Lefkoşa seçiminde artık geri sayım başladı...
Sayılı günler kaldı.
Ama ilginçtir ne çok bir gerginlik var, ne de ‘seçim havası’...

***

Bu seçimden not ettiğim en ilginç ve ‘korkutucu’ detay şu:
“Sorumluluktan kaçmak...”
Kıbrıs Türk belediyecilik tarihindeki en önemli “yıkım” yaşandı...
Bu “yıkım”ın bir sorumlusu olmalı, değil mi?
Yok !..
Kimse üzerine almıyor...

***

“Sorumluluk”tan anlatmak istediğim “kişisel” bir adres değil.
“Siyasi sorumluluk...”
Çünkü, çok partili sistemde, eğer “siyasi sorumluluk” ortadan kaybolursa, o durumda ne seçimin anlamı kalır, ne de siyasi hareketlerin...

***

Lefkoşa’nın yönetimine talip olan tüm adaylar, iyi isimler...
Kişisel başarı öyküleri, önemli...
Ama öne çıkan dört ismin “siyasi” sorumlulukları da var...
Ulusal Birlik Partisi (UBP) adayı, kendisini partisinden soyutluyor...
“Ben siyasetçi değilim” diyerek, aslında biraz da ‘ambleminden’ utanıyor.
Hem “hükümet”teki yanlışlardan hem de belediyedeki “yıkım”dan tek kelime söz etmiyor...
Partisi de öyle...
İyi de “sorumluluk” kimin üzerinde...

***

Demokrat Parti (DP) açısından da durum farklı değil...
Lefkoşa’daki “yıkım”ın ilk döneminde, başşehir, DP’nin uhdesindeydi...
Ama daha önemlisi, ikinci döneme de “adaysız” giren DP, yine destekledi, Lefkoşa’yı bugünlere getiren ismi...
Tüm bu süreçlerin sorumluluğunu üstlenen, bu süreçle hesaplaşan tek kelime yok!..
Keşke bu iki aday “bağımsız” girselerdi seçime, daha “anlaşılır” olurdu.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) adaylarının farklı bir konumu var...
Lefkoşa’daki “yıkım”da neredeyse hiç siyasi sorumlulukları yok.
Ama...
Propaganda sürecinde, bu iki adayı, yaşanan “yıkım”dan ayıran bir sinerjiyi de yeterince hissedemiyoruz henüz...
Bu durum, her iki adaya da haksızlık.

***

Peki seçmenin sorumluluğu ?!
Onu da 7 Nisan’da göreceğiz birlikte.