Çiğnemeden Yutmak Yoksullaştırır, Yalnızlaştırır
Tarihten bugüne kadar gerçekleşen pek çok kötülük ve zulmün, kitlelerce görmezden gelinip sürdürülebilmesindeki baş faktörler; sorgulama yetisinin kaybedilmesi ve teslimiyettir. Nazi iktidarı süresince Almanya’da yaşayan birçok insanın davranışı bununla açıklanabilir. Yalan politikası ve manipülasyona dayalı propaganda neticesinde adeta üç maymuna çevrilen kitleler, iktidara biat ederek, onu sorgulamayarak yaşatılan acının bir parçası oldular.
Günümüzde teknolojik alanda yaşanan gelişmeler, gerçekliğin bir o kadar daha eğilip bükülmesine neden oldu. “Gözleri görmeyen”, “kulakları duymayan” ve bu sebeple de verileni olduğu gibi kabul eden pasif kalabalıklar halinde yaşamaya başladık.
İzledik ve izliyoruz. Sorunları görebilme, tespit edebilme hususunda çok kötü bir noktada olduğumuzu söyleyemem ama bize sunulanı çiğnemeden yutma pratiğini bayağı içselleştirdik. Barbel Wardetzki’nin ‘Siyasette ve Toplumda Narsisizm, Ayartma ve İktidar’ kitabını okurken rastladığım bir tespiti, “çiğneme engeli”ni sizinle paylaşmak istiyorum.
Yazar gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyor: “Sadece dişlerimizi geçirip besini küçük parçalara böldüğümüz zaman tadını alabilir, sindirmeye uygun olmayan kısımları tükürebilir, bizim için iyi olan kısımlarını yutabiliriz. İçeriklere, görüşlere, düşüncelere, propagandaya da aynısını yapmamız gerekir. İçlerinde nelerin kabul edilebilir olduğunu ve nelerin reddedilmesi gerektiğini saptamak için onları da parçalamalıyız”.
İşte bu fiili gerçekleştir(e)memek yani çiğneme engeline takılmak; mevcut düzeni sorgulamayıp sistemin dişlilerinden biri olmak veya konfor alanı içinde kalarak “mış gibi” muhalefet etmek manasına gelir. Yazar, çiğneme engelli insanı, itaatkâr ve uslu çocuklara benzetir. Ensesine vur lokmasını al misali…
Bu kitle, iradesini de geleceğini de elleriyle teslim edebilir. Gittikçe sinikleşir ve değişimi gerçekleştirebilme gücünü kaybeder. Susmak, karşı çıkmamak, teslimiyet ve çıkar siyasetinin karşısına dikilip başka bir düzenin kurulabileceğini haykırmamak, çiğneme yetisini yitiren kitlenin genişlemesine neden olur. Cesaret gibi, sünepelik de bulaşıcıdır.
Mevcut hükümetimsi ve cumhurbaşkanımsı oluşum, gerek iç gerekse dış politikada, hukuka uygun ve toplumsal iyiye yönelik hiçbir adım atmıyor. Her geçen gün yoksullaşıyor ve dünyadan kopup yalnızlaşıyoruz. Sorunları çözmek adına icraat ortaya koymaktansa, top çevirip laf cambazlığı yaparak, toplumun yaşanan yolsuzlukları, yok oluşu ve yoksulluğu görmezden gelip kabulleneceğini düşünüyorlar.
Tek bir şekilde başarılı olabilirler. O da bize bağlı. Eğer çiğneme kasımızı çalıştırmaz, körelmesine neden olur ve önümüze serilen bayat ve çürümüş yemekleri olduğu gibi midemize indirirsek, yaşatılan kötülük sona ermez. Bu yokluk hâli, sadece bugünü değil, gelecek nesilleri de etkisi altına alır ki Kıbrıs’ın çocukları bunu hak etmiyor, hak etmiyoruz…