1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. SANATIN İYİLEŞTİRME GÜCÜ
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

SANATIN İYİLEŞTİRME GÜCÜ

A+A-

Gün yeniden ve yeniden doğuyor ve gün doğmadan neler doğuyor. Kışın sonu bahara çıkıyor. Kaç güne şahit olmuş, kaç kış, kaç bahar yaşamışsa o denli yorgun ama insan. Yaşanan hiçbir gün benzemiyor oysa diğerine, hiçbir bahar bir önceki baharın aynı değil. Tekrar eden her şey bir motifin çeşitlemeleri gibi aslında.

Bazı anlar var, size de olur mu bilmem. Bir dalgınlığa doğru sürüklenip küçük bir mola veriyorum zamanın akışkanlığı içinde. Bir varoluş algısı anı gibi bu. İçinde bulunduğum anı ve mekânı bir vurguyla düşünmeye başlıyorum. İşte buradayım, evrenin bir noktasındaki dünyada insanlar içinden bir insancık. Uzun bir hikayem var başkalarının çok azını bildiği. Başkalarının hiç bilmediği anların sahibiyim. İçim ürperiyor birden. Hayatımın filmi sinemadan çıkılan anın buruk duygusunu veriyor yalnızca bana. Onu seyreden başkalarını düşünüyorum biraz da. Aynı filmi görmüş olabilir miyiz gerçekten?

Bazen derin bir şefkat özlemiyle doluyor içim ama başkalarına dair bir inançsızlık kesiyor bunun önünü. Sadece çocuklarda bulunan bir masumiyet belki de aradığım, ya da adanmış bir anne sevgisi. Çok uzun sürmüyor elbette bu. Hayat türlü gailesi ile görev başına davet ediyor beni. Maskesizken ne çok yaralandığımı, zehirlendiğimi düşünüyorum ve hep maskesiz olduğumu inatla.

Zaman algısı ve zamanın göreceliği üzerine düşünüyorum. Bazılarıyla aynı çağda yaşamıyor oluşumuz üzerine. İnsanın insanın canını acıtması üzerine kurgulanmış bir dünyada yaşıyor oluşumuz üzerine. Bu dünyadaki bilumum çeşit hayatlar üzerine düşünüyorum. Bunlar arasından payıma düşen üstüne. Canımı acıtanlar, canlarını acıttıklarım üzerine.

Derin düşüncelere dalıp önlerindeki çukuru görmeyip içine düşüveren filozoflar aklıma geliyor sonra. Benden beklenenler, sorumluluklar, sürdürülmesi gerekenler ve benzeri şeyler başlarını uzatıveriyor birden.

En korkuncu çağrışımların korku tüneli. Her kelime, her imge geçmişte beni kıran bir anıyı çağrıştırabiliyor. Dehşetle tanık oluyorum buna. Akşama kadar her gördüğüm nesne, her işittiğim kelime ile bu keder çağrışımı oyununu oynamam mümkün.

Bazı insanlar dünyanın sırrını çözmüş gibi güle oynaya yaşamaya devam ediyorlar, bu gerçek olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum.

Üstümü silenleri, üstlerini sildiklerimi düşünüyorum. Hayatta kalmak, devam edebilmek için gerekli olmuş hep bu. Bazı insanları öldürmüş ve bir yerlere gömmüşüm içimde. Arada hayaletleri çıkıyor karşıma, ya da bir nesne bir haber, bir ses, bir dokunuş anımsatıyor birden onları. Bir “Ah!” a dönüşüyor birden bu. Sadece “Ah!” nidası anlatabiliyor içimden geçeni.

İnsan olmak nasıl da zorlu bir deneyim. İç sesinin monoloğu seni öylesine yoruyor ki konuşabileceğin birini arıyorsun. Dil öyle formüle edilmiş zaten. Kendi kendiyle dertleşirken bile hep hayali biriyle konuşuyor insan. İkinci tekil şahıs anlatısı bazen insanın kendini bile bir öteki yapıp konuşması kendiyle. Dil bir başkasıyla iletişim kurmak için icat edilmiş bir şey çünkü.  “Ben bir başkasıdır” diyen Arthur Rimbaud’yu hatırlarsak.

Bazen yanılıyor insan, bir sevgili bu sesi duyabilir sanıyor. Ya da ben bir sevgilinin içindeki sesi duyabilirim hatta duyuyorum yanılgısını yaşayabilir. Bir yere kadar. Bir insanın bir insanı anlaması “olmayacak şey” belki de.

Sonuçta edebiyata açılıyor kapı. Şiirin kapıları insanın derinlerine ilerleyen tünele açılıyor. Kalp kırıklıklarının kardeşliğine, sırların mitolojisine açılıyor. Söylenemeyen, söylenmez olan sözcüklerin sınırsız kombinasyonları sayesinde, imgenin geniş pencerelerinde, uzun yolculuklarında dile gelebiliyor.

Bir küçük heykelcik konuşabiliyor bize, bir renk aynı içimize benziyor. Bir başkasının hayali bir sırra bir gizeme yaklaştırıyor bizi.

Böylesine yaralı bir dünyayı, böylesine çaresiz bir insanlığı sanat sarıp sarmalayabiliyor yalnızca.

Çocuklara gençlere sanatla iletişim kurmayı öğretelim derim. Askere gideceklerine sanata gitsinler. Asker kamplarında şiddetin değişmezliğini, kutsallıkları, devletin gücünü tanıyacaklarına sanat kamplarında insanlığı tanısınlar.

Bu söylediklerime burun kıvıranlar başka bir dünyanın mümkün olduğunu görebilir o zaman.

Bu yazı toplam 1262 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar