1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. BAĞIRAN ERKEK SESİ
BAĞIRAN ERKEK SESİ

BAĞIRAN ERKEK SESİ

İnsanın başına neler gelmez ki? Hayatın getirebileceklerinin ve elinden alabileceklerinin bir sınırı yok. Bir miktar senin kontrolündedir bu… İşaretleri doğru okuyup doğru anlarda isabetli kararları verebilirsin mesela... Güzel bir enerji sahibiysen

A+A-

 

İnsanın başına neler gelmez ki? Hayatın getirebileceklerinin ve elinden alabileceklerinin bir sınırı yok. Bir miktar senin kontrolündedir bu… İşaretleri doğru okuyup doğru anlarda isabetli kararları verebilirsin mesela... Güzel bir enerji sahibiysen bazı durumları lehine çevirebilirsin.  Peki ya beklenmedik bir felaket çalarsa kapını? Helsinki Yurttaşlar Meclisi’nin, Öğretmenler için Barış Eğitimi projesinde bir sunum yapmak için bulunduğum Van’da geçen iki gün düşündürdü bana bunları… Depremle ilgili anlatıları dinlerken hayatın kırılganlığını düşündüm.

Sadece deprem mi? Hayattaki dengelerimizi altüst edebilecek sayısız kötü sürpriz bekliyor bizi. Sırf olumsuzluklar yok tabii ki. Birden harika bir gelişme de yaşanabilir. Kendimizin ve yakınlarımızın geleceğine dair sayısız iyi ve kötü senaryo yazabiliriz.  

En önemlisi kendimizle ve dünyayla olan ilişkimizin sağlamlığı galiba… Başımıza ne gelirse gelsin ona direnç gösterip koşulları iyileştirmeye çalışma azmi…

Arjantinli barış eğitimcisi Alicia Cabezudo’dan Plaza de Mayo anneleri ile ilgili bir hikaye dinledim geçen gün. “Neden sadece anneler, meydanda babalar niye beklemiyor?” diye sormuş ve cevap şuymuş: Öncelikle şimdi 80’lerinde olan bu kadınlar genellikle ev hanımı ve meydanda bekleyecek vakitleri var. Erkekler işe gittikleri için bunun için zaman ayıramıyorlar. İkincisi ise erkekler durumu kabullenmişler ve böyle bir çabayı gereksiz ve de tehlikeli buluyorlar.

Bu anneler,  yıllarca kayıp çocukları için mücadele etmişler. Hep bir umut ve çaba içinde olmuşlar. Birbirleriyle dayanışma göstermişler. Gerektiğinde beraber ağlamışlar. Çocuklarının en azından bir mezarı olsun diye bekledikleri için böyle uzun yaşamış pek çoğu… Erkekler ise erkenden ölmüşler. Ağlayamadıkları, kederlerini paylaşamadıkları, umutsuz oldukları için daha mutsuz yaşamışlar. Bir aktivite içinde olmadıkları için kötümserliğin zehri dolanmış bedenlerinde. Onlar çevrelerine “Bir kayıp oğlum, bir kayıp kızım var” demişler yalnızca.  Belki birileri teselli için omuzlarına dokunmuş bunu duyunca; Hepsi bu! İşe gidip gelmişler. Kederlerini sessizlik içinde sürdürmüşler.  Kadınlar ise kendilerine benzeyen başka kadınlarla bir dünya kurmuşlar kendilerine. Dünya çapında bir isim, kayıp yakınlarını arayan başka ülkelerdeki insanlara örnek olmuşlar. Adlarını mücadele tarihine altın harflerle yazmışlar.

Böyle büyük sosyal travması olan hayatlar bir yana,  daha önemsiz bazı kişisel acılar için bile böyledir bu... Paylaşırsan, yükün hafifler. Acıya yenik düşmezsen, hayatını değiştirme mücadelesi içinde olursan hastalıklar da kolay yaklaşamaz yanına…Çözüm bulmasan bile mücadele etmiş olmak önemlidir. Kavafis’in Ithaka’ya Yolculuk şiirindeki gibi… İthaka’ya varmasan da önemlidir yolculuğun sana kattıkları.

Yenik düşmek kadar kötü bir durum yoktur. Kimi insanlar bir aşk kırıklığına, bir kayba bile yenik düşebilmişler; hayattan vaz geçebilmişlerdir. Acılara talimsiz oldukları için böyledir belki de… Hemen yıkılıverirler. Oysa insan en kötü anlarda bile hayattan keyif alabilecek güzellikler bulabilir. Koşullara yenilmeyip onlarla dalga geçerek üzerindeki etkilerini hafifletebilir.

Bazı hayatlar çok zordur. Adaletli bir dünya değildir bu… Kimilerinin payına kötü koşullar, talihsizlikler düşmüştür. Talihsizliklerin üstüne basarak yeni bir talih oluşturmak da mümkündür ama…

Mutluluk için bencilliği seçer kimileri... Ne olursa olsun kendi rahatları ve iç huzurlarını sağlama çabası içindedirler. Başkalarının ağırlığını taşımadan, başka acıları görmezden gelerek kendileri için açtıkları alanlarda keyif sürmeye çalışırlar. Dikkatlerini kendilerine yaklaşan belalardan kaçınmak üzerine yoğunlaştırmışlardır. Bunu sürdürmek için bir iktidar alanına, bu iktidarı sürdürmek içinse zorbalığa ihtiyaçları vardır.

Kendilerine hizmet etmesini bekledikleri bir kadına “sahip” erkekler mesela… Yemek geciktiği, seks talepleri geri çevrildiği ya da huzurlarını kaçırabilecek başka ayrıntılar için ortalığı birbirine katabilirler. Her zorluğu kendi mutluluklarına bir tehdit olarak görüp onları çözmek yerine çevrelerindeki suçlayarak yeri göğü inletebilirler. Başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını dikkate almadan yaşayan insanlarla doludur dünya. Hiyerarşik düşünce sistematiğinde bir başkası cinsiyetinden, sınıfından, etnik kimliğinden ya da öteki özelliklerinden ötürü daha önemsizdir çünkü… Diğerlerini kendi refah ve mutluluğun için kullanabileceğin ya da ezip geçebileceğin üzerine bir anlayış söz konusudur.

Komşu evlerden yeri göğü inleten bir erkek sesi duyduğumda içim ürperir hala… Elimden alınmış bir çocukluğu anımsarım.

 Her şeyi aşabilir insan; depremleri, fırtınaları… Her şeyi anlayabilir ve bağışlayabilir. Yine de içinde bir sızı kalır. Kötü bir çocukluk,  bir ömür boyu göz bebeklerine yazılır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1395 defa okunmuştur