"Tutuklanır mıyız?" endişesi: Hukuki zemin ne diyor?
Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’la yeniden mülkiyet davaları, ceza tehdidi ve olası senaryolar üzerine
Kıbrıslı Türkler arasında, son günlerde artan bir tedirginlik hâkim: “Rum malında yaşamak suç sayılacak mı?”, “Yargılanır mıyız?”, “Tutuklanır mıyız?”
Mülkiyet meselesi üzerinden şekillenen bu kaygılar yeni değil ama peş peşe gelen davalar, uluslararası yakalama emirleri ve ceza tehdidi, gündemdeki sorulara yeni bir ağırlık kazandırdı.
Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’la bu soruların yanıtlarını aradık.
Davalar aynı değil: Hukuk ve ceza ayrımı önemli
Dr. Aran, en başta kamuoyundaki karışıklığı düzeltmek gerektiğini söylüyor: Kıbrıs Cumhuriyeti’nde açılan tüm davalar aynı değil. Bunlar iki ana gruba ayrılıyor: Hukuk davaları ve ceza davaları.
Hukuk davaları, bireylerin özel mülkiyet iddiasına dayalı açtığı ve taşınmaza yapılan tecavüzün durdurulması ile tazminat taleplerinden oluşuyor. Bunlar bireysel başvurularla mahkemelere taşınıyor. Orams davası bu alandaki ilk örneklerden biri; İngiliz bir çiftin Lapta’daki Rum taşınmazı üzerine villa inşa etmesi nedeniyle açılmıştı. Benzer bir dava kısa süre önce İskele’de açıldı, davalılar arasında dört Kıbrıslı Türk de yer aldı.
Bu davalarda tutuklama ve hapislik gibi cezai bir yaptırım yok. Yalnızca taşınmaza yapılan müdahalenin durdurulması ve tazminat talebi var. Taşınmaz adanın kuzeyinde olduğu için mahkemenin vereceği hükmün uygulanma olasılığı da yok.
“Bu kararın tazminat ile ilgili kısmı, AB’ye üye herhangi bir devlette tanıma ve tenfiz işlemine tabi tutulabilir” diyor Latif Aran…
Yani tazminat için davalı kişinin Kıbrıs Cumhuriyeti veya bir başka Avrupa Birliği ülkesinde banka hesabı, taşınır ya da taşınmaz bir malı olması gerekiyor. Ancak o durumda tazminatın icra yoluyla tahsili mümkün olabiliyor.
Ceza davaları: Yedi yıla kadar hapislik tehlikesi
Asıl endişe yaratan kategori ise ceza davaları.
Kıbrıs Cumhuriyeti Fasıl 154 Ceza Yasası’ndaki 303A ve 281. maddeler bu alanda uygulanıyor.
303A maddesi, 2005 yılında yasaya eklendi. Kuzeydeki herhangi bir Kıbrıslı Rum’a ait taşınmazının satılması, kiraya verilmesi, ipotek edilmesi veya üçüncü kişilere kullandırılması “dolandırıcılık” suçu kapsamında değerlendiriyor ve yedi yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Bu madde, yalnızca fiili kullanım değil, bu eylemlerin reklamını yapmak ya da teşvik etmek gibi tanıtım faaliyetlerini de kapsıyor.
Diğer yandan, 281. madde daha eski, İngiliz döneminden kalan bir düzenleme. “Yasa dışı tasarruf” suçunu tanımlayan bu madde 2025 yılında güncellenmiş haliyle beş yıla kadar hapis ve 10 bin Euro’ya kadar para cezası içeriyor.
Emlakçılar yargılandı, yakalama emirleri çıkarıldı
Macaristan uyruklu iki emlakçı, 303A maddesi uyarınca yargılanıp ceza aldı.
İddia şuydu: Rum taşınmazları üzerine yapılan evlerin tanıtımını ve satış promosyonunu gerçekleştirdiler. Suçlarını kabul etmeleri, daha hafif bir ceza almalarını sağladı.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı dört kişi hakkında ise Uluslararası Yakalama Emri çıkarıldı. Aynı yasanın 303A maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle...
Ancak, Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’a göre, bu emirlerin gerçekten başka ülkelerde uygulanıp uygulanmayacağı ya da hangi ülkelerde uygulanıp hangi ülkelerde uygulanmayacağı belirsiz. Çünkü Uluslararası Yakalama Emirleri (UYE), bu emri çıkaran ülke ile diğer bir ülkenin işbirliğine dayanıyor. Uluslararası Yakalama Emirleri, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, cinayet gibi çok ciddi suçlar için çıkarılıyor. Oysa 303A maddesinde suç “dolandırıcılık” olarak tanımlansa da aslında bir taşınmazın sahibinden izinsiz üzerine kullanılması veya üzerine inşaat yapılması gibi eylemleri içeriyor. Üstelik bu durum taşınmazların da bir parçası olduğu siyasal bir sorundan kaynaklanıyor. Dr. Aran’a göre bu maddedeki düzenleme ve suçu “dolandırıcılık” olarak niteleme Avrupa Yakalama Emri çıkarabilmek amaçlı yapılmış.
Sıradan yurttaş hedefte mi?
Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’a göre, şimdiye kadar açılan ceza davaları, Rum mallarının ticaretini yapanlar ya da bu taşınmazların pazarlamasını yapanlar hakkında yürütüldü.
“Ancak teorik olarak bakarsak,” diyor, “bu suç tipleri, ‘KKTC’de bir Rum taşınmazını kullanan herkes için uygulanabilir.”
Yine de bugüne dek doğrudan, sadece bu tür taşınmazlarda yaşayan veya bireysel kullanımda bulunan Kıbrıslı Türklere yönelik bir ceza davası açıldığını duymadığını belirtiyor.
“Benes Kararnameleri örnek olamaz”
Kimi siyasetçilerin “karşı adım” olarak dile getirdiği Benes Kararnameleri benzetmesi konusunda Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran net: “Bu örnek Kıbrıs’a asla uymaz.”
Çekoslovakya’nın Nazi işgali sonrası, ülkedeki Alman ve Macar yurttaşların mallarına el koyması ve sınır dışı edilmesine dayanan bu kararnameler, uluslararası literatürde etnik temizlik kararnameleri olarak anılıyor.
Güneydeki Türk mallarına dava açılabilir mi?
Kıbrıs Türk tarafının, güneyde kalan Kıbrıslı Türk mallarıyla ilgili karşı hamle yapması mümkün mü?
Latif Aran’a göre şu anda bu yönde bir yasal düzenleme yok.
Yeni bir yasa çıkarılması halinde, bu taşınmazların “KKTC” sınırları dışında olması nedeniyle “iki ayrı devlet” veya “devlet olma” teziyle de çelişebileceğini vurguluyor.
Kıbrıs Türk Malları Vasiliği’ne karşı açılan davalar
Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’a Kıbrıslı Türk mallarının yönetimiyle görevli Kıbrıs Cumhuriyeti Vasilik Sistemini de soruyorum.
Kıbrıs Cumhuriyeti, söz konusu sistemle, "Kıbrıslı Türklere ait taşınmaz malları korumak ve idare etmek" iddiasını ortaya koyuyor. Kıbrıslı Türklere ait taşınmazların mülkiyetinin devredilemeyeceğini, ancak devletin bu mallar üzerinde "vasilik" görevini yürüteceğini öngörüyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti, bu taşınmazların geçici olarak yönetildiğini, elde edilen kira gelirlerinin hesapta tutulduğunu ve çözümden sonra bu paraların ödeneceğini savunuyor.
Aran, bu yapıya karşı bazı davaların açıldığını ve bazılarının başarılı olduğunu belirtiyor. Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Dr. Latif Aran’a göre Vasilik yönetimi bu malları kötü yönetiyor. Bu yönde açılacak davaların başarılı olma şansı var. Ancak “vasilik” sistemine karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’den, Louizidou kararına benzer şekilde, bu sistemin tümden geçersizliğini ortaya koyacak bir karar çıkmasının pek mümkün olmadığını da ekliyor.
“Sistem kusurlu olabilir. Suistimaller olabilir. Ama iddia, terkedilmiş Türk mallarının çözüm olana kadar yönetimi olduğu cihetle, uluslararası hukukun tümüyle dışlayabileceği bir yapı da değil” diyor Dr. Latif Aran.
Mülkiye sorunu müzakere ile çözülür
Sohbetin sonunda, sorunun özüne geri dönüyoruz.
2005’ten bu yana bu cezai düzenlemeler hazırda bekliyordu. Neden şimdi aktifleşti?
Aran’a göre temel neden, nüfus politikası eksikliği, kontrolsüz betonlaşma ve yabancılara yönelik mülk satışındaki patlama…
“Bu sadece Kıbrıslı Rumları değil, Kıbrıslı Türkleri de rahatsız ediyor. Trafik sorunu, çevre katliamı, kamu hizmetlerinin yetersiz kalması, su sorunu gibi birçok sorunu tetiklenmiş durumda.”
Peki çıkış nerede?
“Bu sorunun çözüm yeri müzakere masasıdır. Kıbrıs sorununun çözümü ile birlikte oluşturulacak iki toplumlu taşınmaz mal komisyonu aracılığıyla bu sorun tamamen çözülebilir. Annan Planı’nda öngörüldüğü gibi, ancak iki toplumun birlikte yer aldığı uluslararası geçerliliği olan bir komisyon ile mülkiyet sorunu aşılabilir. Bosna-Hersek örneği bize çok uygun. Orada bu sorun, soruna taraf olan toplumların temsilcilerinden oluşan taşınmaz mal komisyonları aracılığıyla çözülmüştür. “
Aran’a göre halihazırda oluşturulan Taşınmaz Mal Komisyonu bu sorunu çözmekten uzak. “Taşınmaz Mal Komisyonu, tek bacaklı çalışıyor; Kıbrıslı Rumlar bu yapıda temsil edilmiyor Tazminat ödenen taşınmazlar Kıbrıs Cumhuriyeti tapu sistemine kayıt edilmiyor. Bu haliyle sorun çözülmez, olsa olsa ertelenir. Karşılıklı ceza davaları ise sorunu derinleştirir, çözümü uzaklaşır.”
Son söz:
“Gerçek çözüm hukuk değil, siyasette. Davalar değil, diyalog kazandırır.”
Kuzeyde mülk satışı ve dava tehdidi
“Avrupa’da tutuklanma tehdidi”