1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. TUHAF ŞEYLER
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

TUHAF ŞEYLER

A+A-

Sandıkların açılıp sayılmaya başladığı andan itibaren derin bir sessizliğe gömülen Muharrem İnce, ertesi gün gerçekleştirdiği basın toplantısında sarf ettiği “10 milyonluk kapanması mümkün olmayan bir fark çıktı ortaya, seçim sonuçlarını kabul ediyorum” sözleriyle sadece kendi yenilgisini değil, kendisine umut bağlayan milyonlarca seçmenin sindirmekte zorlanacağı bir teslimiyeti ilan etti.

Demokratik bir yarışta bir adayın medeni biçimde yenilgisini kabul etmesi anlaşılır bir şeydi fakat ne 24 Haziran seçimleri demokratik bir iklimde gerçekleşmişti ne de seçim gecesi yaşanan tuhaflıklar zincirine dair kamuoyunu tatmin edecek yanıtlar çıkmıştı ortaya…

İnce “10 milyonluk farkın kapanması mümkün değildi” diyordu fakat gözden kaçan nokta, tartışmanın 10 milyonluk fark değil, %2.6 lık fark üzerinden yürütülmesi gerçeğiydi… Zira seçimlerin 2. Tura kalabilmesinin önündeki fark sadece “kapatılması, üzerinde mücadele edilmesi çok mümkün” %2.6’lık bir oy oranıydı ve bu, seçim gecesi oylar sayılırken başta Muharrem İnce olmak üzere muhalefetin, Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan tılsım tam da buradaydı… Hiç kimse Muharrem İnce ya da başka bir muhalefet adayının ilk turda %50.1 oy oranına ulaşacağını tahmin etmiyordu elbette ama Erdoğan’ın da %52.6 gibi bir oran alacağı beklenmiyordu. Bütün göstergeler seçimin ikinci tura kalacağı yönündeydi ve eğer başta Muharrem İnce ve muhalefet daha oy sayımının ikinci saatinde havlu atmayıp o altın değerindeki %2.6 lık oy için mücadele edebilseydi, Türkiye’nin kaderi değişebilirdi…

Henüz YSK ayrıntılı sandık sonuçlarını yayınlamadı fakat AA tarafından üretilen ve muhalefeti teslim alan sonuçlarda rahatsız edici çok şey var.

AA verilerine göre 59.354.840 kayıtlı seçmen Cumhurbaşkanlığı seçimi için 180.556, Milletvekili seçimi için ise 188.080 sandıkta oy kullanmış görünüyor. Yani Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Milletvekili seçimi arasındaki sandık sayısı farkı 7.525…

Yine AA verilerine göre 59.354.840 seçmenin 49.669.129’u Cumhurbaşkanlığı için oy kullanmış. Milletvekili seçimi için oy kullanan seçmen sayısı ise 51.183.729…

Yine AA verilerine göre Cumhurbaşkanlığı seçimi için kullanılan 49.669.129 oyun 48.559.857’si geçerli sayılırken, Milletvekili seçimi için kullanılan 51.183.729 oyun 50.130.419 u geçerli sayılmış. Tam 1.514.600 kişinin, milletvekili seçimlerinde oy kullandığı halde Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmamış görünmesinde bir tuhaflık yok mu?

Böylelikle AA verilerine göre Cumhurbaşkanlığı için seçimlere katılım %88.19, Milletvekili için seçimlere katılım %86.23 olarak gerçekleşmiş. Cumhurbaşkanlığı seçimine katılma oranı ile Milletvekili seçimine katılma oranı arasındaki farkın 2 puan olmasında bir tuhaflık yok mu?

Ve muhalefetin tam da seçimin, ülkenin kaderini belirleyecek nitelikteki bu 2 puan için seçim gecesi uğraşmaya, mücadele etmeye değmeyeceğini düşünmesinde bir tuhaflık yok mu?

Seçmenin her 2 seçim için tek sandıkta 2 ayrı oy pusulasıyla oy kullandığı bir seçimde “sandık sayısı” ve “katılım sayısı” farklılığı, Muharrem İnce ve muhalefetin sorgulaması, üzerinde durması gereken bir konuyken ne İnce’nin, ne Akşener’in basın toplantılarında bu tuhaflığa değinmemelerinde bir tuhaflık yok mu?

Başta İnce ve diğer muhalefet partileri aynı miktardaki sandıktan çıkan aynı miktardaki zarf sayısının neden ve nasıl farklı olduğunu sorgulamak, tatmin edici bir açıklama alana kadar bunun peşine düşmek ve iktidar da toplumu rahatlatacak bir açıklamayı yapmak durumundadır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir tarafın galibiyeti için %50 + 1 oy gerekirken, bu gerekliliğin sadece 2.6 üzerindeki oyla sonuçların ilan edilmesine hiçbir itiraz edilmemesi, “olağan bir iklimde yapılan bir seçimde” normal sayılabilirse de, bu kadar yüksek tansiyonlu bir seçimde pek normal olmasa gerek…

Seçimin tartışılabilir sonuçları üzerinden fikir yürütebilmek için YSK nın ilan edeceği sandık bazlı kesin sonuçlara bakılacak elbette… Ama başta Muharrem İnce olmak üzere muhalefetin sonuçları itirazsız biçimde kabul ettiği bir iklimde, daha önce de söylendiği gibi “atı alan Üsküdar’ı geçeli” çok olmuş olacak…

***

Üzerinde çok uzun süre konuşulacak olsa da seçimler bitti ve Türkiye’de tarihi bir rejim değişikliği gerçekleşti… Sandıkların açılıp oyların sayılmaya başladığı, muhalefet liderlerinin bir iki efelenme sonrasında “bilinmeyen adreslere çekilmesinin” ardından toplumun yarısı için ağır, travmatik bir süreç başladı…  Erdoğan ve AKP’nin, hele ki Bahçeli ve MHP’nin son derece sönük, cansız seçim kampanyasının aksine muhalefetin son derece yüksek tempolu seçim maratonuna yüksek katılım sağlamış, büyük umutlar beslemiş toplum kesimleri için büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşandı. “Yenilgi” ilk kez başa gelen bir durum değildi kuşkusuz fakat 16 Nisan Referandumunu bile gölgede bırakacak biçimde gerçekleşen “teslimiyet havası” toplumda infiale neden oldu. Oransal yenilgi anlaşılabilir ve baş edilebilir bir durumken, “havlu atılmış, rejime terk edilmiş, teslim edilmiş sandıklardan çıkan sonuçlar” ile baş etmek kolay değil muhalefet açısından…

CHP- İyi Parti- Saadet Partisi üçlüsünün oluşturduğu “Millet İttifakının” derin bir hayal kırıklığına uğrayan toplumun muhalif kesimlerine yeniden başlayabilme gücünü, yeniden başlayabilmek için tutunulabilecek bir halkayı, moral ve motivasyonu üretebilmesi mümkün görünmüyor…

Oysa bu derin düş kırıklığının, yenilgi ve boşunalık duygusunun hızla yerini yeniden başlayabilme gücüne bırakması gerekiyor…

Bu sadece muhalefet açısından bir gereklilik değil… Türkiye’yi yöneten Erdoğan ve AKP-MHP rejimi için de bir gereklilik… Zira bir ülkeyi selametle yönetebilmek için, iktidarı destekleyenlerin motivasyonu kadar, muhaliflerin de demokratik zeminde mücadele arzusunun, değiştirebilme güç ve kapasitesine inancının hassasiyetle korunabilmesi gerekir… Muhalefetin “değiştirebileceğine inandığı” ve “değiştirebilme motivasyonunu koruyabildiği” bir ülke yönetilebilir bir ülkedir…

Politik olarak, yaşam tarzı olarak, gelecek vizyonu olarak bölünmüş, kutuplaşmış, parçalanmış bir ülke her zamankinden daha kırılgan hale gelmiş demektir. Böyle bir toplumu bir vakit daha yönetebilirsiniz fakat geleceğe taşıyamazsınız…

Bu yazı toplam 9813 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar