1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Yayılmacı Milliyetçilikten Kolonyalizme
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Yayılmacı Milliyetçilikten Kolonyalizme

A+A-

Son dönemde yaşanan bazı olaylar ilk bakışta ifade ettikleri şeylerden çok daha fazlasını ifade ediyorlar.

Örneğin Türkiye’ye sokulmayan Kıbrıslı Türkler veya Cumhuriyet Bayramı’nda Türk büyükelçiliğine davet edilmeyen isimler gibi.

Ya da kimin bakan olacağına Türkiye büyükelçisinin karar vermesi gibi olaylar sıradan hadiseler değildir.

Burada söz konusu olan, günümüzde Türkiye’yi yöneten kadroların Kıbrıs Türk toplumuna nasıl baktıklarıdır.

Daha doğrusu, Türkiye’nin Kıbrıs Türk toplumuna bakışının zaman içinde ne yöne doğru kaydığıdır.

Türkiye, Lozan Antlaşmasından sonra Kıbrıs’a ilgi duymaya başladığı 1950’li yılların başında Kıbrıs ile ilgili olarak ileri sürdüğü  hak iddiaları, ne adanın “bir zamanlar Osmanlı toprağı olmasına”, ne de “Kıbrıs adasının Anadolu’dan koptuğu” gibi saçma iddialara dayandırılabilirdi.

Bu türden iddialar ortaya atılmadı değil. Fakat tarihe gülünesi iddialar olarak geçtiler.

Türkiye, Kıbrıs Türk toplumuna gönderme yaparak, “orada benim soydaşlarım yaşıyor” diyerek Kıbrıs’a eğildi.

Fakat “orada benim soydaşlarım yaşıyor” tezi de kendi başına Türkiye’ye ada üzerinde hak tanımaya yeterli değildi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasıydı ve başka ülkelerde yaşayan etnik açıdan akraba toplulukları ileri sürerek yayılmacı politika izleyen Nazilerden dünya yeni kurtulmuştu.

Popülist Türk milliyetçileri Türk milliyetçiliğini misakı milli dışına yaymak için fırsat kollasalar da “Dış Türklerden” söz etmek kolay değildi.

Onlar da biliyorlardı ki, Soğuk Savaş ortamında Bulgaristan veya Azerbaycan gibi Sosyalist blokta yer alan ülkelerde “Dış Türkler” meselesini kaşımak tolere edilmezdi.

 Ancak Kıbrıs’ta durum farklıydı.

İngiliz kolonisi olan adada Kıbrıs Rum toplumunun Self-determinasyon-Enosis talebi Batı dünyası içinde sorun yaratmıştı.

Yunanistan ve Birleşik Krallık gibi NATO üyesi iki devlet arasında ilişkiler bozulmuştu. Sömürgeci İngilizler “denge unsuru” olarak Türkiye’yi Kıbrıs sorununa dahil etmeye yönelince, Batı ailesi içindeki kriz daha da büyümüştü.

İşte böyle bir konjonktürde Türkiye, Kıbrıslı “soydaşlarının” hamisi rolüne soyunmuştu ve adadaki jeo-politik çıkarlarını Kıbrıslı Türklerin varlığı üzerinden savunmaya başlamıştı.

“Soydaş Kıbrıs Türkler” gerçek anlamda bu dönemde keşfedilmişti.

Türkiye için çok kıymetliydi Kıbrıslı Türkler.

Modern zamanların kriterlerine göre hiçbir hakka sahip olmadığı bir ülkede onların sayesinde at oynatıyor, jeo-politik oyunlar kuruyordu.

Türk milliyetçiliği misakı millinin dışına taşan bir performans sergiliyordu.

1974’ten sonra uzunca bir süre Kıbrıslı Türklerin varlığı kıymetli olmaya devam etti. Bu dönemde ülkenin gayrimeşru bir şekilde ikiye bölünmüş olmasını, Kıbrıslı Türklerin varlığının “tehlikeye düşmüş olduğu” teziyle savunmaya çalışıyordu.

Kısacası, Kıbrıslı Türklere belli bir ihtimam gösteriliyordu.

Gelgelelim, son yıllarda her şey değişti. Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyini tamamen kendi kontrolüne aldı.

Artık “orada benim soydaşlarım yaşıyor” demiyor. “Orada benim şehitlerim var” diyor.

Yani, başlarda etnik akrabalık temelinde ortaya çıkan yayılmacı milliyetçilik artık yerini kolonyal bir fethe bıraktı.

Türkiye, kolonyal bir güç gibi davranıyor ve bütün kolonyalistlerin kolonileştirdikleri toplumlarda yaptıkları gibi, İşbirlikçiler ile Başkaldırıcılar arasında ayırım yapıyor.

Başka türlü söylersek, Türkiye için artık genel bir kategori olarak “Soydaş Kıbrıslı Türkler” yok! “Yandaş Kıbrıslı Türkler” ile “İstenmeyen Kıbrıslı Türkler” var!

Bu yazı toplam 2204 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar