Toplumsal cinsiyet: pembeyle mavinin ötesi
‘Kız çocukları pembe sever, oğlan çocukları mavi’ , ‘kadınlar ağlar, erkekler güçlüdür’, ‘erkek adam ağlamaz’, ‘kadından mühendis mi olurmuş?’, ‘baba çalışır anne evde çocuk bakar’…
Yukarıdaki cümlelerden en az birini duymuşsunuzdur. Toplumsal cinsiyet denildiği zaman hala birileri gözlerini deviriyorsa muhtemelen bu cümlelerle büyüyüp onların gerçek olduğuna inandığı içindir. Bu yazıda toplumsal cinsiyetin ne olduğu ne olmadığı ve ne olması gerektiği hakkında konuşacağız.
Toplumsal cinsiyet, bir kişinin biyolojik cinsiyetinden (kadın, erkek ve interseks) farklı olarak toplumun o kişiye yüklediği roller, sorumluluklar ve beklentiler ile ilgilidir. Bir kadın olarak doğduğumuzda ‘narin, şefkatli, çocuk bakmaya programlı’ olmadığı gibi erkek olarak doğduğumuzda da ‘güçlü, ağlamayan, futbol seven, tamir işinden anlayan’ biri olmak zorunda değiliz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre toplumsal cinsiyet ‘bir toplumda kadınların, erkeklerin, kız ve oğlan çocuklarının sosyal olarak inşa edilmiş rolleri’ ifade eder. Aslında kimin ne giyeceği ne okuyacağı ve nasıl davranacağı konusundaki kurallar doğal değil öğrenilmiş davranışlardır.
‘Kadınlar duygusaldır, erkekler mantıklı’ düşüncesi öyle yaygındır ki sanki duygusal olmak bir suçmuş gibi gösterilir. Oysa duygular insan olmanın temelidir. Duyguların cinsiyeti yoktur. Kadınlar da erkekler de aynı temel duyguları yaşar. Ama genelde erkeklerin duygularını göstermekten utanacak şekilde büyütülmeleri onları içe kapanık, depresif hatta öfkeli bireylere dönüştürebilmektedir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki erkeklerin duygularını bastırmaya zorlandığı toplumlarda şiddet oranları artmaktadır.
‘Kadınlar çocuk bakar, erkekler para kazanır’ düşüncesi ise ekonomik eşitsizliğin kökenlerinden bir tanesidir. Kadınların tarih boyunca eve, erkeklerin ise dışarıya ait görülmesi bugün hala iş yerlerinde ücret eşitsizliği, cam tavan sendromu ve iş gücüne katılım oranlarındaki farklar olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İstatistik Kurumu 2023 verilerine göre kadınların iş gücüne katılım oranları %38,3 iken erkeklerde bu oran %61,9’dur. Ve aynı işi yapan kadınlar erkek meslektaşlarından daha az ücret almaktadır. Üstelik istihdam edilen kadınların %90,4’ü ‘hizmetler sektöründe’ çalışmaktadır.
‘Kadınlar narindir, erkekler koruyucu’ düşüncesini duyduğumuzda ilk başta kulağımıza ‘romantik’ gelebilir. ‘Erkekler güçlüdür, kadınlar korunmaya muhtaç’. Bir de dizilerde ağlayan kadınlar ve onları omzunda teselli eden erkek figürleri olunca toplumun zihninde ‘ideal ilişki’ imajını tamamlıyor. Fakat burada tehlikeli bir mesele ortaya çıkıyor ve bu ‘koruyuculuk’ algısı zamanla kontrolcülüğe dönüşebiliyor. ‘Ben seni kıskandığım için kıyafetlerine karışıyorum’, ‘erkek adam korur’, ‘ben sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum’ bahaneleriyle kadına yönelik baskı artıyor. Aşk sahip olmak değil eşit olmaktır. Ve kadınlar korunmaya değil eşit haklara, eşit fırsatlara, eşit temsile sahip olmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısında duyduğumuz en sık cümle ‘toplum böyle biz ne yapabiliriz ki’. Bu cümle aslında belki de farkında olmadan sistemi onaylama şeklimiz oluyor. Oysa toplumu değiştiren kişiler ‘toplum böyle’ diye susanlar değil ‘toplum neden böyle’ diye soranlardır. Unutmayalım ki toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca bir kadın meselesi değildir. Erkekler de bu kalıplardan olumsuz olarak etkileniyor. ‘Erkek adam ağlamaz’ diyerek duygularını bastırmak zorunda kalıyor, bakım emeğine katkı vermediğinde dahi ebeveyn olmakla övülüyor ama bazen ebeveynliği gerçekte hiç yaşayamıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği hepimizin daha özgür, daha sağlıklı, daha insanca yaşayabilmesi için gereklidir.
İnsan dediğimiz varlık çok katmanlı, çok yönlü ve biriciktir. Cinsiyetimiz ne olursa olsun ağlayabilir, gülebilir, aşık olabilir, iyi bir lider ya da iyi bir ebeveyn olabiliriz. Yeter ki toplumun çizdiği kalıpları değil kendi iç sesimizi dinleyebilelim.
Hepimiz farklıyız ve bu farklılık eşitlik içinde değer kazandığında herkesin kendini güvende, özgür ve ait hissettiği bir toplum ortaya çıkar.