1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Şair nereyi temsil eder?
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Şair nereyi temsil eder?

A+A-

Milliyetçiliği yıkıcı ve faşizme komşu bir ideoloji olarak gören arkadaşım ülkenin milli takımı maçı kazandığında neden bu kadar sevinç ve gururla dolduğunu sorguluyordu. “Çok basit. Onlar mahallenin çocukları, yüzlerini, adlarını filan biliyorsun” dedim.

Aidiyet ilişkilerinde sorgulanması gereken o kimliklerle kurulan sevgi bağından çok onları başkalarından üstün, rekabet ve düşmanlık içinde görmek bana kalırsa. Seninle aynı dili, aynı ülkeyi, aynı kamusal alan ve kolektif belleği, aynı coğrafya kaderini paylaşan insanlarla kuşkusuz ki daha özel bir bağa sahipsin. Referansları ve esprileri anlarsın öncelikle; ortak hatıralar, acılar ve sevinçler yaşamışsındır ve şu an aynı kamusal alanda benzer gündemlerle meşgulsündür. Sorun bunun etnik bir temel üzerinde, kutsallıklar ve tapınılası sembollerle yüceltilmesinde. Başkalarını ötekileştiren bunu en küçük birimde kendi yakınındakilere de yapar. Ünlü Arap deyişindeki gibi: “Kardeşime karşı ben; Kardeşim ve ben kuzenimize karşı, Kardeşim, ben ve kuzenim tüm dünyaya karşı” Küçük ötekilerle büyük ötekilere karşı kurduğumuz koalisyonlar…

Her kimlik grubunun kendince bir mağduriyet hikayesi var. Özellikte azınlıkta olanların. Bu mağduriyete bir haklılık ve üstünlük anlatısı da eşlik eder genelde. Şanlı bir geçmişin izleri sürülür. Çocukken bir haksızlığa uğrayıp ağlarken geçmişte uğradığım bütün haksızlıklar, hayatın bütün mutsuzluk odakları aklımdan geçer bir süre sonra neden ağlamaya başladığımı filan unutup genel bir keder adına ağlamaya devam ederdim. Kimlik gruplarının mağduriyet anlatılarında kökeni unutulmuş keder işaretleri mevcuttur.

Bir yurda aidiyet daha masum görünse de ulus devletlerin sınırları içindeki yurtlar da başka bir problem. İnsanın anayurdu çocukluğudur daha çok da. Çocukluk anılarının mekanlarıdır. Kimliğine renk katan oralardır çünkü. Çocukluk köyü, çocukluk şehri önemlidir bu yüzden. Bu şehir belki başka bir ülkededir ve sana kendini hep dışarıdan biri olarak hissettirmişlerdir. Bir başka yere de yurt diyesin yoksa, o ülkedekiler de seni tam kendilerinden saymıyorlarsa bir yersizyurtsuz olmaya mahkûm olmuşsundur dünyada. Durum çok katmanlı ve karmaşık aslında. Bu yüzden bir yere kök salmayan yüzergezer kimliklerle dolu dünya. Bunda da bir özgürlük duygusu var sanki.

Peki şair kimi temsil eder? Bazı festivaller şairlerin fotoğraflarının yanına ulusal bayraklar koymaya, onları bir bağ taşıdıkları ülkelerle tanımlamaya meraklı. Bu uluslararası temsiliyet hali, bir medar-ı iftiharlık durumu gibi görülebiliyor. Pek çok şair, şiirin resmi temsiliyeti mevzusunda sorunlu oysa. Ülkelerinin resmi politikalarına karşılar çünkü. Ülkelerindeki rejimlere karşı çıkan ve bu yüzden çileler çeken pek çok şair var.

“Biz şairler başka milletiz” demek de sorunu çözmüyor. Şiirimiz kendi ülkesinin, onun acılarının ezgisini yakmaya devam ediyor çünkü. Bir dilin ve o dilin edebiyatının içinde konum buluyoruz kendimize. Bu dilin içinde azınlıkta bir etnik aidiyet olarak görülsek de.

Sorun epey karmaşık. Çoklu kimliklere sahibiz her birimiz. Birbiriyle kesişen kadar birbiriyle zıtlaşan kategorilerin her birinde de yer bulabiliyoruz.

Mesele şu ki her aidiyette bir yuva hissi ve kendini güvenli bir teslim ediş aranıyor. Bir kimlik grubu seni sahiplenince sen de kendi yalnızlığına bir sığınak bulmuş gibi oluyorsun. Sana atfettikleri özellikler gerçekçi olmasa bile böyle bu.

Benim için Akdeniz’de bir ada var örneğin. Çocukluğumda evim bildiğim, ezbere çizmeye çalıştığım bir harita. Onun kaderi kişisel kaderim de olmuş. Orası çocukluk evim ve hikayesine dahil edildiğim yer. Aidiyetimde bir gönüllülük var oraya. Seviyorum işte. Hepsi bu!

Bu yazı toplam 1058 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar