1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Sağlıklı bir gelecek mi, faşist propaganda mı?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Sağlıklı bir gelecek mi, faşist propaganda mı?

A+A-

Her ülkede, televizyon programları, sinema filmleri için “içerik değerlendirme sistemi” vardır…
Genel izleyici, 7 yaş ve üzeri, 13 yaş ve üzeri, 18 yaş ve üzeri gibi “ifadelere” eminim rastlamışsınızdır…

-*-*-

Peki buna neden gerek duyulur?
Tabii ki belirtilen yaş gruplarının sağlıklarını korumak maksadıyla…
Genellikle “ruh sağlığı”…

-*-*-

Şiddet veya korku; cinsellik veya çıplaklık; her türlü olumsuz örnek olabilecek unsurları içeren “bu sistem”e, sağlıklı nesiller yetiştirmek isteyen her “sağlıklı devlet” büyük önem verir.

-*-*-

Daha önce defalarca yazdım ama bir kez daha yazayım…
Bir zamanlar, Cengiz Topel Anıtı’nda, şehit pilotun işkence görmüş halinin fotoğrafı asılıydı… 
Belki 15 yıldan daha uzun süre oldu; o fotoğrafı gördüğümden beri anıta sadece “iş” maksatlı gittim, fotoğraflara da bakmadım…
Ama o günlerde gittiğimde, çok küçük yaşta olan iki çocuğum da o fotoğraftan çok etkilenmişti…

-*-*-

Oturup bu konuda bir yazı yazmıştım…
“Bu tür fotoğrafları çocukların görmemesi gerekir” diye…
Ne Rumculuğum, ne hainliğim kalmıştı!

-*-*-

Beni hain ve Rumcu diye suçlayanlardan biri, eski bir “önemli şahsiyet”ti…
Bakan, müdür, başkan gibi sıfatları olan bir kardeşimiz…
“Rumculuk, hainlik” edebiyatını döktüren bu kişinin ne ilginçtir, babası Rum’du!
Yazısını okudum, ziyaretine gittim, elini öptüm!
“Efendim, bu yazdıklarınız nedir, sizden beklemezdim, sizi ilerici, aydın, demokrat biri olarak kabul ettiğim için yanınıza geldim” gibi bir şeyler söylemiştim!
“Boş ver Serhat bey oğlum, bir şekilde sana cevap vermek zorundayız” demişti!

-*-*-

Bana, “hain, Rumcu” diyenlerden bir diğeri ise “eski bir komünistti”…
“Sapına kadar Türk milliyetçisiyiz”i ispat etmek için elbette “ağalara” yalakalık etmek zorundaydılar…
“Yazacaksınız ulan” dendiğinde yazıyorlardı; hatta talimat almadan da “yazalım, yerimizi muhafaza edelim” noktasındaydılar.

-*-*-

Eleştirmek, suçlamak için yazmıyorum…
Çocukların ruh halini olumsuz yönde etkileyebilecek bu tür görüntüler, Dünya’nın her ülkesinde bir şekilde “engelleniyorsa”, bizde de engellenmeliydi.
Dediğim buydu sadece.

-*-*-

Peki, şu anda konu nereden aklıma geldi?
Hemen belirteyim…
Barbarlık Müzesi…

-*-*-

Kıbrıs’ın yakın geçmişi; hala üzerinde yaşayan iki toplum açısından “çok kirli”dir…
Bu kirlilik içerisinde, bugün Barbarlık Müzesi olarak adı geçen ve KKTC’de “en çok ziyaret edilen ilk iki turistik yerden biri olan” bu müze – evde 1960’larda yaşanmış “iğrenç cinayetler”, kesinlikle “aydınlatılmalıdır”…
Bu cinayetleri işleyen ve işletenler, hayatta olmasalar bile, yargılanmalıdır… 

-*-*-

Ama yargılama, cinayetleri aydınlatma bir yana; bu müzede, şiddet içeren görüntüler varsa; uzman psikologlar, psikiyatristler, eğitimciler ve diğer ilgili tüm yetkililer tarafından değerlendirilip, “yaş sınırlaması” getirilmesi çok önemlidir.

-*-*-

Neden mi?
Eğer konu toplum sağlığıysa; çocukların şiddet, kan, ölüm fotoğrafları izlemesi, sakıncalıdır diye düşünmekteyim…
Yok eğer, sorun, ağaların çirkin siyaset ve iğrenç propagandasıysa, buyurun!
Ana okul, ilk okul, orta okul demeden, gönderin çocukları!
Eğitim Bakanı zaten “şamar oğlanı”; devlet denetimindeki Kuran kurslarına müdahale etse, değil bakanlık, bir daha vekillik bile yaptırmayacaklar, biliyor, susuyor garibim!
N’aaaapsııın!
“İşgal budur” dediğimizde, “Rumlaqr bizi kesecek” diyenlerden O da!
Ne yazık ki!

-*-*-

Bakanlığı – hükümeti ve gariban cumhurbaşkanını geçtim; velilere, okul idarecilerine ve öğretmen sendikalarına da bu konuda büyük görev düştüğü inancındayım… 
Sağlıklı bir gelecek mi, faşist propaganda mı?
Tercih sizin!


Gülelim eğlenelim

Türkiye’de ne kadar ırkçı varsa, hepsi Suriyeli veya Afgan göçmenlere vatandaşlık verilmesine karşı… 
Neden? 
“Geleceğimize yabancılar karar vermemeli” diyorlar…
Ve “başka ülkelerden gelen” bu insanlara karşı, her türlü hakareti de yapmaktan geri durmuyorlar!
Ne acı!
Aynı “ırkçılara”, “Peki Kuzey Kıbrıs için ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru yöneltin; anında, “o başka, bu başka” diyorlar!
Tıpkı, “Türkiye bölünmez bütündür ama Kıbrıs bölünebilirdir” meselesindeki gibi…
Gülüyoruz!

-*-*-

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Yunus Emre Enstitüsü başkanı ve beraberindeki heyeti kabul etti. 
Tatar, “Kıbrıs Türk halkı kendi sesini farklı ülkelerde Yunus Emre Vakfı aracılığıyla duyurmaya başlamıştır” dedi…
Aklıma Recep İvedik geldi yine; hani “bu denizlerde yüzlerce balık türü yaşıyor” diyen adama, “say ulan” demiş ve adam sekiz balık cinsini ancak sayabilmişti!
Şimdi, Tatar’a, “say yeğenim” desem, bu vakfın, “Kıbrıs Türk halkının sesini” hangi farklı ülkelerde ve nasıl duyurduğunu anlatabilir mi?
Gülüyoruz!

ayanapa.jpg

Ayia Napa Marina… Güney Kıbrıs… Bir şaheser yaratmışlar… Savaş galibi Kuzey Kıbrıs ya da KKTC mi? Bizde, bunun küçüklerinden inşa eden bir şirketi “İsrailli” diye ülkeden kovmak için her çabayı harcarken, biraz daha küçüğünü inşa edeni de ne yazık ki “gerçek faili hiç bilinmeyecek” bir cinayete kurban verdik! Eşit ve egemen devlet! Yaaaa. Anlatın da açılırsınız! İyi pazarlar…

Bu yazı toplam 1625 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar