Soyuna ihanet eden keklikler!
Geçenlerde yazmıştım; Tatar ve Hristodulidis, Erdoğan’ı çekiştirdiler diye!
Daha doğrusu, Tatar, Erdoğan’ın dedikodusunu yapıyor demiştim!
-*-*-
Neden mi?
Hristodulidis Tatar’a, “yeniden aday mısın?” gibi bir soru sormuş, Tatar da “Adayım galiba ama daha Erdoğan tam kararını vermedi” şeklinde özetlenebilecek bir yanıt vermişti!
-*-*-
Hristodulidis Tatar’a, “neden sormuyorsun?” şeklinde bir soru yöneltmişti; bizim gariban da, “Soramam ki, korkarım” demişti…
-*-*-
Şimdi, Fileleftheros gazetesi de benzer şeyler, yazdı!
Tatar, “kapıları ben açamam, O açar… O’na bir şey soramam, sadece sorarsa yanıt veririm” demişti!
-*-*-
Eşit ve de egemen devletin kahramanı!
-*-*-
Kahraman diyorum, başka bir şey dersem beni yine dava edecek!
Neyse!
Ama papağan bile değil!
-*-*-
Timsah kuyruğu tutucusu diyelim!
Buradan herhalde dava açamaz!
Çünkü tuttu!
Fotoğrafı da var!
KKTC’nin ilk timsah kuyruğu tutup fotoğraf çektiren cumhurbaşkanı!
-*-*-
Yani başka bir şey yapmadı mı?
Özel hayatına giremem elbette ama aynı zamanda KKTC’nin, sosyal medyada çiftleşen köpek fotoğrafı paylaşan ilk lideri!
Helal!
-*-*-
Kendi kendini aşağılamanın ve bundan da ağır zevk almanın eminim tıp biliminde bir adı vardır!
Yapay zekaya soralım!
Sordum!
-*-*-
“Sevgili yapay zeka, kendi kendini aşağılamaktan zevk almanın psikoloji veya psikiyatride bir adı var mı?”
-*-*-
Ve yapay zeka yanıtladı:
1. Mazoşizm
Tanım: Kişinin fiziksel ya da duygusal acıdan, aşağılanmadan veya zorlayıcı durumlardan haz almasıdır.
Türleri:
Cinsel mazoşizm: Cinsel hazla ilişkilidir.
Duygusal/psikolojik mazoşizm: Kişi, aşağılanma, başarısızlık, reddedilme gibi duygusal acılardan tatmin olabilir.
Kökeni: Genellikle çocukluk travmaları, öğrenilmiş çaresizlik veya düşük özsaygı ile ilişkilidir…
-*-*-
Başka ne diyor yapay zeka?
Bakalım:
Psikolojik Arka Plan
Özgüven eksikliği ve aşağılık kompleksi bu davranışların temelinde olabilir.
Öğrenilmiş çaresizlik: Kişi, acı çekmenin kaçınılmaz olduğuna inanır ve bunu içselleştirir.
Travmatik geçmiş: Özellikle çocuklukta yaşanan istismar, ihmal veya cezalandırma-ödüllendirme döngüleri bu eğilimleri tetikleyebilir.
-*-*-
Bu arada TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan raporu ilk kez kamuoyuna duyuran EL-SEN Başkanı Ahmet Tuğcu, “Rapor özetle; Kıbrıs sorunu çözülmeden, Türkiye’den kabloyla elektrik mümkün değil diyor” ifadelerini kullandı.
-*-*-
Yenidüzen’de dün Yazı İşleri Müdürümüz Ertuğrul Senova’nın haberiydi bu…
Gerçek gün gibi ortada!
Kablo ile elektrik işi de yalan!
-*-*-
Ve bu yalanın kamuoyuna duyurulmasını engelleyenler de gayet açık; isimleri ile veriliyor…
AKSA, İçkale ve Elif bilmem ne!
-*-*-
Bunlar, aynı zamanda doğrudan akaryakıt alımının da maydanozlu köfteleri!
-*-*-
Bu arada Erdoğan, Azerbaycan’da bir kez daha çağrı yapmış…
Ama bu kez, “KKTC’yi tanıyın” falan demedi!
Ne dedi?
İlişkilerinizi geliştirin!
-*-*-
Ve Gıynık gazetesi yazdı…
Meğer bizim eşit ve egemen – bağımsız – asil ama sözde devletimizin başbakanı da Türkiye’ye “erken seçim” istemeye gitmiş!
-*-*-
Bağımsız bir devletin başbakanı, başka bir devletin başkan yardımcısından “erken seçim yapmak istiyoruz” diye icazet talep ediyor!
-*-*-
O da O’na demiş ki; “yok erken seçim yapma, kabineyi değiş!”
-*-*-
Neymiş?
Azerbaycan’da bayrağımız dalgalanmış!
Yapma be!
Başka?
Ersin Tatar bizzat oradaymış!
Vay be!
Süper, süper!
-*-*-
Gayet net, gayet dürüst bir teklifim olacak; be arkadaşlar, tamam kara paranızı aklıyorsunuz, ihalelerden milyarlar götürüyorsunuz, elektrikti, hava sahasıydı falan, merhum Sırrı Süreyya Önder’in de dediği gibi “kalın bağırsağınız” olduk!
Yeter!
-*-*-
Referanduma yapın!
Hatay sorusunu sorun!
Vallahi ve de billahi, bir oyum var, “bağlanalım” diyeceğim…
Ama biliyorsunuz, cebimde Kıbrıs Cumhuriyeti ve İngiliz pasaportum yani vatandaşlığım var (Ersin Tatar gibi…)
Bağlandığımız gün, bisiklete bindiğim gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geçeceğim ve oradan sizi izleyeceğim!
Ne kadar büyük, ne kadar kocaman bir devlet olduğunuz ve ne muhteşem bir siyaset güttüğünüz gayet net görülecektir; eminim!
-*-*-
Haaa Ersin abimin fazla bu konulara aklı ermeyebilir; ne olduğunu anlayana kadar, Londra’da kesin muhasebeciliğe geri döner…
Sahi, İngiliz devleti, muhasebecilik lisansını geri vermişti değil mi?
Asil Nadir meselesinden sonra elinden alınmıştı, sonra o mesele kapanınca, iade etmişlerdi!
-*-*-
Peki Ünal abim ne yapacak?
Ünal abim ve tüm diğer elemanları; bir gün kendilerine de bir şekilde sıranın geleceğini sanırım biliyorlardır!
Ne bileyim; Mandirga’ya geri dönüşü mümkün olur mu?
Olur inşallah; konuşuruz Kıbrıs cumhuriyeti makamları ile; çok iyi insandır, çok eski dostumuzdur, kandırıldı, oyuna getirildi falan…
-*-*-
Anladınız sanırım ne demek istediğimi değil mi?
Gidişatı…
-*-*-
Yani sanılmasın ki 24 saat 7 gün Erdoğan ya da Ak Parti yalakalığı yapanlara hiç sıra gelmeyecek!
İşbirlikçiliğin, yağcılığın, topluma ihanetin en özgür hali, “soyuna ihanet eden keklik” kadardır!
-*-*-
Altın bir kafes; bol mama, yeterli su!
Öt kekliğim öt!
Öteki keklikleri etrafına topla!
Sultan Selim de vursun!
Soyuna ihanet eden keklik meselesi…
Daha önce de yazdım…
Bir daha yazalım…
Sonu farklı, iki benzer hikaye…
Keklikle ilgili…
-*-*-
Birinci hikayeye göre; Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdil-i kıyafetle Kuşlar Çarşısı'nı gezer.
-*-*-
Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
-*-*-
Bir ara Yavuz Sultan Selim'in gözü kekliklere ilişir… Bir grup kekliğin kafesinin üzerindeki yazıda "Tane işi satış, fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır.
-*-*-
"Hayırdır" der satıcıya ve sorar: "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?"
-*-*-
Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" der. "Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye de ekler.
-*-*-
Padişah "Satın alıyorum" der ve 500 altın verir.
Parayı verir ve hemen oracıkta kekliğin kafasını koparır.
Adam şaşırıp, ''Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi" diye dövünürken; Padişah gürler: "Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ölümdür."
-*-*-
İkinci hikayeye göre, Sultan Selim, o keliği alır ve çok meraklı olduğu için kendi avında kullanır!
Ötüşünden faydalanır…
-*-*-
Not: 9 Eylül 2021’de, “soyuna ihanet eden keklik” başlığıyla bir yazı yazmıştım… Bugün Pazar, çok vaktiniz varsa, linkini da buraya ekleyeyim… Bir okuyuverin…
Fotoğraf: ERTAÇ CÜNEYT
https://www.yeniduzen.com/soyuna-ihanet-eden-keklik-17910yy.htm