1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. 70 sene evvel Kıbrıs’taki büyük deprem, en çok Baf’ı etkilemişti...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

70 sene evvel Kıbrıs’taki büyük deprem, en çok Baf’ı etkilemişti...

A+A-

Bundan 70 sene önce, 10 Eylül 1953 tarihinde meydana gelen ve Kıbrıs’taki en korkunç deprem olarak addedilen büyük deprem, en çok Baf’ı etkilemiş, 135 köyde hissedilmişti...

Bu konuda bir araştırma yapan çok değerli arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle’in “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı sayfasında yer alan incelemeyi okurlarımız için derleyip, özetle Türkçeleştirdik. Türkiye’de yaşanan korkunç depremde canlarını yitirenlere rahmet dilerken, depremden etkilenen insanların acısını paylaşıyoruz... Kıbrıs da böylesine korkunç bir depremi bundan 70 sene evvel yaşamıştı... Ve bu deprem, konu açıldığında, hatırlayanlar tarafından her daim anlatılıyordu...

Avustralya’dan değerli arkadaşımız, araştırmacı-yazar, grafik sanatçısı ve akademisyen Konstantinos Emmanuelle, Kıbrıs’taki büyük depremle ilgili şöyle yazıyor:

***  10 Eylül 1953 tarihinde sekiz saniye süren korkunç bir sarsıntı, Perşembe sabahı saat 6’yı 10 geçe yaşanmıştı ve Kıbrıs, tarihi boyunca yaşanmış en korkunç depremi yaşamıştı... 135 köyde binalar bu deprem nedeniyle yıkılmıştı... Deprem Lefkoşa’da ve Kıbrıs’ın diğer kentlerinde de hissedilmiş olmakla beraber, en büyük zarar Baf’ta meydana gelmişti... Kasaba’da 150 binanın yanısıra, Baf limanı da hasar görmüştü...

***  Ancak esas zarar kırsal alanda, kerpiçten yapılan evlerin kağıttan kuleler gibi çökmesiyle meydana gelmiş ve boyutu bir felaket boyutuna ulaşmıştı oralarda... En fazla zarar gören iki köy Strumbi ile Ciyas idi... Eleftheria gazetesinde yer alan bir haber, “Strumbi köyü artık yoktur, yıkıntıya dönüşmüştür” diyordu... O meşum günde 40 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce insan yaralanmış ve 30 bin kişi evsiz kalmıştı... Yaralıların çoğu Leymosun, Lefkoşa, Ağros ve Platres gibi yerlerdeki hastanelere gönderilmişti... Depremin sabahın erken saatlerinde meydana gelmiş olması, pek çok insanın hayatının kurtulması demekti çünkü köylüler sabah gerken kalkıp bağlarına gitmişler, üzüm toplamaktaydılar o saatlerde...

***  Strumbi’de deprem nedeniyle kadınlar, erkekler ve çocuklar vefat etmişti, sekiz aylık bebeklerden 98 yaşındaki yaşlılara kadar deprem can almıştı... Ölenlerden çoğu aynı gün defnedilmişti... Başpiskobos Makarios derhal çeşitli papazları toplayarak özel birer cenaze töreni düzenlemişti kurbanların mezarlarında...

***  Kaos ve karmaşanın ortasında mucizevi kurtuluş hikayeleri ve inanılmaz iyilik hikayeleri de ortaya çıkmıştı. Vassos Kiprianidis bir teoloji profesörüydü Srumbi'den ve deprem öncesi eşi ve çocuklarıyla köyünü ziyaret etmeyi tasarlamış ancak her nasılsa ziyaretini ertelemiş, böylece belki de hayatları kurtulmuştu... Ne yazık ki yaşlı annesi ertesi sabah aileye ait evlerin yıkıntıları altında, ölü olarak bulunacaktı...

***  Baf çevresindeki yıkım korkunçtu... Muhabirler, “Strumbi köyünde ağlayan kadınların evlerinin yıkıntıları arasında dolaştıklarını ve çaresiz biçimde giysi, yiyecek gibi ailelerinin işine yarayabilecek ne kurtarabilirlerse, onları kurtarmaya çalıştıklarını” yazıyordu. Menikefs adlı bir tüccar, kadınların yıkılan evlerden çocuklarını çekip çıkardıklarını ve onları kendi bedenleriyle korumaya çalıştıklarını anlatıyordu, “Tamamen çaresizdiler” diyordu...

***  Strumbi köyündeki 200 evden 150’si ya tamamen ya da kısmen yıkılmış, zarar görmüştü depremde... Ayakta kalan evlerde devasa çatlaklar ortaya çıkmış ve içinde yaşanamaz hale gelmişlerdi... Yokolan binalar arasında Ayyorgi Kilisesi’nin çatısı da vardı – Gotik kemerli güzel ve gösterişli çatı çökmüştü... Kilisenin içi de taşlarla ve yıkıntılarla dolmuştu, kutsal ikonalar da yıkıntılar arasındaydı... Köylerdeki şarap mahzenleri ve un değirmenleri de yıkıntılar içerisindeydi... Köye giden pek çok yol da yıkıntılar nedeniyle kapanmıştı...

***  Baf’ta depremin vurduğu insanların dehşet ve acı dolu duyguları, yalnızca artçı depremle artmıyordu, aynı zamanda korkunç bir kışın kendilerini beklediğini hissediyorlar, herşeylerini kaybetmiş olmanın ızdırabını derinden yaşıyorlardı. Eleftheria gazetesinden gazeteci George Hacınikolau, 15 Eylül 1953 tarihinde şöyle yazıyordu: “Bu felaketin trajik kurbanları arasında olduğunuzda kalbiniz kırılıyor ve gözyaşları içinde kalıyorsunuz... Pazar sabahı Strumbililer’le buluştum... Geçici bir barınak olarak onlar için kurulmuş olan çadırlar bölgesinde toplanmışlardı. Ağlayan bir kadın anlaşılmaz şeyler söylemekteydi... Köylüleri bana kadının evladını kaybettiğini anlattılar. Kötü biçimde yaralanmış yaşlı bir adam hiç durmaksızın ağlıyordu yüksek sesle, eşini kaybettiği için... Bir adam kaybetmiş olduğu üç genç kızı ve karısı için yas tutuyordu... Diğerleri bana evlerinin yıkıntılarını görüp görmediğimi sormaktaydı... Gidip kendi gözleriyle görecek gücü kendilerinde bulamadıklarını anlatıyorlar bana...”

***  Britanya Hükümeti hızla hareket etmiş ve yardım için askerlerini ve mühendislerini göndermişti... Uçak gemisi Theseus, destroyer Saintes ve Striker ve Reggio adlı tank çıkarma gemileri adaya istenen yardımları götürmeye gönderilmişti – İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri de Britanya’dan 500 çadır getirmişlerdi... İngiliz askerleri bu çadırları kuruyor, yiyecek, yatacak yer ve diğer çok ihtiyaç duyulan şeyleri dağıtıyorlardı. Kraliyet Mühendisleri2nden oluşan bir ekip Kıbrıs polisiyle birlikte yıkıntılar altında kalmış insanları kurtarmaya çalışıyor, hasar görmüş binaları dikkatle yıkıyorlardı...

***  Korkunç depremden birkaç gün sonra, büyük bir gıda sıkıntısı başgöstermişti... Herşeyin Britanya Hükümeti tarafından ve civar köylerdekilerin merhametiyle karşılanması gerekiyordu çünkü pek çok fırın ve un değirmeni yok olmuştu... Her aileye bir somun ekmek veriliyordu, 150 gram peynir, birkaç patates ve biraz bakliyatla birlikte... Her iki günde bir, her bir çocuk için bir adet kutu sütü veriliyordu... Çadırların deprem kurbanı olmuş evsizleri barındırmakta tamamen yetersiz kaldığı ortaya çıkacaktı. Çadırlarda yer bulamayanlar, kırsal alanda açık arazide yatıp kalkıyordu... Bir habere göre Baf’ta 50 bin kişi açık havada yatıp kalkmaktaydı... Hamile kadınlar harnıp ve zeytin ağaçlarının altında doğum yapıyordu... Ne yazık ki bu şekilde dünyaya gelen bir bebek, hayatını yitirecekti...

***  Depremden sonraki Pazar günü, büyük bir grup gönüllü ve izci Baf’a gelmişti, Arşimandrit Stamatopulos’un öncülüğünde... Ekmek, süt, domuz pastırması ve marmelat gibi yiyecekler dağıtıyorlardı deprem kurbanlarına... Girne Belediye Başkanı da büyük miktarda yiyecek göndermişti Baf’taki depremzedelere... Depremden zarar gören insanlara yönelik bu gıda yardımlarından başka, köylüler ayrıca hayvanları için yem ve barınak kaygısına düşmüştü... Pek çok köylü, hükümetin kış basmadan önce hayvanlarının barınması için lamarinadan barakalar inşa etmesini talep etmekteydi...

***  Kısa süre sonra Strumbi ilkokulu, açık havada tedrisata başlamıştı. Yerel polis karakolu da açık bir alana konuşlanmış, telefonunu da bir ağaca asmıştı... Baf’ın depremden etkilenen pek çok sakini, Cikko ve Ay Neofito manastırlarından kiralarını bir yıllığına ertelemesini talep etmekteydi – manastırların sahip olduğu arazileri kiralayarak bağ yetiştirmekteydi bu köylüler...

***  Bazı tahminlere göre o günlerde Strumbi köyündeki bazı evlerde ve binalarda meydana gelen hasarın miktarı 125 bin pound (lira) tutarındaydı... Buna ilaveten evlerdeki eşyaların, kişisel eşyaların ve evlerdeki diğer öte berinin ve en önemlisi kişisel hatıraların kaybı, yeri doldurulamaz boyutlardaydı... Başpiskobos Makarios’un insiyatifiyle Baf’taki deprem kurbanlarına fon toplamak maksadıyla Lefkoşa’da bir Merkezi Fon Toplama Komitesi kurulmuştu.

***  Kraliçe Elizabeth Kıbrıs Valisi’ne bir telgraf göndererek şöyle demişti: “Eşim ve ben deprem nedeniyle can kaybı ve yaralanmaları duymaktan çok üzgünüz... Kıbrıs’ta bu yüzden acı çeken ve evsiz kalanlara derin sempatilerimizi gönderiyoruz...”

***  Kıbrıs’taki deprem, aslında Yunanistan ve Türkiye’de meydana gelen ve ölümlere ve yıkıma yol açan bir dizi korkunç deprem ardından meydana gelmişti. Ege ve Akdeniz bölgeleri aslında son 25 senedir yaşanan en sıcak yazlardan birini yaşamıştı... Ağustos ayı boyunca daha çok Kefalonya ile Zakintos bölgeleri arasında olmak üzere tam 113 tane deprem kaydedilmişti Yunanistan’da... En yıkıcı deprem ise 12 Ağustos’ta Kefalonya adasında meydana gelmişti, İyonya adalarının en büyüğüydü bu... Rihter ölçeğine göre bu depremin gücü 7.3 olarak kaydedilmiş ve 800 kişinin hayatına mal olmuştu... Buna kıyasla Kıbrıs’taki depremin kuvveti Rihter ölçeğine göre 6.3 idi...

***  Strumbi’de depremde hayatta kalmış iki kişiyle tanışıp onlarla röportaj yapma olanağını buldum – depremi büyük bir netlikle hatırlıyorlardı... Agathi Konstaninu o günlerde 29 yaşındaydı ve köyde annesi-babası ve küçük oğlu Taki ile birlikte yaşamaktaydı. Kocası Hrisantos, birkaç sene önce Kıbrıs’tan ayrılarak Avustralya’ya gitmişti. “Depremden önceki gece bir rüya görmüştüm” diye anlatıyor bana Agathi Hanım... “Rüyamda tüm evleri yıkmak üzere gelen bir canavar görmüştüm... Sabah saat 5 gibi uyanmıştım, komşumuz Eleni’yle birlikte köy çeşmesinden su taşımaya gitmiştim. Sularımızı doldurup eve dönmüştük ancak Eleni daha su taşımak istiyordu çeşmeye tekrar giderek... Benim de gitmemi istedi ancak ben ona “Sen git, ben sana yetişirim çeşmede” demiştim... Sonra korkunç bir ses duymuştuk ve çevremdeki toprak sallanmaya başladı... Birkaç saniye içerisinde evimin yarısı  yerle bir olmuştu, oğlumun yatakodası da bunlar arasındaydı... Allah korudu oğlumu çünkü oğlum o günlerde Leymosun’da erkek kardeşimin evindeydi... Belki de köyde olsaydı, o gün depremde ölecekti... Kim bilir...”

***  O sabahın ilerleyen saatlerinde Agathi Hanım, komşusu Eleni köy çeşmesine giderken bir duvarın üstüne çökmesiyle birlikte ölmüş olduğunu öğrenecekti... “Zavallı Eleni” diyor usulca... “O gün Allah beni korudu ama bir sürü masum insan hayatını kaybetti...”

***  Depremi yaşayıp da hayatta kalan ve benim röportaj yaptığım ikinci kadın ise Strumbili Eleni Pari oldu. 1953 yılında deprem köyünü mahvettiğinde, Eleni Hanım henüz 25 yaşındaydı... “O günü sanki dünmüş gibi hatırlarım” diyor Eleni Hanım... “Öyle bir günü kim unutabilir ki... Oğlum Yorgos henüz on aylıktı... Yolun kenarında durduğumu, kollarımda oğlumu tuttuğumu, evimizin kemerli girişinin altında durduğumuzu hatırlarım... Komşumuz Bayan Lazaru, bir şöförle kavga etmeykteydi, şöför evinin duvarına çarpmış, duvar hasar görmüştü... O günlerde yollar çok dardı... Başka kadınlar da dışarı çıkmış, bu kavgayı izliyordu... Geri dönüp tam eve gireceğim zaman korkunç bir gürültü duyduydum, evim sağdan sola sallanıyordu... Yere düştüydüm, oğlumu göğsüme bastırmakta, onu sıkı sıkı tutmaktaydım... Bir incir ağacının köklerine tutunarak doğrulmaya çalıştığımı hatırlıyorum...”

***  Röportaj esnasında Eleni Hanımın zaman zaman çok sarsıldığını ve ağlamak üzere olduğunu görüyordum... Ancak o trajik günün ayrıntılarını bana anlatmakta kararlıydı... Masum insanların ölümünden söz ettik, Agathi Hanım’ın komşusu Eleni’nin su taşımak üzere çeşmeye giderken ölümünden de bahsettik...  Eleni Hanım, “Eleni’nin ölümü çok üzücüydü...Harika bir kadındı... Köyümüzdeki terzi Miltiadis’in karısıydı.  Su taşımaya gitmişti ve deprem nedeniyle duvar üstüne çökmüş ve ölmüştü... O noktada iki kadın ölmüş ve sanırım dört kişi de yaralanmıştı... O sabah Eleni’nin küçük oğlu Kostaki’nin acı dolu çığlıklarını hiç unutmayacağım... Üstünde bir şey yoktu, bir bez parçası taşıyordu ve yüksek sesle ağlıyordu, “Annem öldü, annem öldü” diye... Henüz üç veya dört yaşlarındaydı bu çocuk...”

***  Eleni Hanım, deprem olduğu zaman köydeki çocukların çoğunun uykuda olduğunu anlatıyor. Küçük Kostaki de dışarıya koşarak o çöken duvarın altında annesinin kanlı bedenini görmüştü... Eleni Hanım gözyaşlarını tutmaya çalışarak konuşmasını sürdürdü: “Çok korkunçtu... Ölenlerin bedenleri evimin yanındaki sokağa sıralar halinde dizilmekteydi... Ölüleri örtmek için çarşaf arıyorduk ancak kimse evlerine giremiyordu... Çarşaf bulmaya çalışıyorduk... Depremden sonra ayakta kalan tek bir ev bile kalmamıştı... Erkeklerin çabucak mezar kazarak ölüleri gömmeye çalıştıklarını hatırlıyorum... Herşey alelacele yapılıyordu... Hala sıcaktı hava, unutmayınız... O nedenle ölüleri hemen gömmek zorundaydılar... O günü her hatırladığımda ağlıyorum hala...”

***  Eleni Hanım’a biraz ara vermek isteyip istemediğini soruyorum... “Yok, yok, tamamım” diyor titreyen bir sesle... “Neler olup bittiğini sana anlatmam lazım... Depremin ne kadar sürdüğünü hatırlamam ama oğlumu göğsüme yaslamıştım, bir yandan da bir incir ağacının köklerine tutunmaya çalışıyordum, çevremde herşeyin yıkılmakta olduğunu duyuyordum... Cam eşyaların durduğu dolaplar yerle bir oluyordu... Yakınlardaki evlerde kırılan cam seslerini duyuyordum... Depremden sonra bir sene boyunca çadırlarda yatıp kalkmıştık... Veya birbuçuk sene miydi? Açık havadaydık...”

***  Strumbi’den Agathi ve Eleni Hanımlar’la buluşup onlarla röportaj yapabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum... Eminim ki oralarda bir yerde daha anlatılacak çok sayıda öykü vardır, belki de anlatılmamış öyküler de vardır... 1953 depremini hatırlayan var mıdır? 1953 depreminden etkilenmiş olan birilerini tanıyor musunuz? Eğer biliyorsanız, öykülerinizi bizimle paylaşınız...

 

TEŞEKKÜRLER:

Kleopatra Papayeorgiu-Sofianu’ya, Hrisostomos A. Sofianos’a, Agathi Konstantinu ve Eleni Pari’ye teşekkürler... Bu yazıyı kaleme alırken Britanya Gazete Arşivi’nden çeşitli gazetelere de başvurdum... Bazı fotoğrafları ise www.alamy.com’dan satın aldım...

(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN... Sayfadaki fotoğrafların tümü de TALES OF CYPRUS’tan alınmıştır...)

jjhjhj.jpg

Bu yazı toplam 12287 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar