1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Ya hep beraber, ya hiç
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Ya hep beraber, ya hiç

A+A-

İnsan hayatına, insanların yaşamsal ihtiyaçlarına yatırım yapma  konusunda sınıfta kalan , ‘verme’ yükümlülüklerini yerine getirmek için hiçbir kayda değer çaba ortaya koymayan devlet, ‘alma’ hakkını kullanmaya gelince, hiç tereddüt etmeksizin, hiç insaf göstermeksizin, elini vatandaşın cebinin ta en derinine sokabiliyor.
İşte o zaman da insanlar, haklı olarak isyan ediyor ve politikacıların cicili bicili siyasi söylemlerinin halk indinde hiçbir kıymet-i harbiyesi olmuyor.
Son zamların ardından kalabalıklar, bu akşam yapılacak eylem için örgütlenmekte…
‘Yol yoksa seyrüsefer da yok’ diyerek örgütlenen bu girişim, her anlamda bir ‘uyanışa’ ihtiyaç duyan toplumun ‘kıpırdayabilmesi’ adına umut verici bir direniş ihtimalidir.
2000 yılındaki Meclis baskını, hâlâ hafızalarımızda.
Bankalar kriziyle bir anda bütün birikimini kaybeden öfkeli kalabalıkların o günlerde yarattığı o sokak dinamizmi, ileriki yıllarda Kıbrıslı Türk toplumu adına devrimsel nitelik taşıyan bir direniş haline dönüşmüş, siyasi talepleri de bünyesine alan bir eylem toplumunu doğurmuş, Kıbrıs sorununun çözümü adına ortaya konan devasa bir iradenin yapı taşlarını oluşturmuştu.
Bugünkü koşullar, böylesine büyük etkiler yaratacak bir eylemlilik hali için yeterli mi, değil mi, bunu belki zaman gösterir ancak özellikle son bir yıldır toplumda için için kaynamakta olan ‘öfke’, şu anda ekonomik gailelerle katmerlenip, çok daha güçlü bir baş kaldırıya dönüşebilir, neden olmasın!
Üstelik de Cumhurbaşkanlığı seçimi kapıdayken!

Seçim süreci, tam da bu anlamda bir fırsattır ve çok daha toplumsal, çok daha örgütlü bir gelecek talebinin zeminine dönüştürülebilir.
Fakat bütün bunların olabilmesi, toplumun yukarıda bahsettiğimiz anlamda bir ‘uyanış’ eyleminin öznesi olabilmesi için, önemli bir önkoşul var; o da birliktelik!
Oysa zamlar nedeniyle toparlanmaya çalışan kitlelerin, yine her zaman olduğu gibi kendi içerisinde ayrıştırılmaya çalışıldığına, sorunun esas sebebine odaklanması gereken enerjinin, yanlış odaklara yönlendirilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz.
Memur da işçi de bu ülkede yapılacak her türlü toplumsal eylemin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Birinin ya da diğerinin eksik kalacağı herhangi bir eylem, hiçbir hareket, değiştirmek veya dönüştürmek için ihtiyaç duyulan güce ulaşamaz, tam aksine, ‘böl ve yönet’ mantığında olduğu gibi, hedeflenenin aksine mücadeleyi güçsüzleştirmekten başka bir sonuç üretmez.
Memuru da işçisi de bu memleketin emekçisidir. 
Öğretmen de, doktor da, inşaat işçisi de, basın çalışanı da, ister devlette çalışsın, ister özelde, hepsi bir emek üretir, bir değer yaratır bu ülke için.
‘Vatandaşın cebinden çıkan her kuruşun memur maaşlarına gittiği, ödenecek seyrüsefer harçlarının, kimlik-pasaport paralarının, memurların ceplerine girdiği’ şeklindeki hedef göstermelerle, toplumu bu şekilde ikiye bölmekle varılacak köy, hep birlikte aşağı çekilmektir. 
Bu yüzden ötekileştirici değil, birleştirici bir dille tüm kitleler kucaklanmalı, ortak bir muhalif duruşun zemini oluşturulabilmeli, birlikte yürünmeldir.
Her fırsatta insanları kamu çalışanlarına karşı kışkırtmayı maharet sayanlar da uzun vadede toplumsal huzura ve birlikte mücadele ruhuna ne kadar zarar verdiklerini artık fark etmeli ve buna bir son vermelidir. 

Bu yazı toplam 1456 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar