1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Tek bir dişi bulunan bir Kıbrıslırum için yakınlarının cenaze töreni talebi, beni çok sarsmıştı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Tek bir dişi bulunan bir Kıbrıslırum için yakınlarının cenaze töreni talebi, beni çok sarsmıştı…”

A+A-

 

Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, “kayıplar” konusunda REPORTER adlı internet haber sitesine geniş bir röportaj vererek çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Biz de bu röportajı, okurlarımız için derleyerek özetle Türkçeleştirmeye çalıştık.

Fotiu’nun REPORTER’den Nataşa Hristoforu ile röportajı özetle şöyle:

 

***  Bir süreden beridir bizim taraf “kayıplar” konusunda bilgi sahibi olanların konuşması için çağrıda bulunuyor. Bunun etkisi nasıl oldu?

Benim gibi Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın “kayıplar” konusunda bilgi verilmesi için yaptığımız çağrılar, gerek Kıbrıs içerisinde, gerekse Kıbrıs dışında herkese yöneliktir. Bu çağrı, sevdiklerinin akibetini öğrenmek için beklemekte olan “kayıp” yakınlarına bir takım yanıtlar verebilmemiz için gerekli bilgileri toplamaya yönelik bir çabadır. Şu bir gerçektir ki sade yurttaşlar düzeyinde, gerek Kıbrıslırumlar, gerekse Kıbrıslıtürkler arasında bu konuda duyarlılık vardı ve gerek bildikleri, gerekse işitmiş oldukları konularla ilgili tanıklıklar yapmışlardır.

Ancak görünen odur ki, bu bilgi kaynakları ne yazık ki tükenmiştir. Aradan geçen uzun zaman nedeniyle bilgilerin çoğu işitilmiş olan bilgilerdir ve o nedenle o kadar da geçerli değildir. İşte bu nedenle acil olarak Türk ordusunun dosyalarının açılmasını talep etmekteyiz çünkü bu dosyalardaki bilgilerin kullanılması, “kayıplar”ın trajedisine son verebilir.

Ne yazık ki çabalarımıza ve çağrılarımıza karşın, işgal kuvvetleri,  Türk ordusunun bu konudaki dosyalarını açmayı reddetmektedirler. Biz ise gerek kendi dosyalarımızdaki bilgileri, gerekse başka kaynaklardan elde ettiğimiz bilgileri, temsilcimiz aracılığıyla Kayıplar Komitesi’ne göndermekteyiz.

 

***  Ek bilgi edinmek maksadıyla başka ne tür adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

Bize göre tüm “kayıp” şahıslarla ilgili konular, kalıntıları bulunup kimliklendirilmiş olsa dahi, hala araştırma konusudur, bunu da sevdiklerinin acı verici biçimde “kayıp” edilmesine ilişkin acılı dönemi kapatmaya çalışan ailelere ek bilgi sağlamak için yapıyoruz. “Kayıp” yakınları ne kadar çok bilgiye sahip olursa, “neden” diye yanıt verilmemiş soruları da azalacaktır. Bilgi toplanmasına ilişkin hem Kıbrıs içerisinde, hem de Kıbrıs dışında çabalarımız devam etmektedir. Her bir “kayıp” şahsın dosyasına yönelik geçerli ve belgelendirilmiş bilgileri sağlamak her zaman önceliğimiz idi ve önceliğimiz olmaya devam ediyor…

 

***  Yeni kazılara yol açacak bilgilerin olmayışı nedeniyle Kayıplar Komitesi’nin finansmanı ve dolayısıyla varlığı tehlikeye girer mi?

Kayıplar Komitesi 1981 yılından beridir faaliyettedir. 2005 yılından bu yana ise kazı ve kimliklendirme  programı başlatılmıştır. Şu ana kadar olan sounuçlardan tatmin olmuyor olsak dahi, Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarını mümkün olan her şekilde destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz ki “kayıplar” trajedisinin insani yönüne bir çözüm getirilebilsin.

Kayıplar Komitesi faaliyetlerinin finansamnı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mali desteğinin yanısıra, Avrupa Birliği ve diğer katkıda bulunan ülkelerden gelmektedir. Şu da bir gerçektir ki, son yıllarda bulunan kalıntıların azalmış olması, kimliklendirme sayısının düşmesi gibi konular, çeşitli çevrelerde Kayıplar Komitesi programının yaşayabilirliğine ilişkin bir takım sorular sorulmasına neden olmaktadır. İşte tam da bu nedenle, hem Kayıplar Komitesi, hem de Kayıplar Komitesi’ne yardımcı olmaya çalışanlar, en nihayet Kayıplar Komitesi programının etkili olması amacıyla ivedilikle eyleme geçmelidir. Bizim taraf bu bağlamda herhangi bir çabayı destekleyecektir.

