1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Baf’ta, Dr. İhsan Ali’ye layık olduğu değer verilmelidir...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Baf’ta, Dr. İhsan Ali’ye layık olduğu değer verilmelidir...”

A+A-

Babası 1964 çatışmalarında bazı Kıbrıslıtürkler tarafından öldürülmüş olmasına karşın, her zaman toplumlar arasında barışı savunan Baflı Kıbrıslırum barış atkivisti Anna Çelebo, Baf’ta Dr. İhsan Ali’ye layık olduğu değerin verilmesini istedi.

Anna Çelebo, sosyal medya paylaşımında önceki gün Dr. İhsan Ali’nin fotoğraflarına da yer vererek şöyle yazdı:

“İhsan Ali anısına...

Eğer şehrimiz Baf’ın tarihinden ve onu Baf yapan insanlardan söz etmemiz gerekecekse, o zaman Dr. İhsan Ali’ye layık olduğu değer verilmelidir.

Kıbrıslıtürk doktor İhsan Ali, Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in barış içinde bir arada yaşamaları için mücadele vermişti...

Adalet ve onura hizmet etti, bunlar hakkında görüşlerini savunmak için cesaretle öne çıktı düzinelerce kez...

Baf’ta Kıbrıslırum toplumu arasında yaşadı hayatı boyunca ve hem Kıbrıslırumlar’dan, hem de gerek Mutallo’da, gerekse Baf’ın Kıbrıslıtürk köylerinde yaşayanlardan büyük saygı gördü.

İngiliz sömürgecilerin Evagoras Pallikaridis’e empoze ettikleri cezanın kesinlikle adil olmadığını tutkuyla savundu... “Bu mahkeme kararı, kültür ve aylak ilkelerine karşıdır çünkü siyasi bir eylemi, adi bir suç olarak addedemezsiniz” diye yazdı adanın İngiliz Valisi’ne gönderdiği mektupta.

Kıbrıs Anayasası’nın ayrı belediyeler, ayrı mahkemelr ve adada Yunan ve Türk kuvvetlerinin bulundurulması maddelerine ta başından karşı çıkmıştı...

Baf Belediyesi meclisinde idi ve Baf’ın Kıbrıslıtürk Eğitim Derneği Başkanı’ydı – bu oluşum, eğitim görmek isteyen genç Kıbrıslıtürkler’e yeterli kaynak sağlanmasını güvence altına alıyordu... Kıbrıslıtürk eğitimcilerinin lideriydi ve bölgede pek çok eğitim olanağının yaratılmasını sağladı. Düzinelerce önde gelen Baflı’yla dostane ve kişisel ilişkileri sayesinde, Baf için özellikle önemli birisiydi...

Babamın cenaze törenine gönderilen çelenkler arasında bir tanesi de Dr. İhsan Ali’ye aitti, henüz başlamış olan iki toplumlu çatışmaların durdurulması çağrısını yapmaktaydı Dr. İhsan Ali... Ve o, kentimizde çok daha iyi bir yere sahip olmayı hak etmektedir...”

resim-2-001.jpg

resim-005.jpg

dr-ihsan-ali.jpg


GEÇMİŞLE YÜZLEŞME KONUSUNDA NELER YAŞANIYOR?

“Bu saatin öyküsü benim için çok önemlidir... Dedemin saatiydi bu...”

Srebrenika’yı Hatırlamak (Remembering Srebrenica) örgütünün internet sayfasında yer alan Selma Yahiç’in öyküsünü okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Selma Yahiç, şöyle yazıyor:

***  Bu saatin öyküsü benim için çok önemlidir. Bu saat benim sevgili dedem Sulyo Salko Yahiç’e aitti. O yalnızca benim dedem değildi, benim için bir baba gibiydi...

***  1992 ile 1995 yılları arasında ben, annem ve küçük kardeşim, dört sene boyunca babamdan ayrı düşmüştük, babam savaş başladığında Bosna’ya geri dönememişti. Babam Belgrad’ta çalışmaktaydı savaş çıktığında ve Sırbistan’da kısılıp kalmıştı... Hemen Sırbistan’dan kaçmak zorunda kalmış ve böylece de Bosna’ya geri dönme şansını yitirmişti... Sırbistan’dan ayrılmış ve Avusturya’ya gidebilmişti, sonra da bizimle temasa geçmeye çalışmıştı. Oysa o günlerde bu çok zor birşeydi.

***  Savaş esnasında sansür vardı ve Kızılhaç da mektuplara el koyuyordu... Ölümle ya da savaşla ilgili mektup yazmanıza izin vermiyorlardı... Böylece aradan aylar geçtikten sonra ancak babamla temas kurabilmiştik. Babam ölü mü, sağ mı olduğumuzu bilmiyordu.

***  Tüm bu süre içerisinde dedem bana ve erkek kardeşime ikinci bir baba gibi olmuştu... Dedem çok güçlü ve çok gururlu bir adamdı. Bizi çok seviyordu... Daha çok içe dönük, içe kapanık bir adamı dedem, hayvanlarına bakmayı seviyordu, insanlarla konuşmaktan pek hoşlanmazdı. Ancak söyleyecek önemli birşeyi varsa ağzını açıp konuşurdu... Ben ise onu küçük bir köpek yavrusu gibi, nereye giderse takip ediyordum... Ne zaman odun kesecek olsa ya da ineğimizi otlatmaya götürecek olsa, beni de yanında götürmekteydi dedeciğim. O günlerde dedemle gurur duyuyordum ve hala gurur duyuyorum onunla...

