Bu hükümetle, bu gidişatla, bu hamasetle, bu yalanlarla, bu borç kapanmaz!
Sürekli borçlanan bir hükümetle karşı karşıyayız…
Hükümet ya da Devlet maaşları ödeyemiyor!
Görünen köy kılavuz istemez!
Maaşları ödemek için yeniden borçlanılacağı haberlerine çok alıştık artık!
-*-*-
İpin ucu kaçtı!
Enflasyon yüksek!
Faizler yüksek!
-*-*-
Peki, hükümetin, “hesabı artık tutulamaz hale gelen borçlarla” ilgili, genel anlamıyla bir stratejisi var mı sizce?
Özel bankalara borçları kapatmak için gereken para nasıl bulunacak?
Türkiye mi verecek?
-*-*-
Eskiden çocukken “hangi zam pengs all!” diye bir cümle kullanırdık!
Hatırlayan var mı bu cümleyi?
Veya ne anlama geldiğini bilen var mı?
Hiçbir anlamı yok!
İçinden çıkmaya çalışmayın!
-*-*-
“Abuzurnakka in the kafes” veya “intitaktani anafakani” gibi bir şey!
“Yani bunlardan düz bir Türkçe cümle olarak anlam çıkaramazsınız” demek istiyorum!
-*-*-
Ama “hangi zam pengs all?” diye soru sormak; “bu hükümetle, bu gidişatla, bu hamasetle, bu yalanlarla, bu borç kapanmaz” anlamına gelmektedir!
-*-*-
Bankalardan borçlanan bir hükümet!
Bankalardaki para kime ait?
Tabii ki vatandaşın mevduatları!
-*-*-
Çok ciddi bir krizle karşı karşıyayız!
Hükümet inanılmaz büyüklükte mali baskı ile karşı karşıyadır ve bu durum ciddi sonuçlar doğurabilir. Hatta sonuç hüsran olacak gibidir!
-*-*-
Tekrar soracağım: Anavatan mı verecek?
-*-*-
Hükümet, KKTC Devleti’ni borç krizine sokmuş durumdadır…
Yakın bir gelecekte külliyenin elektrik parasını, temizlik masrafını dahi ödeyemez hale gelecek olan hükümetin, ne harcamaları kontrol edilmektedir; ne gelir artırıcı politikalar geliştirilmektedir, ne borç yönetimi ve yapılandırma ile ilgili tedbirler düşünülmektedir, ne de uluslararası kurumlardan mali destek şansı bulunmaktadır!
-*-*-
Avrupa Birliği’nden destek istesek?
IMF ya da Dünya bankası ile konuşsak?
Başka uluslararası kaynak bulabilir miyiz?
Mesela hangi Türki Devlete “gardacccığım, biraz borç” deme şansımız vardır?
-*-*-
Bu soruyu bu yazıda üçüncü kez sormak istiyorum: Türkiye’ye mi güveniyorsunuz?
Üzgünüm!
Hamasetle borç kapanmaz!
Battınız, batırdınız, hemen bırakıp gidiniz!
Lütfen!
-*-*-
Bir yandan tüm Dünya’dan her geçen gün daha da izole oluyoruz ve aynı hızla Türkiye’den başka el açacak “kaynak” da haliyle daha imkansız hale geliyor…
Ancak hepsinden acısı; tek kaynak Türkiye’de de durum hiç iç açıcı görünmüyor…
-*-*-
Gaziveranlı Behaddin Dayıyı Allah rahmet eylesin… Yaşasaydı, eminim, Cambridge Üniversitesi’nden iktisat diploması bulunan, Chartered Certified Accountant Ersin Tatar’a sorardı: Hayırce boyle?
Yani, “ne yapıyorsunuz, ne yapıyorlar, ne yapıyoruz Sayın Cumhurbaşkanı? Her konuda açıklaman var; lütfen uzmanı olduğun bu konuyla ilgili de, asıl görevini – bildiğin işini yap; denetle, rapor hazırla, bize açıkla!”
Hayırce boyle?
Neler oluyor, ne oluyor, hayırdır?
Battık mı?
Sen anlat!
Övünmeyin – istifa edin!
Ersin Tatar da mevcut hükümet de başarısızdır!
Bir bir daha iki!
-*-*-
Haaaa, 1974 sonrası Türkiye ile birlikte yaratılan ortam toptan başarısızdır… O da ayrı mesele!
Ancak, şu andaki kadar çökük ve bitik bir durum, geçmişte hiç yaşanmamıştır…
-*-*-
Nereden başlayalım?
Nüfustan mı?
-*-*-
Nüfus kontrolden çıkmıştır!
Çok artmıştır ve özellikle sağlık ve eğitim bu nedenle ciddi zarar görmektedir…
-*-*-
Öteki yazımızda belirttiğimiz gibi, kamu maliyesi iflas etmiştir, maaşlar ödenemez haldedir, bütçe açığı kapatılamaz durumdadır…
-*-*-
1974’te, 115 bin kişilik Kıbrıs Türk toplumu içerisinde okur yazar oranı rekor seviyelerdeydi ve bu durum toplumsal bir övünçtü…
Şu anda eğitim tamamen salya durumdadır, kontrol elden gitmiştir, laiklik tehlikededir, özel okul – devlet okulu ayrımcılığı had safhadadır, çocuk okutmak için tarla satma dönemi, yerini geri ödenemez borçlanmaya dahi bırakmıştır.
-*-*-
Sahte diplomalar, “öğrenci” kılığında insan kaçakçılığı da “eğitim Adası KKTC” sloganını yerle bir etmiştir.
-*-*-
Bir kaçı hariç, hiçbir sektör doğru dürüst çalışmamaktadır…
Kendi elimizle, kendi ayağımıza kurşun sıktığımız emlak sektörü, ayda bir ev satışını dahi görememektedir…
-*-*-
Suyumuz tuzlanmıştır ve Türkiye’den gelen suyun Güzelyurt ile Mesarya’da tarıma aktarılacağı iddiası, şaka bile değildir.
-*-*-
Elektrik üretimi hem sağlıksızdır, hem pahalıdır hem yetersizdir…
-*-*-
Dış siyasette tam bir çöküntü yaşanmaktadır.
Toplum olarak her geçen gün Dünya’dan daha uzağa itilmekteyiz…
-*-*-
Kendi kardeşlerimiz diye bildiklerimiz dahi – çıkarları uğruna - bizi çok rahat satabilmektedir.
-*-*-
Denizler “girilemez” hale sokulmuştur, çevre kirliliği boyutu, mevcut nüfusu kaldıramaz haldedir…
-*-*-
Narenciye bitmiştir; hayvancılık “hasta”dır!
-*-*-
Ama hepsinden kötüsü, hapishanedeki 800 civarındaki mahkum ve tutuklu içerisinde, “Kıbrıslı Türk” sayısının 30’u bile geçmiyor olmasıdır…
-*-*-
Ülke, suç cennetine dönüşmüş haldedir!
Casino turisti dışında, ülkeye gelen turist sayısı çok azalmıştır; bir çok Avrupa destinasyonu sıfırlanmıştır…
-*-*-
Kısacası, 1974 sonrasından bu güne; hatta 1958’den bu güne sürdürülen siyasetler neticesinde, bir toplum, şu anda kendi çocuklarını yabancı ülkelere kaçırmaktadır – yok olmakla karşı karşıyadır…
-*-*-
İşin acı yanı, hala her şey yolundaymış gibi açıklamalar yapılıyor olmasıdır…
-*-*-
Gerçek gün gibi ortadadır!
Batırdınız!
Eserinizle övünün!
Bilesiniz ki savaş kazanmak maharet değildir…
Eğer öyle olsaydı; o savaşı kaybedenlerin bugün geldikleri noktayla kazananların durduğu nokta arasındaki dağlar kadar fark, hiç olmayacaktı!
-*-*-
Övünmeyin, bırakın Kıbrıs sorunu, tüm Dünya’nın kabul ettiği şekliyle çözülsün…
Övünmeyin, ama mesela istifa edebilirsiniz!