 

***  Kaç Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk “kayıp” şahsın kalıntıları kimliklendirilmiştir? Kaç “kayıp” daha vardır?

Kıbrıslırum ve Yunan kardeşlerimize bakacak olursak, Kayıplar Komitesi’ne dosyaları sunulmuş olan bu “kayıp” vakaların yüzde 50’den fazlası hala beklemededir (bulunamıştır – s.u.). Bunlar 800’den fazladır. Şuna da işaret etmeliyim ki, Kıbrıslırumlar’ın kimliklendirilmesinde öyle bir takım vakalar vardır ki, bir küçük kemik bulunmuştur mesela ve bu da DNA testleri için kullanıldığı için, aileye defin için verilecek kemik kalmıyor. Bu da Türk makamların gömü yerlerini dağıtıp kemikleri bilinçli olarak taşımalarından kaynaklanan bir çifte suçtur. Ne yazık ki bu trajik konuda, işgal kuvvetlerinden işbirliği ve ilerleme kaydedilememiştir.

Bizim Kıbrıslıtürk “kayıplar”a yönelik politikamız ise tümüyle insani kirterlere dayalıdır ve “kayıp” yakınlarına inandırıcı yanıtlar verebilmek amacını taşımaktadır. Çabalarımız kesintisiz ve yoğundur, o nedenle “kayıp” Kıbrıslıtürk vakalarının çoğunluğu çözüme kavuşturulmuştur denilebilir. İster Kıbrıslırum, ister Kıbrıslıtürk olsun, bir annenin acısı aynıdır…

 

***  Önümüzdeki dönemde planlanan kazılar var mıdır? Pandemi, araştırmaları ne kadar etkilemiştir?

Şu bir gerçektir ki hem bilgi toplama çabalarımız, hem de kazı ve kimliklendirme alanındaki çalışmalar, pandemi tarafından etkilenmiştir. Koşullar iyileştikçe, tüm düzeylerde çabalarımızı arttırarak, kaybettiğimiz zamanı kazanmaya çalışacağız. İşte bu nedenle pek yakında Atina’da Yunanistan ve Kıbrıs’tan “kayıplar” konusunda tüm ilgililerle bir toplantı yapacağız, bu konuda kararlar alıp eyleme geçerek ilerleme kaydetmeyi umarak…

 

***  Geçtiğimiz Haziran ayında işgal altındaki bölgede 30 askeri bölgede araştırma ve kazı yapmak için onay verilmişti – orada durum nedir?

Türkiye’nin bu konudaki ana düşüncesi, askeri bölgelerdeki kazıları sanki hemen işbirliği yapıyormuş izlenimi yaratmak için öyle göstermektir.

Oysa işgal kuvvetleri, kazı izni vermiş olduğu askeri bölgelerde dahi hem kazıların, hem de araştırmaların yürütülmesinde çeşitli sorunlar çıkarmaktdır.

 

***  Toplu mezarlarla ilgili bilgiler var mıdır?

Toplu mezarlarla ilgili kendi çabalarımız sonucu elde etmiş olduğumuz bilgileri, temsilcimiz aracılığıyla Kayıplar Komitesi’ne sunuyoruz. Ancak şuna açıklık getirmek isterim ki bilgi ile bunun konfirme edilmesi arasında büyük bir mesafe vardır – Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de işgal altındaki topraklarda bu konuda bir şey yapabilme olanağı bulunmuyor.

Ve şunu tekrar vurgulamak isterim ki, toplu mezarlarla ilgili bilgiler, Türk askeri arşivlerinde vardır. Bu toplu mezarlar, savaş alanından ölenlerin toplanması ardından Türk ordusu tarafından oluşturulmuşlardı. O nedenle geçmişte Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de kendilerine bir mektup yazarak bu bilgiyi Kayıplar Komitesi’ne vermelerini istemişti. Ne yazık ki, diğer konular gibi bu konuda da işgal kuvvetlerinin tavrı olumsuzdur.

 

***  Baş etmek zorunda kalmış olduğunuz en zor “kayıp” vakası hangisiydi?

“Kayıplar”la ilgili her bir vaka kendine özgü ve özeldir çünkü bunlar “kayıp” yakınlarının sevdiklerini arayışlarına ilişkindir ve her bir “kayıp” vakasının da kendine özgü özellikleri mevcuttur. Her bir “kayıp” vakası duygularla, yoğun duygular ve zor sorunlarla iç içedir.

Benim ele aldığım en zor “kayıp” vakalarından birisi de, bir “kayıp” ailesinin bir cenaze töreni isteğiydi. Bu “kayıp”tan tek bir diş bulunmuştu, o diş de DNA testleri için kullanılmıştı. Çok ciddi manevi, siyasi ve hukuki dilemmalarla karşı karşıya idim bu konuda…

Sonuçta kararımı insani temelde verdim, 1974’ten beridir acı çeken bu ailenin bu trajik dönemi kapatmasına yardımcı olmaya karar vermiştim..

Bu süreç çok zor ve acılı bir süreçtir, yarım yüzyıla yakın bir süredir her gün bu aileler, kendi geleceklerinin belirsizliği içerisinde acı çekmektedirler. Ben “kayıp” yakınlarına her zaman dürüst davrandım ve dürüst davranmaya devam ediyorum. “Kayıp” yakınlarına herkesin insancıl davranması, onlara sahte umutlar verilmemesi gerektiğine, onlara dürüst davranmak gerektiğine inanıyorum. Bu “kayıp” yakınlarından çok özgün insanlık dersleri aldım ve bu yüzden onlara çok teşekkür ediyorum.

 

***  Özgür bölgelerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu konulardaki programları nasıl gidiyor?

Bu program 1999 yılında başlatılmıştı ve bilimsel biçimde ilk kazılar Lakadamya ve St. Konstantin ve Helen mezarlıklarında yapılmıştı. Bu programın amacı, kahramanlarımızın ailelerinin insancıl ihtiyaçlarını karşılamak, onların yaptığı fedakarlıkların devlet ve herkes tarafından onore edilmesi idi.

Bizim kendi çabalarımız ve eylemlerimizle ailelere verebileceğimiz yanıtları verdik ve bunu yapmaya devam ediyoruz. Bu politika çerçevesinde, Makedonidissa Mezarlığı’nda NORATLAS kazılarını yaptık, FAETHON kazılarını yaptık, Konstantin ve Helen Mezarlığı’ndaki, Atalassa hastanesindeki toplu mezarları kazdık ve son olarak 1964 Dillirga kurbanlarının gömü yerlerini kazdık.

Şunu da vurgulamalıyım ki bazı Kıbrıslıtürk ailelerin benim ofisime yapmış olduğu başvurular çerçevesinde, akrabaları için kazılar yürüttük, bunlar Kayıplar Komitesi listelerinde bulunmayan şahıslarla ilgili kazılardı.

İnsancıl çabalarımızı sürdürüyoruz, böylece bizim açımızdan geçmişte yapılmış hatalar ya da eksik bırakılmış şeyler ele alınabilsin şimdi dahi ve bunu da ailelerin ve kahramanlarımızın çıkarı için yapıyoruz.

 

***  400’den fazla Kıbrıslırum ve Yunan’ın bilinen veya bilinmeyen noktalarda işgal bölgelerinde gömülmüş olmalarına ilişkin konularda neler oluyor?

Bu da bir diğer büyük “bilinmeyen” insancıl sorundur. Ben bu ofise geldikten sonra çok sahıda aile, işgal altındaki topraklarda bilinen veya bilinmeyen noktalarda aileleri orada olmaksızın gömülen sevdikleri için kazılar talep ettiler. Bu konuları Kayıplar Komitesi’nin ele almadığını da hatırlatayım size. Benim eylemlerim sonucunda bu konuda araştırmalar yürütülmüş ve Bakanlar Kurulu bu konuyla siyasi ve teknokrat düzeyde ele alma yöntemleri konusunda karar almıştır. Bu çerçevede çabalarımız,  bunca senedir acı çeken bu ailelerin yaralarını iyileştirmek ve belirsizliği gidermek amacı taşımaktadır.

(REPORTER’den Nataşa Hristoforu’nun 16.8.2020 tarihli röportajından derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 


BASINDAN GÜNCEL…

 

“Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Sonra Bölge Ülkelerinde Hesap Verebilirlik, Hakikat ve Adalet…”

Eski Yugoslavya’da çatışmaların bitmesinin üzerinden yirmi, Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin sonlanmasın üzerinden de bir yıl geçti. Bölgede, hesap verebilirlik, hakikat ve adalet hâlâ gerçekten ziyade soyut idealler olarak görülüyor.

BIRN’ın (1) Geçiş Dönemi Adaleti Girişimi şemsiyesi altında 2018 yılı boyunca düzenlenen bir dizi etkinlikte savaş suçları kovuşturmaları ve kayıpların, mağdurların katılımı konularında bölgesel işbirliği, arşivlerin, sanat, medya ve müzelerin geçmişle yüzleşmedeki rolü gibi konular tartışıldı.

Sivil toplumdan katılımcılar, uzmanlar, kurumlar, üniversiteler ve medya, uzlaşmadan ne kadar uzağız, cezasızlık ile nasıl mücadele edebiliriz, kültürlerarası diyalogu arttırmak ve genişletmek üzere daha neler yapabiliriz gibi her şeyi kucaklayan sorulara cevap bulmaya çalıştı.

