Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

"Şahin"

A+A-

Tarih 17 Mart 1996.
Yenidüzen “St. Barnabas'ta Giz Perdesi” başlığı ile yayınlandı.
Manşetten şu soru yöneltiliyordu:
"Ordu"yu anımsatan modern silahlı 15 kişi nasıl elini kolunu sallayarak müzeye girip-çıktı?

“Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı”na ait araçların baskında kullanılması sorgulandı.
O sorular yanıtsız kaldı.

*  *  *

23 Mart'ta Kutlu Adalı makalesini şöyle noktalıyordu:
“Başbakan'a düşen görev şu olmalıydı; devleti, hükümeti, yasaları hiçe sayarak girişilen bu operasyonu protesto etmek için ertesi gün uçağa atlamalı, TC Başbakanı'nı, Genelkurmay Başkanı'nı, gerekirse Cumhurbaşkanı'nı görmeliydi. Onlara böyle bir devletçilik, böyle bir hükümetçilik olmaz demeliydi."

*  *  *

Kutlu Adalı o meşhur “Sopa ve Sıpa” yazısını 4 Temmuz’da yazdı.
“Anavatan-Yavruvatan politikası, gelen Türk giden Türk, ölen Türk, öldüren Türk politikasını doğurmuştur. Bu politikanın altında ezilen halk sesini çıkaramaz, özgürlüğünü, bağımsızlığını, kimliğini, kişiliğini göremez.”
6 Temmuz 1996’da evinin önünde katledildi.

*  *  *

Polis, cinayetle ilgili soruşturmasını 4 Mart 1998’de tamamladı.
Soruşturmadan sorumlu polis müfettiş yardımcısı Ahmet Soyalan, sonuç cümlelerinde, “cinayetin faillerini tespit etmenin mümkün olmadığını ve bu nedenle soruşturmada olumlu bir sonuca ulaşamadığını” belirtti.
Soyalan o gece cinayet mahalline giden polislerden biri değildi.
Cinayet mahalline ilk giden polis müfettişinin ifadesi de dosyada yoktu.
Cinayete gerekçe St. Barnabas Manastırı baskını hakkında yazılanlar ve Sivil Savunma Teşkilat Başkanı'nın tehdit iddiaları olsa da Komutan Galip Mendi'nin ifadesinin alınmasına gerek duyulmadı.

*  *  *

Adalı'yı öldürmek için kullanılan silah teşhis edilemedi.
“Boş kovanlar” Türkiye arşivlerinde saklandı.
Avrupa mahkemesi tutanaklarında Kıbrıs’ta olmayan “UZİ” marka silahtan söz edildi.
Cinayetin “tetikçisi” olarak Kıbrıslı bir hırdavatçı ya da istihbarat görevlisinin ismi ortaya atıldı.
O dönemin Polis Şefi Yardımcısı, cinayet gecesinde adı geçen kişiyle yemekte olduğunu söyledi.
Söyledi söylemesine de ifadesi alınmadı.
Tıpkı cinayet gecesi Kutlu Adalı’nın evinden ve terasından parmak izi alınmadığı gibi…
Cinayet mahallinden kaçarken görüldüğü söylenen ‘Şahin’ marka aracın da peşine düşmedi polis!
Avrupa Mahkemesi’ne yapılan savunmada ülkede 47.640 "Şahin" olduğu söylendi. 

*  *  *

Kutlu Adalı Cinayeti'ne yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne cinayetten bir yıl sonra yapılan başvuru, 1 Kasım 1998'de kabul edildi. Duruşmalar 8 Ekim 2002'de Strazburg’da ayrıca 23 ve 24 Haziran 2003'te Lefkoşa'da yer aldı.
Karar 31 Mart 2005 Strazburg’da açıklandı, Türkiye mahkum edildi.
 

*  *  *

Avrupa Mahkeme tutanaklarında yer alan ifadelerden biri de şu oldu:
“Ulusal Düşünce Derneği mensubu Erhan Arıklı, Yenidüzen Gazetesi'ne Kutlu Adalı'yı tehdit eden bir yazı göndermiştir. Arıklı'nın aynı zamanda UBP yanlısı Birlik Gazetesi'nde sol kanattan kişilerin belediye yetkilileri tarafından başıboş köpekler gibi vurulmaları gerektiğine yönelik ‘Kırmızı Hastalık’ başlıklı bir makalesi bulunmaktadır.”
Erhan Arıklı tüm bu iddiaları reddetti.

*  *  *

Polisin "ifadesine gerek duymadığı" dönemin Sivil Savunma Komutanı Galip Mendi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne tanık olarak konuştu.
KKTC yeni kurulan bir devlet olduğu için Sivil Savunma Teşkilatı başkanlarının Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından atandığını anlattı.
Sivil Savunma'nın "gizli bir teşkilat" ya da "istihbarat örgütü" olmadığını söyledi.
“Tanık” Galip Mendi, Aziz Barnabas baskınını ilk kez Avrupa Mahkemesi'nde kabul etti.
“PKK'ya karşı operasyondu” dedi.
Sivil Savunma Teşkilatı'nın Türk ordusuna beyaz Toros marka sivil bir araba tahsis etmek dışında operasyonla ilgisi olmadığını iddia etti.


*  *  *


“KKTC Hükümeti”, Avrupa Mahkemesi’ne Ekim 2002 yani cinayetten yaklaşık altı yıl yedi ay sonraya ait tanık ifadeleri ve raporları içeren ek bir soruşturma dosyası sundu.
“Kilit tanıklar”la ilgili soruşturma Strazburg'daki iki duruşmadan sonra yapıldı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kutlu Adalı Cinayeti’nde “etkili ve yeterli soruşturma” yapılmadığı için Türkiye’yi mahkum etti.
Cinayete dair zihniyet “meşhur”, infazı yapanlar ise hep “meçhul” kaldı.
Kıbrıs’ı “kirli elleri”ni yıkamak için kullananların geride bıraktığı çirkef hayatlarımızdan aktı, gitti.

*  *  *

Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 tarihinde, saat 23.30 sıralarında, Ardıç ve Akasya sokağın kesişme noktasında katledildi.
Mavi gömleği, bir çift terliği ve gözlüğü kaldı geride.
Bir de...
Kıbrıs sevgisi ve bağımsızlık mücadelesi…
“Şahin”lerin bugünkü sayısı henüz tespit edilemedi.
 

ad-001.jpg

 

 

Bu yazı toplam 3362 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar