1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Öfkenin anatomisi
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Öfkenin anatomisi

A+A-

Yaşadığımız zamanın ruhu ve insan olmanın anlamları üzerine düşünürken bu konularda yazılmış kütüphaneler dolusu kitap, yapılmış yüzlerce film ve başka sanat işleri olduğu geliyor aklıma. Yazdıklarımın kime ne faydası var diye düşünürken kalplerini konuşturduğumu söyleyen bazı okurları anımsıyorum. Bir yanda yıkıp yok etmeye, karalayıp kirletmeye hatta öldürmeye çalışanlar diğer yanda ise belki bir acıya derman olurum diye yola çıkanlar. Direnmek, eylem içinde olmak iyimser kılar insanı. Bu da benim zor zamanlara direnme yolum, masumiyet arayışım galiba.

İnsan yazarken başkaları kadar kendine de konuşuyor elbette. İçinin derinlerinden çıkardığı cümlelerle çıkmazlarına, karmaşasına derman bulmaya çalışıyor. Her zor koşulda yapılacak bir şey vardır mutlaka; yeter ki yaşama sevinci, hayata dair bir tutkusu olsun insanın.

Sadece öfkeyle hareket edenler yıkıcılığın tarafına meylettiklerinin farkında olmuyorlar. Çoğu kez tribünler de alkışlıyor onları içlerindekilere tercüman oldukları için. Yaktıkları gemilerin ateşi göz alıyor, sözcüklerin şehvetine kapılıyorlar. Biraz aşka, onun gözü karalığına da benziyor bu… Sonuçta yenilmişiz, çıkış yolu yok, bari jübilemiz şaşaalı olsun tavrı. Haysiyet için yükselen kahramanlık cezbedicidir çoğu zaman. Ben de böyleydim bir zamanlar. Ateşlere atılmaktan hiç geri durmazdım. Bir tartışmada taşı gediğine koyup hayran hayran bakardım kendime. Bu bir umutsuzluk deklarasyonu idi belki de. Yenilmişlik ağıtının arabesk müziği ruhuna iyi geliyordu insanın. Mazlum olmak zalim olmaktan evlaydı. Biraz da izole bir duruşu getiriyordu bu durum. Anlaşılmamış, değeri bilinmemiş insanın onurlu duruşu, bir racon kesme hali… Saygı hatta hayranlık duyulabilir bu tavra ama dünyanın sürüklendiği distopyaya pek de faydası yok. Bir de dünya yuvarlaktır, sürekli sola doğru gidersen birden sağda bulabilirsin kendini, çokça örneklerini gördük bunun.

Geçmişi yokladığımda düş kırıklığı yaratan nice kahraman görüyorum. Kahraman payesi zor taşınan bir yük çünkü. Birinin kahramanı ötekinin haini zaten. Benim önerdiğim derin bir farkındalık, hodkamlıktan uzaklaşmak, kendini o kadar da önemsememek. Tasarlanmış mütevazilik kendini beğenmişlikten bile kötü bu arada. Sinsi bir bencillik taşır mütevazi taklidi yapanlar. Hayran avlamak için zekice bir hamledir bu genelde. Hiyerarşik sistem öylesine sirayet etmiş ki bünyelerimize hayatın her alanında başkalarına gol atmaya, yukarıya tırmanmaya çalışıyoruz. Oysa sessiz ve derinden ilerleyen bir vakardır insana iyi gelecek olan.

İçim acıyarak gözlemliyorum öfkenin kimi insanları savurduğu yerleri. Hayat çok karmaşık oysa, bütün nüansları ile kavramaya çalışmak lazım onu. Gerçek çok yüzlü, hakikat ise çok derinlerde. Sözcük salvoları sadece irkiltiyor karşıdakileri. Daha da bileniyorlar kötülük için. Gordion düğümünü kılıçla kesmek yerine zekayla çözmek belki de gerçek marifet.

Bütün değerlerin hızla aşındığı bir dönemdeyiz. Eskiden üretim araçlarını elinde tutanlar gücün sahibiydi, şimdilerde ise güç teknolojiyi sömürü ve yıkım için kullanacak bencillik ve kötücül zekada. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki barış söylemleri, 68 Kuşağı masumiyeti yerini kahraman video savaşçılarına bırakmış durumda. Savaş sözcüğü uzun zamandır bu kadar aklanmamıştı.  Savaş Bakanlığı yüzsüzce telaffuz edilmiyor, hayata geçiriliyor sinsice.

Hakikat sonrası çağın en büyük kötülüğü bizi kendi hakikatimizden bile kuşkuya düşürmesi. Sanal ile gerçek birbirine karışıyor hızla. Ruhlarımızı esir alan pazar yetmezmiş gibi görsellik bombardımanı içinde kendi gerçekliğimizden uzaklaşıyoruz. Bedenlerimiz ve ruhlarımız biricikliğini yitiriyor, düşüncelerimiz sahtenin kıskacında çırpınıyor.

Bunca kötülük içinde zamanın sağladığı pek çok olanak da var elbette. Sesimizi duyurabilir sahtenin ipliğini pazara çıkarabiliriz bir biçimde. Yanlışlar da yapacağızdır bu süreçte. Bundan korkmamak lazım. Birisi hata yapıp bizi üzünce, ben onun kalbini biliyorum deyip bağışlarız ya, büyük insanlık da bağışlanmayı bekler bizden. Gemileri yaktıktan sonra olumlu değişim için şansımız kalmaz. Yanan gemilerin görüntüsü şanlı bir görüntüdür elbette ama ‘yandı, bitti, kül oldu’dur bu tekerlemenin sonu. Şefkatle davranmalı dünyaya. Sevmeyi bilmeli. Bir kedi bile tüyleri tersten okşanırsa huylanır. Bazı hırçınlar yanlış sevildikleri için hırçındırlar belki de. Daha doğrusu hiç sevilmemiş bazı insanların zulmünden mustarip dünya. Şiddet şiddetin, sevgisizlik sevgisizliğin anası. Öfke bir dönüşüm için gerekli elbette ama dalgalanan suların durulması zaman almamalı. Yıkımdan önceki son çıkıştayız çünkü.

Bu yazı toplam 2428 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar