1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Trajedi 1974’te başlamadı, 1960’lı yılların iki toplumlu çatışmaları acıları daha da arttırdı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Trajedi 1974’te başlamadı, 1960’lı yılların iki toplumlu çatışmaları acıları daha da arttırdı…”

A+A-

Dali’de geçtiğimiz günlerde düzenlenen kayıpları anma töreninde konuşan Petros Suppuris, net barış mesajları verdi ve “Trajedi 1974’te başlamadı, 1960’lı yılların iki toplumlu çatışmaları acıları daha da arttırdı” diye konuştu. Dali’de her yıl düzenlenen kayıpları anma törenleri, diğer pek çok yerden özellikle son iki yıldır farklı biçimde yapılıyor ve barış mesajları içeriyor. İki toplumun barış içinde birlikte yaşamış olduğu en önemli yerlerden biri olan Dali’de geçen yıl “kayıp” yakını Mike Efthimiu konuşmacı olmuş ve her iki toplumun acılarından söz etmişti. Bu yıl da Petros Suppuris, 1974’te on yaşındayken yaşamış olduğu trajediye karşın Dali’deki etkinlikte barış mesajı vererek, her iki toplumdan kayıp yakınlarının acılarının ortak olduğuna dikkati çekti.

Hatırlanacağı gibi Abohor’dan ve Mora’dan bazı Kıbrıslıtürkler, 1974’te Balekitire katliamını gerçekleştirmişler, Suppuris ve Liasi ailesinden kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanları öldürmüşler, Petros Suppuris’i vurarak öldü diye bırakmışlardı… Suppuris, yaralı ama sağ olarak bu katliamdan kurtularak hayatta kalmış ve büyüdüğü zaman da barışı ve iki toplumun dostluğunu savunan bir insan olarak dikkatleri çekmişti… Suppuris, EOKA-B’nin Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında tüm ailesini yitiren ve tıpkı Suppuris gibi barışı savunan Hüseyin Rüstem Akansoy’la sağlam bir dostluk kurmuş ve düzenlenen pek çok etkinlikte birlikte konuşmacı olarak barış mesajları vermişler ve vermeye devam ediyorlar… Suppuris ve Akansoy, Avrupa Parlamentosu tarafından “Avrupa Yurttaşlık Ödülü”yle onurlandırılmışlardı…

 

ANMA TÖRENİNDEKİ KONUŞMA…

Petros Suppuris, Dali’deki anma töreninde yaptığı konuşmada şöyle dedi:

***  Bugün, her iki toplumdan binlerce insanın, hazırlıksız yakalandıkları ve kendi seçmedikleri bir çatışmada hayatlarını yitirdiklerini anma günüdür.

***  Bu trajedi 1974’te başlamadı. 1960’lı yılların iki toplumlu çatışmalarının da kurbanları vardı ve bu, acıları daha da arttırdı…

*** Bir insanın kaybının acısı sınır tanımaz, renk tanımaz, din tanımaz. İster Kıbrıslırum, ister Kıbrıslıtürk olsun, bir annenin, bir babanın, bir çocuğun sevdiği birini kaybetmesiyle yaşadığı acı aynıdır.   Ulusal ya da dini farklılıklarımıza karşın paylaştığımız bu insani deneyim, bizleri birleştirmektedir. Bu acı ortak bir acıdır ve daha iyi bir gelecek inşa etmenin temeli de mutlaka bu ortak acı olmalıdır… 

***  Şunu hatırlamalıyız ki anlaşmazlıklar ve iki toplum arasında anlayış eksikliği, propaganda ve nefret söylemi nereden gelirse gelsin, çocuklarımızın ruhunu zehirlemektedir.

***  Hakikat ve yeniden uzlaşma yolunu seçmek görevimizdir. Çocuklarımıza barış içinde nefret ve önyargıların yükünü taşımayacağı bir gelecek kurmak görevimizdir. Çocuklarımızı gerçekten insancıl bir toplum kurmalarına izin verecek prensiplerle büyütmeliyiz: Sevgiyle, ötekilere saygıyla, acı çekenlere empatiyle ve herkesin iyiliği için barışla, herkes için adaletle, tarihi alçakgönüllükle ele alarak geleceğin zorluklarına hazır olarak…

***  Bu noktada, bu trajedilere yol açan nedenlerle ilgili konuşmak da önemlidir. Toplumlar arasındaki uzlaşmazlıklar ve anlayış eksikliği, propaganda ve nefret söylemi nereden gelirse gelsin, çocuklarımızın ruhlarını zehirlemektedir. Bunlar, çocuklarımızın birlikte barış içerisinde yaşamasına engel olmakta ve ötekilere karşı savaş çığlıkları atmalarını öğretmektedir. Bu, yurdumuzun geleceğine karşı büyük bir suçtur.

***  Nefreti ve anlaşmazlığı körükleyenleri izole etmeliyiz. Kendi çıkarları veya saplantılarının sunağında yurdumuzun geleceğini feda etmeye hazır olan, herhangi bir sağduyuya sahip olmayan, bölünmüşlüğü besleyen o fanatikleri izole etmeliyiz. Eğer onların başa geçmesine izin verirsek, eğer onların yine iki toplumlu sorunlar yaratmasına izin verirsek, bir kez daha memleketimizi mahvedeceklerdir. Toplumlar arasında diyalog, işbirliği ve karşılıklı anlayışı ileri götürmeliyiz.

***  Sevdiklerinin akibeti hakkında hala haber bekleyen, gerçeği ve adaleti arayan kayıp yakınlarının yanında duruyoruz. Acılarını biliyoruz ve onları onore ediyoruz… Tıpkı kalıntıları bulunup kimliklendirilerek sonsuz huzura kavuşmuş olan kayıpları onore ettiğimiz gibi…

***  Onların anısı bir umut ışığıdır ve hepimize güç veriyor. Barış, adalet ve dayanışmanın zafere ulaşacağı bir Kıbrıs yaratmaya söz verelim. Daha iyi bir gelecek için onların anıları bize rehber olsun. Refah ve mutluluğa giden tek yolun barış olduğunu asla unutmayalım. Sevgi ve anlayışın nefret ve anlaşmazlıkları yeneceği bir toplum yaratmak için birlikte çalışalım…

***  Kayıpların aranmasında ve kimliklendirilmesinde dev bir iş yapmakta olan Kayıplar Komitesi’ne en sıcak teşekkürlerimi de sunmak istiyorum. Çalışmaları aracılığıyla kayıpların akibeti hakkında yaşamsal bilgileri açığa çıkaran gazetecilere de teşekkür ediyorum ve elbette kayıp kalıntılarının bulunarak kimliklendirilmesinde cesaret ve insaniyetleriyle bilgi vererek yardım edenlere de çok teşekkürler… Onların çabaları da çok değerlidir ve yaraların iyileşmesine yardım etmektedir.

oncelikli-sayfa-17-petros-suppuris-ve-huseyin-rustem-akansoy-yasadiklari-trajedilere-karsin-barisi-savunan-iki-degerli-insanimiz.jpg

Petros Suppuris ve Hüseyin Rüstem Akansoy, yaşadıkları trajedilere karşın barışı savunan iki değerli insanımız...


Stroncilo Köy Meclisi’nden kayıpları anma etkinliği ve çalışmalarımız için bize Onur Ödülü…

Stroncilo Köy Meclisi, yarın akşam (25 Temmuz 2025 Cuma) saat 19.00’da Yeri’de “Stroncilolu olup savaşta hayatını kaybetmiş olanları ve kayıp edilenleri anmak ve onurlandırmak için” bir etkinlik düzenliyor. Etkinlikte, Stroncilolu kayıpların bulunmasına yaptığımız katkılar nedeniyle bize Stroncilo Köy Meclisi’nin “Onur Ödülü” takdim edilecek.

Etkinlik öncesinde saat 18.00’de Yeri’deki Ayios Haralambos Kilisesi’nde Stroncilolu olup savaşta hayatını kaybetmiş olanları ve kayıpları anmak için bir ayin yapılacak.

Devamında ise saat 19.00’da Yeri’de Ayios İlarionos Sokağı’nda bulunan ve Stroncilolu olup savaşta hayatını kaybetmiş olanlar ve kayıp edilenler anısına yapılan Anıt’ta saygı duruşunun yapılması ve çelenklerin konulması izleyecek. Etkinlikle ilgili Stroncilo Köy Meclisi’nin yayımladığı davetiyede “Etkinlikte kayıp köylülerimizin bulunması için yapmış olduğu katkılardan dolayı araştırmacı gazeteci ve aktivist Sevgül Uludağ’a Stroncilo Köy Meclisi tarafından Onur Ödülü verilmesi” ve “Etkinliğin devamında Park ve Anıt alanında resepsiyon verilecektir” deniliyor.


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR…

“20 Temmuz’un yıldönümünde, Hambu ile Hasan’ın “aşkını” düşünmek…”

Halil Paşa/YENİÇAĞ

20 Temmuzun yaklaşan ve komşunun acıları ve kayıpları üzerinden yaratılacak şovenizm; yine militarizmin, savaşın ve düşmanlığın körükleneceği, savaş kışkırtıcılığının propagandalarına karşı, yüzünü insana, aşka ve sevgiye dönmüş Kıbrıslılardık.

Pazar sabahı, Hambu ile Hasan’ı Baf’ın Androligu köyünde mezarları başında anmak için, barikatın öte yanındaki Avrupa toprağına geçtik.

Hirokitya’da yol üzerindeki lokantada kahve molası verdik. Sketto kahvelerimizden sonra, Temmuz’un kavurucu sıcağında, daha çok bir okul taşıtını andıran konforsuz otobüsümüzde, otobanın asfaltından yükselen alevlerin eşliğinde, Leymosun yönünde bir saat kadar yol aldık. Pissuri’ye giden yolda Rantzo Apt Otel’de kısa bir mola daha verdik. Otantik bahçesi heyecan vericiydi.

Sonra da sarıldık Baf’ın yokuşlarına. Emektar otobüsümüz ağladı, sızladı arada bir durakladı ama sonunda bizi vadilerin, dağların ve bağların seyrinde Androliku’ya taşımayı başardı.

Bilmeyen dostlar için Hambu ile Hasan’ın aşk hikayesini özetleyim. Biraz uzun olacak ya…

 

HASAN İLE HAMBU’NUN AŞK HİKAYESİ…

1940’lı yıllar, Kıbrıs’ta işsizliğin ve yoksulluğun ve de adanın İngiliz Sömürgesi olması nedeniyle İkinci Dünya Savaşının korku yıllarına dahildir. Hasan beş kardeşin en büyüğüdür. İlkokul çağında komşu köyde çalışmak üzere bir Ortodoks ailenin yanına verilir. Birlikte büyüdüğü ailenin kızı Hambu ile birbirlerine aşık olurlar. Ortodoks aile karşı çıkar ve Hasan köyüne, ailesine geri gönderilir. Buna rağmen Hambu Hasan’a kaçar ya da Hasan Hambu’yu kendi köyüne kaçırır. Sömürge yasaları bir Kıbrıslı Ortodoks ile bir Müslümanın evliliğinde bir tarafın dinini ve ismini değiştirmesini şart koşmakta ve bu onur kırıcı hal daha çok kadınlar için geçerli olmaktadır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de bu kural değişmez.

Komşu Ortodoks köylüleri, yoğun olarak Türklerin yaşadığı Androligu’dan bir şekilde Hambu’yu kaçırıp geri alırlar ama Hambu yine Hasan’a kaçar. İki köy arası gerilir. Ortodokslar Başpiskopos Makarios’a giderek Hambu’nun evliliğinin önüne geçmesi ve Müslümanlığa geçmemesi için bir çözüm bulmasını isterler. Aksi halde kan çıkacaktır. Makarios’un onlara cevabı ilginç olur: “Bir Ortodoks Müslüman olmakla, ne Muhammed zengin olur ne de İsa fakir!…”

Öte yandan Hambu ve Hasan, Kıbrıslıları dinlerine ve milliyetlerine göre bölen bu sömürge yasağını tanımayan tek Kıbrıslı çift olur. Ne isimlerini, ne dinlerini değiştirirler. Erkek egemenliğinin ağır bastığı o koşullara bugünden bakınca Hambu’nin yaptığı, kadın hakları açısından elbette cesurca bir davranıştır. Hasan da eşinin bu isteğine karşı çıkmaz.

 

HASAN İLE HAMBU KÖYDE KALAN TEK AİLE…

20 Temmuz 1974 geldiğinde ada ikiye bölünür. Türklerin yaşadığı Androligu BM gözetiminde güneyden kuzeye taşınacağında, Hasan ile Hambu köyde kalan, göç etmeyen tek aile olur.

Hasan yaşamı boyunca çobancılık yapar. Koyunlarına, keçilerine ve doğaya aşıktır o. Eşi Hambu da öyle. Koyunları keçileri sağar, hellim, nor yapar, evi çekip çevirir.

Hambu 2007’nin Kasım’ında kansere yenik düştüğünde, Hasan onun vasiyetine uyar ve mezarını yasak olduğu için Andoligu’daki Türk mezarlığının hemen yanındaki kamu arazisine gömer. Yedi yıl sonra da Hasan ölür. Hasan’ın da vasiyeti: “Beni eşimin yanına gömün ortamızda da bir Kıbrıs bayrağı çekin” şeklindedir.

 

BU ADADA BARIŞ KAZANACAKTIR…

2 ay önce uğradığımız yıkık dökük Türk mezarlığından bir telle ayrılan Hambu ile Hasan’ın mezarlarının ortasında servi ağaçlarının arasındaki Kıbrıs bayrağı yıpranmış ve yırtılmıştı. Bizim gibi “insan olmanın milli ve dini kimlikten önce geldiğini” düşünen ve yıllardır barış içerisinde bir Kıbrıs için mücadele veren Kıbrıslı Elen dostlarımız, özellikle Hasan ile bir dönem arkadaşlık yapıp Hambu’yla yaşamlarını filme alan Panikos’un da hazır bulunduğu anmada, yıpranmış ve yırtılmış Kıbrıs bayrağını yenisiyle değiştirdik. Murat Kanatlı mezarları başında yaptığı konuşmada: “Bu adada barış kazanacaktır” diye bitirdi sözlerini.

Türkiyeli devrimci dostlarım için de yazmış olayım.

Kıbrıs bayrağı uğrunda hiç kimsenin savaşmamış, uğruna kan dökülmemiş, Türk ve Rum liderliğinin dudak büktüğü ama çizimi de bir Kıbrıslı Türk’e mal edilmiş belki de dünyanın en masum bayraklarından birisidir.

Mezarlık sonrası Kıbrıslı Rum dostlarımızla birlikte, hala Androliku’da yaşamakta olan Hasan’ın küçük kız kardeşini de yalnız yaşadığı ve girişinde bir asma ile incir ağacının bulunduğu evinde ziyaret ettik. Onu, Temmuz sıcağına karşı saksılarında renk renk çiçekleri bulunan bir iç avluya açılan kapının önünde bizi bekler bulduk.

 

MERYEM HALA ANDROLİGU’DA…

Adını sorduğumda “Meryem’di” dedi. Onun da eşi Kıbrıslı bir Elendi. Evlendiklerinde adını “Mariya” olarak değiştirmek zorunda kalmış. Sözcüklerin arasında adalı yaşamda kadınlara iki misli acı veren buram-buram Kıbrıs kokan saklı bir tarih vardı sanki…

Beş kardeşin dördüncüsü Meryem; “Her birimiz bir köye dağıldık. Kimimiz Mirtu, kimiz Londra, kimimiz de bir başka diyarda. Bir ben kaldım Androligu’da…” deyiverdi.

Sonra da Temmuz sıcağında otobüsün penceresinden akıp giden Androligu köyünün manzarası. Dağlarda, vadilerde askeri taburlar gibi uzayıp giden, sıra-sıra, diz-dizi yemyeşil bağlar. Aklımda 1970’lerin başında şimdi harabeye dönmüş Efruz apartmanın yanında Baflılar Topluluğunun ödül alan şarkısı:

“Bafın güzel bağları, ah Kıbrısım Kıbrısım…”

(YENİÇAĞ’dan arkadaşımız Murat Kanatlı, Halil Paşa’nın yazısını paylaşırken, şöyle bir not düşmüş: “Hasan ve Hambu için yeniden Androligu'ya gidiyoruz, 26-27 Temmuz'da bölgedeyiz... 2022'deki ziyaret sonrası Halil Paşa’nın yazığını yeniden paylaşalım... Cumartesi yola çıkacağız, bir gece Poli'de kalacağız, Pazar Androligu köy mezarlığı... Yüzümüzü savaşa değil insana yeniden dönüyoruz, inat ve ısrarlı barış kazanacak diyoruz.”)

oncelikli-sayfanin-ustune-saga-sayfa-16-hasan-ile-hambu.jpg

Hasan ile Hambu...

(YENİÇAĞ – Halil PAŞA – 20.7.2022)

Bu yazı toplam 694 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar