BAKÜ’DE KIBRIS KOKUSU
FİLİZ BESİM
Tam 15 yıl önce 2010’da ziyaret etmiştim Azerbaycan’ı. Hazar Denizinin batısındaki kültür başkenti Bakü’yü…
Kafkaslar’da 6 Gün isimli yazımda ise 8 milyon diye yazmışım o günlerdeki Azerbaycan nüfusunu… bugün 10 milyon 218 bin… Bakü 2,5 milyon…
Azeri diyarı diye hitap etmişim Azerbaycanlı Türklere; şimdilerde biz Azeri değil Azerbaycan Türküyüz diyorlar.
2010’daki yazımı okuduğumda aşağıdaki paragraf beni gülümsetti.
Azerbaycan’daki Türkler Türkçe konuştuklarını iddia etseler de onları anlamak gerçekten çok zor. Dil yapısı aynı gibi görünse de kelimelerin anlamları çok farklı… Arkadaşımızın eşi eve gidince bize “Nasıl, yahşi düştünüz mü” diye soruyor. İyi indiniz mi anlamında… Ben gülerek “Çok yahşi düştük” diye cevap veriyorum. Yemek masasından tutun da günlük yaşamdaki kelimelere kadar çok farklı bir Türkçe… Kendileri de aslında bu durumun farkında ve konuya dair esprili hikâyeler anlatıyorlar. Bir Azeri’nin evine kız istemeye gelen Türk aile “Nasıl işler iyi mi? diye sorduğunda evin hanımı “Kerhaneler açıkken daha iyiydi şimdi biraz bozuldu” demiş. Bu cevap ortamda ufak çapta bir kriz yaratsa da sonradan kerhanenin Azericede fabrika olduğu anlaşılınca, milleti çok güldürmüş… Çatala çengel, elbiseye balta, köpek yavrusuna küçük, ön tarafa gavat ve daha nice 24 saatte öğrenemediğim kelime ile buluşuyorum Türkçe dili adına…
Şimdi net olarak diyebilirim ki; Azerbaycanlı Türklerin Türkçesi kesinlikle çok anlaşılır ve o günlere göre İstanbul veya Türkiye Türkçesine çok daha yakın. Elbette ki; tatlı lehçeleri hala aynı ki bu lehçe de onların aslında tıpkı biz Kıbrıslı Türkler gibi kimliklerini yansıtıyor.
Diyebilirim ki; Bakü 2010’un aksine ürkek ve hüzünlü halinden tamamen kurtulmuş, kendine güvenen, geleceğe umutla bakan neşeli bir şehir haline geldi. Geniş bulvarlar, caddeleriyle, ödüllü muhteşem binaları ve düzenli şehir dizaynı ile şimdilerde tam bir dünya başkenti. Pırıl pırıl tertemiz caddeler, tarihin her köşesine sahip çıkan anlayışlarıyla eskinin başarılı restorasyonları her yerde sizi müthiş bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
‘’Ben bu şehrin sadece gülen yüzünü, pahalı binalarını değil de yoksul halkın da yaşadığı mahalleleri görmek isterim’’ dediğim için de Konsolosumuz Ufuk Hanım ve Görkem bey bana Bakü’nün arka mahallelerindeki fakir halkın yaşadığı bölümleri de gezdirdi. Evet petrol rafineleri arasında yıkık dökük evlerde ciddi fakirlik olmasına rağmen yine de beni o insanların gözlerindeki umut etkiledi.
Resmi bir görev için Azerbaycan’daydık. TÜRKPA (Türk Devletleri Parlamentosu) Sağlık Komitelerinin Küresel Isınmanın Sağlık Üzerine etkileri ve Yasamanın Bu Konudaki Rolü.
Ancak bu yazının konusu yaptığımız resmi toplantılar ve Bakü’nün geneli değil. Bakü’de aldığım Kıbrıs’ın mis gibi kokusudur. Daha gitmeden bir arkadaşım anlatmıştı. Kıbrıslı bir Türkün orada bir Kıbrıs Restoranı açtığını. Bakü’ye varır varmaz bizi karşılayan ve tüm seyahatimiz boyunca bizi harika ağırlayan oradaki konsolosumuz Ufuk Turganer ve ekibine bu restoranı sordum ve eğer mümkün olursa ziyaret etmek istediğimi söyledim. Ufuk Hanım da ‘’Elbette…’’ demişti.
Toplantıların tamamen sonunda artık dönüş yolunda uğradık HELLİM restorana… Bakü’nün Ağ Şeher denilen şimdilerde pırıl pırıl geniş caddelerden oluşan ama eskiden kapkara petrol rafineleri arasında olan bölgesine. Ağ Şeher Bakü’nün gelişen modern bir bölgesi. Tüm dünya markalarını ve çok pahalı alışveriş merkezlerini görebileceğiniz Bakü’nün farklı bir yüzü…
İşte bu pırıl pırıl merkeze girdiğinizde, bir köşe başında tanıdık bir tabela çıkar karşınıza…
HELLİM…
Hellim Restoranı, Kıbrıslı Türkler ve çok yakın dostlar Kemal Bağzıbağlı ve Orhan Erönen ile Bağzıbağlı’nın Azerbaycanlı eşi tarafından altı ay önce açıldı.
Bu restoranı açabilmek için Bağzıbağlı ailesi iki yıllık bir ön hazırlık süresi geçirdi. Kuzey Kıbrıs’tan 3,5 ton hellim, kilolarca Con Kahvesi, Turunç Macunu, Alıç Macunu, Pekmez, Tahin, Badem Ezmesi, Kaya Koruğu, Çakisdes, Tarhanalık Bulgur ve Molehiye getirildi.
Hellim tabelasının önünden geçip de restorana girdiğinizde gözünüze Kıbrıslı yaşamlar çarpar, burnunuza da Kıbrıslı kokular gelir. Lapta ve Lefkara işi yastıklar, ekmek bölümünde ekmek kabı sestalar ve hatta masaya oturduğunuzda inceleyeceğiniz menü ve ıslak mendillerin kağıdında bile lefkara motifleri vardır.
Kemal bey ve ekibi Kıbrıs’tan gelen bizi sıcacık bir misafirperverlikle karşıladı. Heyecanla restoranın öyküsünü anlatmaya başladığında şık fincanlarda Con Kahvemiz yanında suyun içinde turunç macunuyla servis edilmişti bile…
Kemal Bey restoranı açmadan önce orada çalışacak olan şefi ve mutfak ekibini Kıbrıs’a getirmiş özel eğitim aldırmıştı. Tüm lezzetleri yerinde tatmalarını sağlamıştı. Çelebi Şef gencecik her gün yeni bir lezzet deneyen Azerbaycanlı bir şefti. Vişne reçelli hellim çok yaratıcıydı.
Ekmek bölümünde hellimliler, Kıbrıslı ekmekler ve bize dair birçok hamur işi göze çarpıyordu. Bize her şeyi denetmek istiyordu Kemal Bey. Kayık Pasta, Badem ezmesi çocukluğumun tıpa tıp aynı lezzetleriydi.
Hellim’in kahvaltıları daha şimdiden çok popüler olmuş.
İki katlı restoran özel toplantı odası da olabilecek şekilde bölümleriyle çok şık ve her köşesinde Kıbrıs motifleriyle dekore edilmişti.
Kemal Bey’in ülke tutkusu her cümlesinde hissedilebiliyordu. Planları sadece Kıbrıslı bir restoran açmak değildi. Bu restoranı o coğrafyada bir zincir haline getirmek; Akdeniz ve Kıbrıs kültürüne yabancı Azerbaycanlılara kültürümüzü ve lezzetlerimizi tanıtmaktı. Oralara Kıbrıslı ürünleri nasıl götürebileceğini, ülke ekonomisine nasıl katkı sağlayabileceğini anlatıyordu. Hellimi büyük bir market zinciri olan Tam Store’a vermeye başlamıştı bile. Hedefi Özbekistan, Kırgızıstan ve Kazakistan’a da ürünleri zincir marketler aracılığıyla pazarlayabilmekti. Narenciye ve patatesi oralara götürmek için planlar yapıyordu. Bizim patatesin ve portakalın tadı oralardaki ürünlerde yoktu. Hedefinde patates ve portakalı da Azerbaycan’a pazarlamak vardı.
Dediğim gibi Hellim sadece bir restoranın çok ötesinde hedeflerle planlandı. Hellim Akademi hem eğitim, hem de hijyen standartları ve müşteri memnuniyeti ile ilgili eğitim de verecekti.
Biz sıcacık bir sohbette kendimizi Lefkoşa ve Bakü arasında kaybetmişken Çelebi Şef’in ikramları bitmiyordu. Lefkoşa Krep diye yanında dondurma ile sunduğu içinde halep fıstığı olan rulo çok lezzetliydi.
Yürekten tebrikler Kemal Bağzıbağlı ve Orhan Erönen. Sadece Azerbaycanın ya da o kocaman gizemli coğrafyanın ilk Kıbrıslı Restoranını açtığın için değil bize eğer istersek dünyanın her yerinde Kıbrıslı Türklerin neler yapabileceğini gösterdiğin için…
Ben diyorum ki; eğer yolunuz Bakü’ye düşerse Hellim’e mutlaka uğrayın. Hatta şimdiden bu restonanı İnstagram’da takibe alın ki birbirimizin neler yaptığı ile ilgili haberimiz olsun.