***  Dedem bizim koruyucumuz oldu, kendisi 70’li yaşlarda olmasına rağmen... Onu gördüğüm son günü çok iyi hatırlıyorum... Potoçari’ye gitmemiz emredilmişti 10 Temmuz 1995’^te çünkü Srebrenika Sırp ordusu tarafından işgal edilmişti... Teyzelerim de oradaydı çocuklarıyla birlikte... Hatırlıyorum da dedem en iyi giysilerini giymişti. Evden hiçbir zaman kirli giysilerle ayrılmazdı. Siyah beresini takmıştı, beyaz bir gömlek giyiyordu, siyah bir hırka ve siyah pantolon giymişti...

***  13 Temmuz’da deport edilmiştik... Dedem ve ninem geride kalmışlardı... Srebrenika’dan ayrıldığımız gün, sıcaklık dayanılmaz gibiydi. Pek çok insan bayılmıştı. İçecek suyumuz yoktu. İşte bu nedenle ninemle dedem bir gün daha kalarak ertesi günü Srebrenika’dan ayrılmaya karar vermişlerdi, belki sıcaklık birazcık da olsa düşer umuduyla. Sırp askerleri bizlere “Gitmek isteyen gidebilir, kalmak isteyen kalabilir. Kimseye zarar verilmeyecektir” demişti ve onlara güvenmiştik. Sonradan geride kalanların başına gerçekte neler geldiğini öğrenecektik.

***  Böylece onları ertesi günü göreceğimiz yönünde verilen sözle birlikte ayrıldık. Bir kamyonla deport edildik. Önümüzde yaşlıca bir çift vardı. Sırp askerleri bu karı-kocayı ayırmaya çalışmıştı. Yaşlı kadın onlara yalvarmıştı, yaşlı adam da karısıyla birlikte kalmak istiyordu çünkü karısı hastaydı. Kadına, “Kaygılanma, onu Drina’da bulacaksın” demişlerdi. Ve kadını kamyona doğru itelemişler ve adamı da bir kenara almışlardı. Hatırlıyorum da annem elimi o kadar sıkıyordu ki bunu izlerken, neredeyse elim ezilecekti. Annem titriyordu. Bense neyin yanlış gittiğini anlayamamıştım.

***  Göçmen kampına geldiğimizde, insanlar hemen kendilerinden ayrılmış olanlara neler olduğunu anlamışlardı. Kadınlar çığlıklar atıyor, acı içinde ağlıyorlardı... Anneme, dedemin nerede olduğunu sordum... Bana, onun gittiğini söyledi.

***  1995’te Srebrenika’dan ayrıldığımızda ben yedi yaşındaydım... Şimdilerde annemle babam, erkek kardeşim ve ben, Avusturya’da yaşıyoruz. 2007 yılında babamın kızkardeşi yani halam babamı işyerinden aradı ve Kızılhaç’tan bir mektup aldıklarını söyledi. Dedemden geride kalanları bulmuşlardı... Babam eve telefon açtı bana... O anı dün gibi hatırlıyorum... Yaz tatilindeydik. Babam, “Dedeyi buldular” dedi sadece. Telefonu kapattım. Erkek kardeşimin odasına gittim ve ona haberi verdim. Ondan sonra da kaldığımız daireden ayrılıp saatlerce dolandım... Nereye gittiğimi hatırlamıyorum... Yalnızca dışarı çıkmam gerektiğini biliyordum... Sonra da eve döndüm ve ağladım.

***  Dedemin defin töreninde orada değildim. Psikolojik olarak cenaze törenine gidecek kadar kendimi güçlü hissetmiyordum... Yıllar sonra babam bana dedemin üstünde bulunan eşyaların fotoğrafını gösterdi. Saatini gördüm. Bu saati alıp alamayacağımı sordum. Bosna’daki kızkardeşlerine benim saati almamı kabul edip etmeyeceklerini sorduk. Halalarım, dedemin benim için ne kadar değerli olduğunu bildikleri için onu hatırlatacak bu saati almamdan mutluluk duyacaklarını söylediler.

***  Bu saat, dedem Sulyo Salko Yahiç’in üstünde bulunmuştu. Dedemden geride kalanlar iki farklı toplu mezarda bulunmuştu. Bedeninin bazı parçaları ise hala kayıptır. Onu her zaman güçlü ama sessiz bir insan olarak haıtrlayacağım... Bana doğa ve hayvanlarla ilgili pek çok şey öğreten bir insan olarak... Seni hiçbir zaman unutmayacağım dedeciğim...

https://srebrenica.org.uk/survivor-stories/selma-jahic

(SREBRENİKA’YI HATIRLAMAK internet sitesinde yer alan Selma Yahiç’in yazısını derleyip özetle çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

sayfa-12.jpeg

sayfa-12-selma-yahicin-dedesine-ait-saat.jpg

Selma Yahiç'in dedesine ait saat...

Bu yazı toplam 1140 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar