1. YAZARLAR

  2. Marilena Evangelou

  3. Tutsak Zihinler / Έγκλειστα μυαλά
Marilena Evangelou

Marilena Evangelou

Politis Newspaper

Tutsak Zihinler / Έγκλειστα μυαλά

A+A-

Tutsak Zihinler

Annem babam sağ olsunlar, akıl hastalığı olan kişilerle ilgili meselelerde oldukça hassasım. Anlayacağınız,  her ikisi de Athalassa’daki Psikiyatri Hastanesi’nde çalışıyorlardı. Bu psikiyatri hastanesinin adı daha sonra çağdaş döneme uydurularak Ruh Sağlığı Hastanesi oldu. 80’li yıllarda, psikiyatri hastanesi ben ve orada çalışan diğer ailelerin çocukları açısından gayet rahat ve misafirperver bir mekândı. 74’ün üzerinden birkaç yıl geçmişti, büyük fakirliğin olduğu dönemdi ve anne-babam durmaksızın çalışıyorlardı. Ben ve erkek kardeşimin bakımı için de karşılıklı vardiya ile çalışmaktan başka fırsatları yoktu. Bu şekilde biri çalışırken diğeri evde olup bana ve kardeşime göz kulak olabiliyordu. Tek arabaları vardı. Hal böyle olunca, her vardiya değiştireceklerinde, ikisinin de bir arada olmak zorunda kaldıkları on beş dakikalık vardiya devir teslimi süresince ben ve erkek kardeşim psikiyatri hastanesinin binasının girişinde arabada beklerdik. Orada, iki-üç kişi bize zaman zaman arkadaşlık ederlerdi. Onlardan birini hatırlıyorum. Çocukluk yıllarımda orada hasta mı çalışan mı olduğundan hiçbir zaman emin olmadığım bir kadın bize pencereden konuşurdu. Masallar anlatır, günümüzü nasıl geçirdiğimizi sorardı. Bizim için her zaman cebinde iki şeker tutardı ve anne veya babamızdan biri yanımızda olduğunda verirdi.

Anne-babam evde işleri ile ilgili konuları konuşurlardı. O anda sıkıcı ve gereksiz gelen tüm bu bilgiler, beynimin arka taraflarında bir yere depolanırdı. Çok daha sonra, bu bilgileri yeniden belleğime getirdiğimde inceledim ve çoğu hastanın sıradan insanlardan ne fazlaları ne de eksikleri olduğu sonucuna vardım. Bu kişiler sadece yanlış zamanda, hayatlarının bir anında şanssız bir konuma düşmüşlerdi, o kadar.     

Günümüzde histeri, panik atak, depresyon, bağımlılık gibi yaşamla ilgili patolojik olan veya olmayan günlük iniş çıkışlar, patlamalar çok da önemli olarak görülmeyen ve yaşayan kişi tarafından kolayca kabul edilen durumlardır. Oysa o dönemde, bunlar bir kişiyi her yönde etiketlemeye, sosyal çevreden izole etmeye ve bir yere kapatmaya, bir kuruma tıkmaya yeterli olurdu.

90’lı yıllar ruhsal hastalık yaşayan kişiler açısından hafifletici bir dönem oldu. Psikiyatride yapılan reform ile psikiyatri hastanesinin birçok koğuşu kapatıldı. Toplum içerisinde yaşayabilen birçok kişi kurumdan çıkarıldı. Tabii bu durum birçok sorun ve engel getirdi beraberinde. Topluma karışanlardan birçoğu aileleri tarafından bile kabul görmüyordu. Ancak gelişmeler durumu biraz kolaylaştırdı. Çünkü artık çözüm, en baştan sözlü danışmanlık veya kişilerin yaşadıkları yerde ilaç ve tıbbi yardım ile sağlanıyor. Bu şekilde, damgalama, dışlama ve özellikle de bir yere kapama durumları ortadan kalkmaya başladı.            

Bu uzun giriş için kusura bakmayın. Umarım sizi yormamışımdır, zira yazının devamında da hayal kırıklığı yaratan; ruhsal sorunlar yaşayan kişilere uygulanan çağdaş yaklaşımlarla zerre kadar bağdaşmayan bir durumdan söz edeceğim.

Trajedi, en kötü biçimdeki bir savaş suçu ile başlıyor… 20 Temmuz 1974 tarihinde psikiyatri hastanesi Türk savaş uçağı tarafından bombalanıyor… Üçü Kıbrıslı Türk olan otuz bir hasta hayatını kaybediyor… Savaşın göbeğinde, ölen bu kişiler psikiyatri hastanesinde bombalamalardan dolayı açılan kraterlerden birinin içerisine toplu olarak gömülüyor… Orada öylece bırakılıyorlar, unutuluyorlar…     

Bu kişiler kayıp değillerdi. Gömüldükleri yer bilinmeyen bir yer değildi. Fakat oraya, aynı noktaya veya oraya çok yakın bir noktaya çok daha sonra bir hastane inşa edildi! Onları kimse hatırlamadı. Onları kimse aramadı. Kimse onlar için duygulanmadı! Kaç defa yazdıysam yazayım, kimse bunun sebebinin bu kişilerin psikiyatrik sorunları olduğunu kabul etmedi. Ama ben bu iddiayı sürdüreceğim!

43 yıl sonra, Kıbrıs Rum tarafı bu kişilerin kemiklerinin bulunması için kazı yapmaya karar veriyor. Çalışmalar esnasında, hastanenin inşa edildiği dönemde bu kemiklerin bazılarının yerlerinin değiştirilmiş olabileceği ortaya çıkıyor!

Aynı anda, psikiyatrik sorunları olanlarla ilgili zihniyetin değişmesinden ötürü kamuoyu olaya büyük bir ilgi gösteriyor, gerek işlenen suç gerekse bunca yıllık aymazlık ile sarsılıyor.   

İşte buralarda bir yerde siyasi istismar başlıyor. Bir yanda Kıbrıslı Rumlar ölülerin bu kadar yıldır unutulup kalması ile ilgili sorumluluklarını hiç üstlenmezken ve aniden insani bir konuda toplumsal duyarlılık gösterir gibi davranırken, öte yandan Kıbrıslı Türkler aniden üç Kıbrıslı Türk ölünün olduğunu hatırlıyor ve Birleşmiş Milletler’e gönderdikleri mektuplarla Kıbrıslı Rumların çalışmaları tek taraflı sürdürmesini protesto ediyorlar.  Pek tabii bunu yaparken bu kişilerin öldürülme sebeplerinden hiç bahsedilmiyor, o mesele yorumsuz kalıyor.

Neyse ki toplumumuz, yurttaşlarımız her zaman için siyasilerden daha ileridedirler. Neyse ki değerlendirebilirler ve anlarlar. Kuruma kapatmaktan özgürleştirilen bir dönemde zihinler tutsak kalıyor! Geriye kalan toplumla beraber çağdaşlaşmak istiyorsanız, yaptığınız trajik hatadan ötürü özür dileyiniz. İşlediğiniz suç ve aymazlık bir yana, bazı kişilerin toplumsal olarak dışlanmalarına ve damgalanmalarına katkı koyduğunuzu kabul edip düzeltin.  Bu arada, 80’lerin zihniyetini aşıp 2017 yılında yaşadığımızı göz önünde bulundurun!


YENİDÜZEN için yazılmış Yunanca özgün metinden çeviri: Çağdaş Polili


Έγκλειστα μυαλά

Έχω πολύ μεγάλη ευαισθησία σε θέματα που άπτονται της αντιμετώπισης ανθρώπων με ψυχικά νοσήματα. Και ευχαριστώ τους γονείς μου γι’ αυτό. Ήταν βλέπετε εργαζόμενοι στο ψυχιατρείο Αθαλάσσας, το οποίο μετονομάστηκε στη σύγχρονη εποχή  σε νοσοκομείο ψυχικής υγείας. Το ψυχιατρείο, την δεκαετία του ‘80 ήταν για μένα και τα άλλα παιδιά των εργαζομένων σε αυτό, ένας απόλυτα προσιτός και φιλόξενος χώρος. Την εποχή της μεγάλης φτώχειας, λίγα χρόνια μετά το ’74, οι γονείς μου δούλευαν ακατάπαυστα. Η φροντίδα η δική μου και του αδελφού μου, δεν τους άφηνε άλλη επιλογή από το να εργάζονται σε αντίθετες βάρδιες, έτσι ώστε να υπάρχει πάντα ο ένας στο σπίτι για να μας επιτηρεί. Αυτοκίνητο είχαν μόνο ένα. Έτσι, κάθε φορά που άλλαζε η βάρδια, στο κενό των δεκαπέντε λεπτών της παράδοσης και παραλαβής όπου οι δύο βάρδιες έπρεπε να συνυπάρχουν, εγώ και ο αδελφός μου, περιμέναμε στο αυτοκίνητο μέσα στο ψυχιατρείο, κάπου κοντά στην είσοδο. Εκεί, δυο – τρεις άνθρωποι, μας κρατούσαν κάποτε συντροφιά. Θυμάμαι πολύ χαρακτηριστικά μια κυρία, η οποία δεν ήμουν ποτέ σίγουρη στα παιδικά μου χρόνια αν ήταν ασθενής ή εργαζόμενη, να μας μιλά από το παράθυρο. Μας έλεγε παραμύθια, μας ρωτούσε για το πώς περάσαμε τη μέρα μας και είχε πάντα στη τσέπη δύο καραμέλες, για να μας τις δώσει μόνο όταν ο ένας από τους δύο μας γονείς ήταν εκεί παρόν.

 Οι γονείς μου, στο σπίτι συζητούσαν θέματα που αφορούσαν την δουλειά τους. Όλες αυτές οι πληροφορίες, οι οποίες τη δεδομένη στιγμή ήταν από κουραστικές έως άχρηστες, ταξινομούνταν κάπου στο πίσω μέρος του εγκεφάλου μου. Πολύ αργότερα, τις επανέφερα στη μνήμη, τις επεξεργάστηκα και έβγαλα το συμπέρασμα πως οι περισσότεροι τρόφιμοι, δεν ήταν τίποτε παραπάνω ή λιγότερο από καθημερινούς ανθρώπους, οι οποίοι απλά στάθηκαν άτυχοι σε κάποια στιγμή της ζωής τους σε λάθος χρόνο.

Καθημερινές εξάρσεις της ζωής, παθολογικές ή μη, όπως υστερία, κρίσεις πανικού, κατάθλιψη, μανία, οι οποίες στις μέρες μας αντιμετωπίζονται ως κάτι ασήμαντο και οι οποίες γίνονται με μεγάλη ευκολία παραδεχτές από αυτούς που τις βιώνουν, τότε ήταν αρκετές για να στιγματίσουν έναν άνθρωπο για πάντα, να τον απομονώσουν από τον κοινωνικό περίγυρο και να τον ρίξουν στον εγκλεισμό και την ιδρυματοποίηση.

Η δεκαετία του ’90 ήταν λυτρωτική για τους ανθρώπους που αντιμετωπίζουν ψυχικά νοσήματα. Η ψυχική μεταρρύθμιση έκλεισε τους περισσότερους θαλάμους του ψυχιατρείου, αποϊδρυματοποιώντας όλους όσοι μπορούσαν να διαβιούν στην κοινωνία. Με πολλά προβλήματα και εμπόδια, με κυριότερο το ότι οι περισσότεροι από αυτούς, δεν ήταν αποδεκτοί από τις ίδιες τις οικογένειές τους. Η εξέλιξη είναι όμως ευκολότερη.  Γιατί η λύση δίδεται πλέον εξ’ αρχής με συμβουλευτική ή νοσηλευτική και ιατρική φροντίδα στους χώρους στους οποίους διαμένουν. Έτσι, άρχισε να εκλείπει ο στιγματισμός, ο αποκλεισμός και κυρίως ο εγκλεισμός.

Απολογούμαι για την τεράστια εισαγωγή. Ελπίζω να μην κούρασα γιατί η συνέχεια είναι αποκαρδιωτική και παντελώς αντίθετη με την σύγχρονη τάση και αντίληψη για τους ανθρώπους που αντιμετωπίζουν ψυχικά νοσήματα.

Η τραγωδία ξεκινά με ένα έγκλημα πολέμου, από τα χειρότερα του είδους. Τον βομβαρδισμό του ψυχιατρείου στις 20 Ιουλίου 1974 από την τουρκική πολεμική αεροπορία.  Τριαντα-ένας ασθενείς, ανάμεσά τους και τρεις Τουρκοκύπριοι πέφτουν νεκροί. Εν μέσω πολέμου, θάφτηκαν σε ομαδικό τάφο στο ψυχιατρείο, μέσα σε έναν από τους κρατήρες που δημιούργησε μία από τις βόμβες που ρίφθηκαν. Και εκεί έμειναν ξεχασμένοι...

Δεν ήταν αγνοούμενοι, δεν ήταν άγνωστος ο χώρος στον οποίο θάφτηκαν, αλλά εκεί, στο ίδιο σημείο, ή πάρα πολύ κοντά σε αυτό, πολύ αργότερα κτίστηκε Νοσοκομείο! Κανένας δεν τους θυμήθηκε. Κανένας δεν τους έψαξε. Κανένας δεν συγκινήθηκε! Και όσες φορές κι αν το γράψω, κανένας δεν πρόκειται να παραδεχτεί πως αυτό οφείλεται στο γεγονός ότι οι νεκροί ήταν ψυχικά πάσχοντες. Αλλά εγώ θα συνεχίζω να το ισχυρίζομαι!

Μετά από 43 χρόνια, η ελληνοκυπριακή πλευρά αποφασίζει να προχωρήσει σε εκσκαφές για την ανεύρεση των οστών τους. Στη διάρκεια των εργασιών, καταδεικνύεται ότι την εποχή που κτιζόταν το Νοσοκομείο, κάποια από τα οστά φέρεται να έχουν μετακινηθεί!     

Την ίδια ώρα, λόγω της αλλαγής της νοοτροπίας των ανθρώπων απέναντι στους ψυχικά πάσχοντες, σημειώνεται τεράστιο ενδιαφέρον από την κοινή γνώμη, η οποία συγκλονίζεται τόσο από το έγκλημα, όσο και από την αναλγησία που επιδείχθηκε στα χρόνια που πέρασαν.

Κάπου εδώ ξεκινά και η πολιτική εκμετάλλευση. Οι μεν Ελληνοκύπριοι να αδιαφορούν για τις ευθύνες όσων συνέβαλαν στο να παραμείνουν ξεχασμένοι οι νεκροί και να καμώνονται ξαφνικά για την κοινωνική ευαισθησία σε ένα ανθρωπιστικό ζήτημα και οι δε Τουρκοκύπριοι να θυμούνται επίσης ξαφνικά ότι υπάρχουν και τρεις Τουρκοκύπριοι πεσόντες και να διαμαρτύρονται μέσω επιστολών στα ΗΕ ότι η ελληνοκυπριακή πλευρά προχωρεί μονομερώς σε εργασίες, αδιαφορώντας επίσης  για το λόγο για τον οποίο σκοτώθηκαν αυτοί οι άνθρωποι, αφήνοντάς τον ασχολίαστο .

Ευτυχώς, για την κοινωνία μας, οι πολίτες είναι πάντα πιο μπροστά από τους πολιτικούς. Ευτυχώς, έχουν κρίση και καταλαβαίνουν. Την εποχή της απελευθέρωσης από τον εγκλεισμό, τα μυαλά παραμένουν έγκλειστα! Αν θέλετε να εκσυγχρονιστείτε με την υπόλοιπη κοινωνία, ζητείστε συγγνώμη για τα τραγικά σας λάθη. Αναγνωρίστε ότι πέραν της εγκληματικής συμπεριφοράς, αλλά και αδιαφορίας, συμβάλατε στην ενίσχυση της κοινωνικής απομόνωσης και του στιγματισμού κάποιων ανθρώπων και επανορθώστε. Εν τω μεταξύ, προσπαθήστε πιο πολύ να ξεπεράσετε τη νοοτροπία της δεκαετίας του ’80 και λάβετε υπόψη ότι οι υπόλοιποι ζούμε στο 2017!

Bu yazı toplam 5590 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar