1. YAZARLAR

  2. Onur Olguner

  3. PRAGMATİK BARIŞ
Onur Olguner

Onur Olguner

PRAGMATİK BARIŞ

A+A-

 

Ali, tekrar eden bir öksürük sesiyle titredi. Gözleri yavaş ve memnuniyetsizce açıldı. Uyumak istiyordu ama aniden gelen bu öksürük sesi rüyasından çekilip alınmıştı kendisini. Işığa alışması bir süre  zaman aldı.

Uykuda genişlemiş göz bebekleri yavaş yavaş daraldı ve gözleri ışığa alıştı. Uyanmıştı ama uyanmanın da verdiği şaşkınlıkla ilk önce etrafında duyduklarına anlam veremedi.

Bir yanda Türkiyeli öğrenciler ısınmak için çay yapmaya çalışıyordu, diğer yanda Nijeryalı öğrenciler bir arada bir şeyler konuşurken, iki adım ötede ise İskele taraflarından geldiğini tahmin ettiği bir grup yaşlı Rus tedirginlik içinde etrafına bakıyordu.

Dahası kapılarda ve pencerelerde durarak tedirgince dışarıyı gözetleyen askerlerin kollarında Rum, Türk, UN ve değişik ülkelerin bayrağı vardı.

Uykudan yeni kalkmanın da şaşkınlığıyla bir an için neler olduğunu anlamakta güçlük çekti Ali. Ardından bu şaşkınlığın sadece uykudan kaynaklanmadığını fark etti. Çünkü nerede olduklarını hatırlamıştı: Kapalı Maraş’ta unutulmuş eski bir deponun içerisindeydiler. Ve BM, Türk, Rum, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerden oluşan askerler kolektif bir şekilde depoyu koruyordu. Düşman kim veya ne olabilirdi ki yıllardır bu kadar birbirine karşı tetikte beklemiş tarafları kusursuzca birbirine kenetlemişti.

Bunu düşündükten hemen sonra bir ay önce şu anda bu durumda olacağını kendisine söyleseler gülüp geçeceğini hatırlayarak düşündü. Doğru ya, ne acayip bir aydı yaşamıştı. İnanılmaz gibiydi. Hala durup düşündüğüne her şeyin başladığı o geceyi dün gibi hatırlıyordu.

Normal bir Cuma gecesi gibiydi halbuki. Arkadaşlarıyla konuşmuş ve Lefkoşa Surlariçine gitmek için anlaşmışlardı. Saat 11 gibi Baricade Bar önünde buluşacaklar ve yeni sezonun ilk canlı müziği Rast Gecesine katılacaklardı.

Arkadaşlarına mesaj atmayı denediğinde internetin kesildiğini fark etti. Kızgın bir şekilde önce kablosuz internet sağlayıcısı firmaya, ardından da telefon dairesine sövdü. Sene 2018 olmuştu ve hala internet kesiliyordu. Olacak şey değildi.

Dahası telefonunun interneti de kesikti. 3G internet de çalışmıyordu yani.

Kimsenin yola çıkıp çıkmadığını bilmeden Lefkoşa Surlariçine doğru yola koyuldu. Rezervasyon kimin adınaydı, kaç kişi bilmiyordu. Allah’tan kapıya gittiğinde Özde’yi gördü. Kapıda diğer iki arkadaşı ile birlikte bekliyorlardı.

“İyi ki burdasınız dedi” Ali. “Seni hem Zeynep’i bekliyoruz” diye cevap verdi Özde. Ve Zeynep’in de gelmesiyle birlikte hep birlikte içeriye girdiler.

İçeriye girerken Özde internet kesilmeden önce facebook’ta okuduğu haberi anlatıyordu. Güneyde anlaşılmayan bazı saldırılar olmuş, birçok kişi yaralanmıştı. Kimse ne olduğuna anlam veremiyordu ama genel olarak bir huzursuzluk söz konusuydu.

Müzik daha başlamadan dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı. Kimse ne olduğunu bilmiyordu ama yıllardır adada birçok ulustan asker olmasına rağmen kimse Lefkoşa Surlariçinde silah sesi duymaya alışık değildi.

Silah sesleri duyulmaya devam ederken sahnedeki mikrofona bir adam çıktı. Barricade barın işletmecisi Rıfat’tı bu. Açıklamaya başladı:

“Duyulan silah seslerinden sonra polisi aradık arkadaşlar. Biz daha konuşamadan ara bölgeden bir asteğmen bizlere bu akşamki programı iptal etmemiz gerektiğini bildirdi. Telefonla ulaştığımız poliste de bunun teyidini aldık. Bu sebepten dolayı bu akşamki programı iptal etmek zorundayız.” Dedi.

Herkes tedirgin olmuştu ama herhangi bir izdiham yaşanmadan dışarıya çıktılar. Silah sesleri daha fazla artmış ve bu da herkesi itiraz etmeden bir an önce eve dönme konusunda teşvik etmişti.

Ali de öyle yaptı. Arabasına hızlı adımlarla ulaştıktan sonra hızlıca eve doğru sürdü. Uzaktan daha düşük bir sesle ama iyice sayısı artan ateş sesleri geliyordu. Yenişehir Camisinin oradaki ışıkta yavaşladı. İyice sağına ve soluna baktı ve kırmızı ışıkta yasaya aykırı bir şekilde yolu geçti.

Eve vardığında çok tedirgindi, ama silah seslerinin uzaklığı tedirginliğinin biraz daha azalmasına sebep olmuştu.

Taşkınköy’de, Kemal Aksay Caddesi üzerindeki bir apartmanda, zemin katta kalıyordu. Arabasını evin balkon girişinin yanına park etti ve hızlıca evine mutfak kapısından girdi.

Evde internet çekmiyor, kanallar ise 90’lardan beridir ilk defa gördüğü o yuvarlak renkli şekli gösteriyordu. Bazıları ise tamamen karanlıktı.

İyice telaşlanmıştı ve ardı ardına kanalları değiştirerek yayın yapan bir kanal arıyordu. Tam o anda elektrikler kesildi. Bir bu eksikti diye düşündü ama içinden bunun bir tesadüf olmadığını artık tahmin edebiliyordu.

Önce televizyonun fişini, ardından da odanın ışığını kapattı. Ve telefonunun ışığıyla yatak odasına gitti. Tedirgindi. Penceresinin alüminyum panjurlarını tamamen kapattı ve ardından da çocukluğundan beri ilk kez yatak odasının kapısını kilitledi.

Yatağına yattığında çoktan uykusu gelmişti bile. Yorgundu ama bu fiziksel bir yorgunluk değildi, çöküntüydü. Çocukluğunda olduğu gibi başını yorganının altına gizledi ve kapıya doğru dönerek sadece bir kısmını açıkta bıraktı.

Bu açıklıktan hem nefes alıyor, hem de kapıyı gözlüyordu. Önce nefes alışları yavaşlamaya başladı, ardından da gözleri kapandı ve o tedirginliklerle dolu Cuma gecesinde bu şekilde uykuya daldı.

 

(DEVAMI HAFTAYA)

 

Bu yazı toplam 2161 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar