1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Şarkılara tutsak yürek
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Şarkılara tutsak yürek

A+A-

   Yıllardan 1984, Sezen Aksu’nun yeni albümü “Sen Ağlama” piyasaya çıktığı zaman. İşte o plak dönüyordu plak çaların üstünde.

   İnsan 40 sene öncesinin duygularını bugün nasıl aynı sıcaklıkta hissedebiliyor sorusunu, gevşemeye başladığı koltuğunda kendi yüreğinde hissetti. “Sen ağlama dayanamam, ağlama göz bebeğim sana kıyamam” diyordu Sezen Aksu.

   Şarabından bir yudum aldı, ağızında tuttu ve yutkundu. Üzümün kekremsi tadı genzine hoş bir yakma bahşederken, insan  şarkılara tutsaktır diye geçirdi aklından, tekrar bir yudum daha şarabından alarak.

   Her şarkı bir anıyı belki de bir acıyı tetikliyordu.

   Hani acıklı ağlamaklı şarkılardan insan nasıl zevk alır diye düşünmüştü yıllar öncesinde. Ondan dolayı arabesk denen müziğe top yekün karşı çıkmıştı zamanında. Şimdilerde olgunlaştı hatta mesleği icabı müziğe daha sosyolojik açıdan bakmaya başlamıştı. Anladı ki aslında arabesk ya da acı dolu şarkıları insanın beğenmesi, içselleştirmesi, kadercilikten öte kendi acılarının bir tercümanı olarak hayat bulmasının bir aracıydı.

   Şarkılar insanı eğlendirmek, güzel saatler geçirtmek için yapılmak adına kimilerince kollar sıvanmış olsa da, kimilerince acıların, yürekteki burukluğun ve dile getirilemeyenlerin tercümanıydı. Bundan dolayı ister arasbesk olsun isterse pop sanatçısı, yüreğe hitap ediyor ve yürekteki acının tercümanıysa, onu kabul etmek, yüreğine yerleştirmek kaçınılmazdı aslında. Çünkü, dile gelemeyen yürek, şarkılarla dile getiriliyordu.

   Çakır keyif bir haldeydi.

   Yok öyle kendini bilmezden değil, sadece yüreğindeki sıkıntıyı rahatlatmanın peşindeydi aslında. Anlık, saatlik de olsa bir an  gündelik sıkıntılardan, sorunlardan, düzeysizliklerden, kurtulmaktı isteği. Alkolün derinliğinde belki de bir kandırıştı kendisini.

   Anlık, saatlik mutluymuş huzurluymuş gibi hissetmek. Evet sadece hissetmek. Yoksa gerçeği bu mu diye düşünse –ki o an düşünmüyor, düşünmek istemiyor- pek de öyle değildi.

   Her zaman aklında bir matkap gibi döner dururdu, anlık  mutluluk mu, anlık mutsuzluk mu daha çok yaşadıkları diye. Bu ikilem, yaşamsal başlıklardı zihninde. Belki de tıpkı kendisi gibi anlık mutluluklar yaşayan insanlar çoğunluktaydı, kim bilir. Eğleniyoruz mutluyuz havalarında, eller havaya.

   Sezen Aksu bu kez “Geri dön” dese de geriye dönmek çok zordu işte. Halbuki “geri dön” dediği şey sanki onun için daha mutluluk huzur ve eğlenceliydi.

   Ama hayat akıyor işte, geriye doğru değil, ileriye doğru akmaktaydı. Bunun farkındaydı. Farkında olmayan yok ki zaten.

   Kadehinden bir yudum daha aldı, küçücük tabağına doğradığı tuzlu peynirle şendlendirmeye çalıştı ağız tadını.

   Şakakları zonkluyordu. Halbuki birkaç saatlik bir huzur yaratmanın, yaşamanın peşindeydi. Fazlası değil. Ondan sonrası anlık, günlük standart alışılmış işler artık. Kendi istenci dışında yapmak zorunda kaldıkları, yapması gerekenler.

   Bir ikilem yaşıyordu kendi içinde sürekli. Şu cümle hep kafasının içinde döner dururdu: Yapmak istedikleri ile yapmak zorunda kaldıkları.

   Yok hayır, yapmak istediklerini yapmaktan kaçmak değildi istenci. Onlar göreviydi bu dünya düzeninde. Gocunmuyordu da hani. Ama bir de kendi vardı. Kendi istekleri, hayal ettikleri.     

   Tıpkı herkes gibi.

   Kendi içinde kendisinin var olduğu bir “iç”.

Bu yazı toplam 1166 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar