muydu?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Köyde bir şey olmamıştı...
SORU: Darbe olduğunu duyunca ne düşünmüştünüz?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Darbe olduğunda ben Girne’deydim, kardeşimin evinde kalıyordum haftasonu, Cumartesi, Pazar. Vavilya’da evi vardı kardeşimin. Ben bekardım, kardeşim Vavilya’ya evlenmişti, ben de haftasonunu onlarda geçirmeye gitmiştim. Pittas fabrikasında çalışıyordum o zamanlar, hellim fabrikasında, Lefkoşa’da.
Pazartesi otobüsle Vavilya’dan Lefkoşa’daki işime gitmeye çalışınca otobüsle, bizim askerlerden bazıları otobüsle Lefkoşa’ya hangi yoldan gitmemiz gerektiğini söylemişlerdi bize. Şoktaydım, nereye gideceğimi, ne yapacağımı kestiremiyordum. Darbe 15 Temmuz’da olmuştu, Pazartesi... İşe gitmiştim evet ama gözlerim köyümü arıyordu, pek çok yerde yangınlar vardı, dumanları görebiliyordum... Annemle babam yalnızdı, bu yüzden köye dönmek istiyordum, annemle babama bakmaya. Erkek kardeşlerimin nerede olduğunu bilmiyordum. Hangi gün köye dönebildiğimizi hatırlamıyorum. 17 Temmuz’da Aya Marina Yortusu vardı, o günü hatırlıyorum çünkü babam bahçelerimizden ilk kez taze taze domates ve incir toplayıp getirmişti... Babam kaygılıydı, çevrede yangınlar vardı, dumanları görebiliyordu, ailesi için kaygılanıyordu. Babam yakın zamanda bağırsaklarından ameliyat olmuştu, ameliyatı tazeydi daha ve adam acı içindeydi.
SORU: 20 Temmuz 1974’te ne oldu köyde?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Çok zor durumdaydık, neler olacağını kestiremiyorduk... Tam olarak neler olduğunu hatırlayamıyorum fakat hep birlikte olduğumuzu, sürekli kaygılandığımızı hatırlıyorum...
Her taraf bombalanıyordu...
SORU: Siskilip’te askeri kamp falan var mıydı?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Yoktu... Köyümüzün önünde Bellapais şirketi, tavuk çiftliği almak üzere bir yer almıştı. Belki orada askerler vardı, bilmiyorum...
SORU: Sanırım Ayermola-Şillura yöresinde çok sayıda Kıbrıslırum asker vardı, öyle miydi? Orada kamp var mıydı? Çünkü benim bildiğim kadarıyla Bilelle’ye saldırmak üzere Ayermola’dan Kıbrıslırum askerler gönderilmişti... Bunları yazmıştım... Hatta Kulaklı Tepe’yi ele geçirmişlerdi bazı Kıbrıslırum askerler – başlarında da Kıbrıslırum eski Savunma Bakanı Mavronikola vardı sanırım...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Köyde askerler vardı ama bunlar bizim köyden değillerdi, bunları nereden yollamışlardı bizim köye, bilmiyorum. Belki Ayvasıl’dan göndermişlerdi... Askerler vardı ama nereden geldiklerini bilmiyorum...
SORU: Köyünüzün bombalanması için bunun bir nedeni olmalıydı. Durup dururken sırf eğlence olsun diye bombalamayacaklarına göre, demek ki sizin köyde birşeyler olmalıydı... Neden durup dururken bombalansınlardı?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Bilmiyorum... Babam geceyarısından sonra kalkıp neler olup bittiğine bakmıştı, yangınlara bakıyordu, 20’sinden sonraydı bu – bazı askerler görmüştü, ellerinde fenerler vardı bunların, yer seçiyorlardı belki...
SORU: Çünkü bu bölgede ağır çarpışmalar olduydu...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Şillura’da Kıbrıslıtürkler ağırlıktaydı, bir gece karanlıkta kaçtıydı 1964’te – 63’te bu köyde fasariyalar olduydu, TMT emir verdiydi herhalde 64’te kaçsınlar diye... Biz küçüktük, okula gidecektik, o vakit baktık her taraf ateş almıştı, baktık ki Kıbrıslıtürkler kaçıyordu...
SORU: Demek ki bazı Kıbrıslırumlar yaktıydı evlerini...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Belki de öyle olmuştu...
SORU: Her iki tarafın elleri de kirlidir, hiçbiri temiz değildir. Biri temiz olsaydı zaten olmazdı bunlar, her ikisinin eli de kirlenmiştir...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Ben küçüktüm, bilmezdim.
SORU: Ama görmemiz lazım bunu... Küçük olsak da, büyük olsak da, artık bunu görmemiz lazım... “Ben görmedim, ben duymadım, ben bilmem” diyemeyiz artık...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: O zaman görmemiz mümkün değildi, küçüktük...
SORU: Ama meraklıysanız, soru sorarsınız ve neler olup bittiğini öğrenebilirsiniz. Devekuşu gibi davranamayız...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Anlayabilecek yaşta değildim...
SORU: Tamam ama şimdi yetişkinsiniz, artık anlayabilirsiniz neler olup bittiğini...
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Anlıyorum şimdi... Ben kin tutan birisi değilim, “intikam” peşinde de değilim...
SORU: Babanız kalkıp izliyordu. Sonra ne oldu?
MARİA NİKİFORU PAPAYEORGİU: Babam çok kaygılıydı, biz de korkuyorduk. 25 Temmuz’da annem fırını yakıp ekmek yapmıştı, bütün köye dağıtmıştı, köyde bulunan Kıbrıslırum askerlere de dağıtmıştı, köyde kim varsa, onlara dağıtmıştı... Köyde asker vardı evet ama bunlar nereden gelmişti, bilmiyorum. Belki Girne’den, belki Lapta’dan, belki dağlardan? Nereden geldiklerini bilmiyorum. Bildiğim annem tüm köye ekmek pişirmişti ve dağıtmıştı ekmekleri... Ancak fırından çıkan dumanları ve ateşi görünce, avlumuz bombalanmıştı!

