Her ne kadar savaş suçları bağlamında işbirliğini düzenleyici bir kaç protokol olsa da, Bosna Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Kosova ve Sırbistan’da bulunan ulusal kovuşturma büroları, eski Yugoslavya’nın bölünme sürecindeki vahim ihlallerle ilgili anlamlı bir işbirliği yapmaya angaje olamadılar. Bölgesel işbirliği yıllardır mümkün olan en alt noktada, ortaya çıkarılabilen yeni vakaların sayısında duraklama, hatta bazı ülkelerde ciddi düşüş var. Sadece bir kaç orta ve üst düzey subay hakkında dava açılmış durumda. Ulusal kovuşturmalar hemen her zaman siyasi baskılar, kaynak azlığı ve kurumsal destekten yoksunlukla engellenebiliyor.

1990’lardaki çatışmaların mirasıyla baş etme bağlamında bir diğer önemli engel de mağdurların katılımı ve tazminat. Mahkeme süreçlerinde tanıklık edenlerin çoğu ‘mağdurlar ve tanıklar birimi’nden ancak sınırlı destek alabildi. Genel olarak mağdurların katılımı bölük pörçük oldu; savaştan kurtulanlar, tazminat talepleri dar bir alana sıkışmış pasif gözlemciler olmaktan öteye gidemedi. Mağdurlar genellikle tazminat düzenlemeleri konusunda yeterince bilgilendirilmiyor ve tazminat başvuruları -tabii mevcutsa- uzun, karmaşık, yasal ve bürokratik engellerle dolu süreçlere sahip. Halen eski Yugoslav ülkelerinde adalet sisteminin mağdurlara ihanet ettiği kanısı son derece yaygın.

Bunların yanı sıra işlenen suçlardan kurtulanlar, öldürülen ve kayıp kişilerin aileleri hakikat haklarının yerine getirilmediğini ifade ediyor. Her ne kadar hemen her kayıp kişi, listelenmişse de çatışma sırasında öldürülen kişilerin tek tek isimlerine ulaşmak mümkün değil. Bölgedeki siyasetçiler ve devlet kurumları çatışma tarihlerinde yaşananlar söz konusu olduğunda eşgüdüm ve işbirliği yapmakta mütereddit, buna karşılık kayıp insanlar konusuna yaklaşımları da etnik ve ulusal açılar ile sınırlı kalıyor.

Her ne kadar çatışma sırasındaki insan hakları ihlalleri, ICTY (Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi) ve yerel mahkemeler tarafından büyük ölçüde belgelenmişse de, halkın büyük bir kısmı bunun varlığından tamamen habersiz. Bir başka sorun da eski Yugoslav devletlerindeki arşivlerin kapalı olması. Arşivler açık olduğunda ise kurumlar sınırlı imkânları ile boğuşarak bilgi toplamaya çalışıyor.

Belgeleme ve kaynak imkânlarının mevcudiyetinden bağımsız olarak, savaşın mirası konusunda milliyetçi söylemin son derece yaygın ve baskın olduğu bölge ülkelerinde olgulara dayalı anlatımlar mevcut değil. Savaş suçları söz konusu olduğunda bölgedeki tüm ülkelerin resmi temsilcileri “biz ve onlar” retoriğini kullanmayı sürdürürken, siyasi elitler ve devlet kurumları mahkum edilmiş savaş suçlularını desteklemeyi, hatta terfi ettirmeyi sürdürüyor. Öte yandan resmi söyleme meydan okuyan insan hakları savunucularına saldırılar yöneltiliyor, hatta zaman zaman kovuşturmaya tabii tutuluyorlar.

Milliyetçi söylem hafızalaştırma ve eğitime de sızmış vaziyette. Eski Yugoslavya’nın mirası üzerine kurulan ülkelerdeki hafızalaştırma süreçleri tamamen etnik-temelli; devletler sadece egemen etnik topluluklarına dayanan hafızalaştırma çalışması yapıyor. Ders kitapları da eski Yugoslavya’daki savaşlar söz konusu olduğunda bağımsız ve önyargısız olmaktan uzaklar.

Raporun tam metni için (İngilizce): http://birn.eu.com/wp-content/uploads/2018/12/After-the-ICTY-Report-2018.pdf

(1) BIRN: The Balkan Investigative Reporting Network (Balkan Araştırmacı Gazeteciler Habercilik Ağı) bölgedeki ifade özgürlüğü, insan hakları ve demokratik değerler bağlamını geliştirip ilerletmek üzere çalışan yerel, hükümet-dışı kuruluşlardan oluşan bir işbirliği ağıdır.

(Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi - 29.1.2019)

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1187 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar