1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Teslim ol” dedikleri kim?
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Teslim ol” dedikleri kim?

A+A-

“Teslim ol” dedikleri bir yazar değil aslında…
Hedef aldıkları sadece bir gazeteci değil; bir fikir, bir ses, bir inat, bir halkın direnişi…

Yıllardır uğraşıyorlar gazeteci Şener Levent’le.
Hedef gösterdiler, saldırdılar, tutukladılar, linç etmeye kalktılar, kurşunladılar, yargıladılar.
Vazgeçmiyorlar!

Kıbrıslı Türk gazeteciler, siyasetçiler, muhalifler hep bedel ödedi bu ülkede…
Ama dikkatinizi çekerim: “Fail”, hiçbir dönem “düşman” diye gösterdikleri olmadı.

Nereden, kimden korkacağımızı bilemez olduk.
Tehlikenin gerçekten nereden geleceğini kestiremiyoruz…

***

Türkiye’de ürkütücü bir ortam var.
Ağzını açanı tutukluyorlar.
İktidara tapınmayan belediye başkanlarının neredeyse hepsi hapiste…
Hele hele gazeteciler…
Hukuk ve adalet dibi gördü.
Üstelik artık “niyet” okuyorlar.
Akıl tutulması bu!
İktidarın dili, artık sadece buyurmuyor; yargılıyor, mahkûm ediyor, susturuyor.

Tümüyle soyut suçlamalar, delile dayanmayan çıkarımlar, muğlak teorilerle hapse atılıyor insanlar.

Kıbrıs’ı asıl bu zihniyetten korumamız gerektiğini biliyoruz.
Ama tehlikenin yönünü işaret edemeyecek kadar kuşatıldık, sindirildik, bastırıldık.

Bir yanda ‘makam’, öte yanda ‘maaş’ kaygısıyla susturuldu yığınlar…
Yaranma telaşı körleştirdi bir ülkeyi.

***

Yine de…
Kimi sesli, kimi sessiz direnen insanlar var.
Ne pahasına olursa olsun!

Kendi ülkesinde yargılanıp beraat etmiş bir insanı, başka bir ülkenin mahkemesinde suçlu ilan etmek… Bu yalnızca bir hukuksuzluk değil; bir irade gasbıdır. 
“Sen kendi kaderine hükmedemezsin” demenin en çıplak, en hoyrat biçimidir.
Bu korku bir kişiye yönelmiş gibi görünür; oysa bütün topluma yayılmış bir tehdittir:
“Size ait olan hiçbir şey gerçekten size ait değil.”

“Teslim ol!”

“Siz bize mahkûmsunuz” diyorlardı bir zamanlar…
Şimdi “siz bize tutsaksınız”a dönüştü manzara.

Yakışıklı, süslü, konforlu, ihtişamlı, ihaleli, kadrolu, makamlı bir esaret bu!

Şener Levent’i ya da Ayşemden Akın’ı kendi ülkesinde yargılayan düşünce yapısı,
Ali Kişmir’i hapse atmak ya da YENİDÜZEN’i 5 milyon TL’lik ağır tazminatla kapatmak isteyen zihniyetle ortaktır.

***

İnsan bazen bir kurtarıcı bekler.
Ama asıl soru şudur:
Kimden kurtulmalıyız?

Ve burada işte her şey karışıyor.
Çünkü çoğumuzun içinde hâlâ bir bağ var; hem tarihsel, hem duygusal…
Fakat o bağ çoktan tahakküme dönüşmüşse, hâlâ “bağ” mıdır o?

Çok sade, çok insani bir talep aslında bu toplumun iç sesi:
Saygı!
Ülkemize, irademize, kişiliğimize, dilimize, hafızamıza, kimliğimize saygı…

Ne itaat istiyor çoğunluk, ne de kavga…
Ama ikisinden birine zorluyorlar!
Ya “kayıtsız şartsız boyun eğeceksin…”
Ki bunu yapanlar koltuklarda şimdi…
Ya da kavga edeceksin, köprüleri atacaksın.

Oysa ikisi de olmasa…
Sadece…
Bu ülkenin insanına, iradesine, varlığına saygı duyulsa…

***

“Teslim ol” dedikleri kim?
İşte bunu görmeliyiz.
Bunu anlamalıyız.
Buna karşı birleşmeliyiz.
Bir vesikalık fotoğraftan ibaret değiliz biz…

Bu ülke, sadece kimlik kartlarımızda yazan bir yer adı değil.
Bu ülke, bizim sesimizdir, yüzümüzdür, hikâyemizdir.

Varlığımızı, irademizi, özgürlüğümüzü kimseye teslim etmeyiz!

Bu yazı toplam 2931 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar