Schengen, “iki devletlilik” mi?
Kıbrıs Cumhuriyeti önümüzdeki yıl Schengen ülkesi olacak…
Kıbrıs ve İrlanda, yani AB’nin sadece iki üyesi henüz Schengen kapsamına girmiş değil…
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti, AB üyesi olduktan sonra üç başkan değişti…
Şu anda dördüncü başkanın ilk döneminde, ilk kez Schengen üyeliği gündeme geldi ve kimse, bu konuda net bir şey söyleyemiyor…
-*-*-
Net bir şey derken, ne demek istedik?
Bu konuyu biraz açalım…
-*-*-
En basit anlatımla, Schengen ülkesi olmak, Avrupa'daki bir dizi ülken vatandaşlarının ve diğer ülke vatandaşlarının vizesiz seyahat edebilmelerini sağlayan Schengen Anlaşması'na dahil olması anlamına gelir.
-*-*-
Bu, Schengen Bölgesi içindeki ülkeler arasında sınır kontrollerinin kaldırıldığı ve tek bir ülke gibi seyahat edilebildiği anlamına gelir.
-*-*-
Schengen Bölgesi, Avrupa Birliği (AB) üyesi bazı ülkeler ve Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) üyesi bazı ülkelerin dahil olduğu bir bölgedir. Bu bölge içindeki ülkeler arasında, vatandaşların ve geçerli bir Schengen vizesine sahip kişilerin, pasaport veya kimlik kartı ile serbestçe seyahat etmelerine olanak tanıyan bir anlaşma bulunmaktadır.
-*-*-
Schengen üyesi ülkelerin avantajları nelerdir?
Sınır kontrolü çok azalır…
Schengen ülkeleri arasında seyahat edenler, sınır kontrol noktalarında daha az veya hiç kontrol edilmezler…
Vatandaşlar ve vize sahipleri, Schengen Bölgesi içinde diledikleri gibi dolaşabilirler.
Ticaret, turizm ve diğer ekonomik faaliyetler için daha kolay bir ortam sağlanır.
-*-*-
Ancak tekrar edelim, Kıbrıs Cumhuriyeti ve İrlanda Schengen Bölgesi'ne dahil değildir.
Çünkü her iki ülkenin de “Kuzey” coğrafyaları ile “sınır” sıkıntısı bulunmaktadır!
-*-*-
Kıbrıs eğer Schengen üyesi olursa, örneğin Cyprus Mail gazetesindeki bir haber yoruma göre, “… adadaki fiili bölünme daha da pekişir…”.
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti, Yeşil Hat dediğimiz ve Türk tarafının “sınır” olarak kabul ettiği hattı ya da çizgiyi, asla “sınır” olarak kabul etmez…
Ancak Schengen üyeliği, Yeşil Hat’ı “ateşkes hattı” olmanın ötesine taşıyabilir…
-*-*-
Kısacası, Schengen Üyeliği, “Egemen eşit KKTC veya ayrı devlet iddiasında olanlar için” pozitif bir gelişme olabilir…
Bundan önceki üç başkan (Papadopulos, Hristofyas ve Anastasiadis) bu yüzden mi bu konuya hiç el atmadılar?
Ve şu andaki başkan (Hristodulidis) büyük bir değişime imza mı atacak?
-*-*-
Bilmiyorum!
Ama anladığım kadarıyla kimse bilmiyor!
-*-*-
Schengen’e giriş demek, Yeşil Hat üzerindeki geçiş noktalarını Avrupa Birliği sınırı gibi gösterebilir ve Cyprus Mail’e göre bu durum, söz konusu geçişlerin sınır olarak dolaylı biçimde tanınmasına yol açabilir…
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Konsolosluk İşleri ve Schengen Direktörlüğü'nün başında, ülkenin First Lady'si olan Philippa Karsera-Christodoulides oturuyor…
-*-*-
Cyprus Mail’deki haberden anladığıma gerek First Lady, gerekse hükümet üyeleri, bu konuda “net” değil!
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları için, yani Kıbrıs Cumhuriyeti Kimliği ve Pasaportu olanlar için, Schengen meselesi pratikte hiçbir sıkıntı yaratmayacaktır…
-*-*-
Ancak, şu anda, aslında bir çeşit “iyi niyet” göstergesi olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin müsamaha göstermesi sonucunda, “tamam be gardaş, siz da buyurun geçin” denilen kişiler bulunmaktadır…
-*-*-
Örneğin anne veya babası “Kıbrıs Vatandaşı” olmayıp, kimlik ve pasaport alamayan yani vatandaş yapılmayanlar da “müsamaha” kapsamında sınırdan ya da geçiş noktalarından geçebilmektedir…
-*-*-
Schengen ile birlikte, bu “müsamaha”nın ortadan kalkma ihtimali söz konusudur…
-*-*-
Peki ne olacak?
Oturup bu konuyu birilerinin konuşması gerekecek!
Peki kim oturacak?
Kimin umurunda?
Ersin Tatar mı?
-*-*-
O, Türkiye’den izinsiz işemeye bile gidemez!
-*-*-
Haaa sadece Schengen meselesi değil, mülkiyet konusunda da kriz söz konusu…
Evet, birileri bu konulara el atmak zorundadır…
Değilse ve örneğin “geçiş noktaları” artık “sınır” olacaksa, çok bariz ve çok açık olmayan, ama son derece ciddi sıkıntılar, karmaşık belirsizlikler bizi bekliyor demektir…
Gelecek karanlık!
Daha önce de yazmıştık!
Erdoğan, sadece kendi ülkesine değil, KKTC’ye de “korku” salmış durumda!
-*-*-
Ersin Tatar’ın, “ben O’na soru soramam, ancak soru sorarsa yanıt verebilirim” sözü bu korkuyu ispat açısından yeterli…
-*-*-
Hatırlayacaksınız, BM’de “KKTC’yi tanıyın” diye konuşma yapmıştı…
Şimdi Azerbaycan’daki Türkler toplantısında, “KKTC ile ilişkileri geliştirin” dedi…
Yani Erdoğan’ın Kıbrıs siyasetinde, Tatargiller adına bir “yükselme” yok, tam tersine “gerileme” var ama hem Tatar hem de Ünal Üstel, gazetelerimizin baş sayfalarından, Erdoğan’a “teşekkür” yağdırıyor!
-*-*-
Türkiye’de ekonomik yaşam berbat…
OECD’nin son açıkladığı rapora göre, en yakın rakibine yüzde 30, OECD üyesi ülkelerin ortalamasına ise yüzde 31 fark atan Türkiye, yüzde 35.5 enflasyon oranıyla Dünya Lideri!
-*-*-
Demokrasi, gerçekten sıkıntılı…
Muhalif belediye başkanları, tek tek alınıyor…
Bunu eleştiren gazeteciler de alınıyor…
-*-*-
Medya, var olan felaketi de kesinlikle gizliyor…
-*-*-
Ve bu gidişat, tabii ki KKTC’yi de gerek ekonomik gerek müzakereler açısından “negatif” yönde etkilerken; geleceğimiz açısından da “karanlık” bir pozisyona sokuyor…
-*-*-
Neyse ki, külliyemiz var ve ondan da önemlisi, külliyenin dört minareli camisi de yakında bitecek…
Dua edip her şeyi halledeceyik!
-*-*-
Ne mi yapmalıyız?
Katledilişinin 29’uncu yılında saygıyla andığımız Yenidüzen yazarı Kutlu Adalı, son köşe yazısında ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı…
Ne demişti?
“… “Anavatan- Yavruvatan” politikasından vazgeçmeliyiz. Bu politikanın ruhunda acındırma vardır, acizlik vardır, sızlanma vardır, dilenme vardır, tembellik vardır, kolaycılık vardır, hazırlopçuluk vardır. Ananın memesindeki sütü, emme basma, tulumba gibi emerek sömürme vardır, muhtaçlık vardır, boyun eğme vardır, şamar vardır, tokat vardır, tekme vardır, baskı vardır, sopa vardır, ama kişilik, kimlik, gurur, onur yoktur.”
-*-*-
Adalı’nın öldürülmesinden bu yana, neredeyse 30 yıl geçti…
O’nun belirledikleri azalmadı, tam aksine çoğaldı…
Unutmadık, unutmayacağız, susmadık, susmayacağız…
Kutlu Adalı
1935 - 1996