1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Yorgos Fikret’i kucakladığında
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Yorgos Fikret’i kucakladığında

A+A-

Kafamda şöyle bir fikir var. Ben yapamam ama birisi yapar belki: Türkiye’de yayımlanacak bir “Kıbrıs’la İlgili Yanlış Bilinenler Kitabı”. Basit bir kitap; bir cep rehberi. Doğru nedir, kime göre doğru, gerçeğin sahibi kim diye sorabilirsiniz? Ben bir yorumdan öte gerçek verilerden, resmi tarih anlatısı dışındaki hikayelerden söz ediyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucu Kıbrıs, Türkiye medyasında yeniden belirdi ya yalan yanlışı izlerken bir isyan kaplıyor içimi. Anlatamamışız ya da anlayamamışlar diyorum. Bu bir miktar anlaşılır bir durum diğer yandan da. İçerden olmayanın göremeyeceği şeyler vardır. Ama esas mesele sorunlu paradigma. O paradigma içinden yapılan okuma. Yavruvatan sözündeki küçümseme hali, üstenci bakış, “kurtarıcı” kibri, sömürgeleri dolanan İngilizlerde rastlanana benzer ev sahipliği sendromu, büyük ağabey edası, milliyetçi körlük, farklı olanı garipseyip hizaya getirme güdüsü… Listeye eklemeler yapabilirsiniz. Esas acıtan hiç beklemediklerinden gelen yaklaşımlar. Türkiye’de en çok sanat, edebiyat çevreleri, politik olarak da sol mahalle içinde bulundum. En özgür düşünmesi, ezberden çıkması beklenen kesim içinde… Oralarda bile incitici anılarım var “Kıbrıslı şair”in içinde gizli yargılara dair… Düşünün artık. Kadınların da derinden bildiği benzer bir durumdan söz ediyorum. Aslolan biziz tavrından. İnceden hissedilen üstünlük ve hakimiyet deklarasyonlarından. Bu pek çok kimlik grubu için geçerli diyebilirsiniz. Öyledir elbette. Kimlikler hiyerarşisi üzerine çok yazdım geçmişte. Hiyerarşi nedense pek tartışılan bir kavram değil. Onlarca yazı yazmışımdır bu konuda. Dünya meselelerini anlamada anahtar bir sözcük gibi düşündüğüm için. Karşılıksız kalıyor sanki. Belki ben yanlış yapıyorum bir yerde.

Kıbrıs’ı anlatmak için bir seferberlik gerekiyorsa öncelikle sanatçılar üstlenmeli bunu. Adanın her iki yarısından sanatçılar bir arada bir ortak yurt deklarasyonu ile güçlü bir ses verebilse her şey ne kadar da farklı olurdu.

Dün akşam Yorgos Kaloyiru’nun Fikret Demirağ’a adanmış muhteşem Kökler ve Topraklar gösterimindeydim. Yorgos Kaloyiru iki yıldır Fikret Demirağ şiirleri üzerine çalışıyordu. Heterotopia yayınlarından Anthi Karra çevirisi ile çıkan Fikret Demirağ şiirleri kitabı eline geçtiğinden beri büyülenmiş halde besteler yapışını, büyük konser projesini işitiyordum. Bir güzelliğe tanık olmak, sanatla büyülenmek nasip oldu dün Palas tiyatrosu salonunu dolduran bizlere. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar birlikte sanatsal bir şölene tanık olduğunda, bir Kıbrıslı Rum besteci bir Kıbrıslı Türk şairin, hem de ortak yurdun, Kıbrıslılığın şairinin şiirleri için iki yılını verdiğinde ruhsal bir mucize gerçekleşiyor.

Bu ay Fikret Demirağ ile dopdolu geçecek. 6 Kasım’da Girne Üniversitesi’ne Fikret Demirağ Sempozyumu’nda olacağız. Bu yazıyı bitirdikten sonra Fikret Demirağ’da yurt kavramını ele alacağım bildirimi tamamlamalıyım. Dün geceki konser de bu konuda bazı düşünceler oluşturdu zihnimde. Şu an daha çok duygusal zonundayım dün gecenin. İçimde bir ağlama arzusu var. Kıbrıs’ın bütününü kucaklayanlar olarak çok zor zamanlardan geçtik ama hiç bu son yıllardaki kadar çaresiz olmamıştık. Konserdeki yüzler gözümün önünden geçiyor sabahtan beri. Çoğu yaşlanmış barışseverler, bir ömrü Kıbrıs için hayal kurmak, çorbada tuz olmak için harcamışlar. Fikret de mutlu günü göremeden gidenlerden ama şiirlerinin ışığı geleceğe yayılıyor. Dün gece heyecanla yanıma gelen gençler de dokunaklıydı. Umutla yaralıyız hepimiz. Belki ektiğimiz barış tohumları yeşerir bir gün. Fikret’e el veren Yorgos öylesine harika bir iş başarmış ki o salonun çok ötesine taşacaktır bu.

Bu ayı her zamanki gibi Lefke ve Bademliköy’de gerçekleşecek Uluslararası Fikret Demirağ Şiir Festivali ile tamamlayacağız. Bu yıl daha geniş bir uluslararası katılım olacak. Festival komitesinin sekizincisi gerçekleşecek bu festivali ne kadar zor koşullarda organize ettiğini biliyorum. Dünyada güvenlik harcamalarının yüzde biri sanata ayrılsa bir mucize gerçekleşebilir, inanın. Dünyada 2024 yılında yapılan askeri harcamaya baktım az önce; 2.7 trilyon Amerikan dolarıymış. Yüzde biri dünyayı yerinden oynatmaya yeter gerçekten.

Sadece yaratıcılığa ve kalplerimizi birleştirmeye, etik ve estetiği gözden kaçırmamaya ihtiyacımız var aslına bakılırsa. Yorgos’un Fikret’i kucaklaması da gelecekteki mucizenin başlangıcı sayılır.

Bu yazı toplam 2782 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar