1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Ne Türkiye bölünsün ne de Kıbrıs
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Ne Türkiye bölünsün ne de Kıbrıs

A+A-

Dünyanın tüm dillerinde en güzel sözcüktür barış; en kutsal eylem, en iyileştirici değer ve en umut dolu gelecektir.

Bugün Türkiye, tarihinin en önemli eşiğinde duruyor.

PKK silah bıraktığını ve kendini feshettiğini açıkladı.
Özgürlük ve eşitlik temelinde, yeni bir demokratik siyaset döneminin başladığı duyuruldu.

Çoğu Türk için bir "terör örgütü", çoğu Kürt içinse bir “kurtuluş hareketiydi” PKK.
Bu mücadele, derin acılar ve ağır bedellerle örüldü.

Reuters ve El País gibi uluslararası ajanslara göre, 1984’ten bu yana yaşanan çatışmalarda 40 ila 45 bin insan hayatını kaybetti. Bu rakam yalnızca ölü sayısı değil; her biri bir annenin yası, binlerce çocuğun babasızlığı, bir ülkenin iç yarasıdır.

***
Barışın tesisi Türkiye için hayati önemdedir.

Şimdi sıra, bu barış ikliminin dalga dalga yayılmasındadır.

Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve bölünmezliği ne kadar kıymetliyse, Kıbrıs’ın bütünlüğü de o kadar değerlidir.

Kimi çevreler “Kıbrıs ülkesini” hâlâ yok sayıyor.
Oysa unutulmamalıdır; Kıbrıslı Türkler, nüfusça çok küçük bir toplum olmasına rağmen siyasi eşitliğini Kıbrıs Cumhuriyeti ile kazanmıştır. Kıbrıslı Türklere "eşitlik" hakkı tanıyan bu süreç, aynı zamanda Kıbrıs’ın bölünmezliğini de güvence altına almıştır.

Kıbrıslı Türkler, bölünmüş bir ülkenin eşiti olamaz.
Ortak bir yurdun kurucu öznesidir...

Türkiye’deki hegemonyacı anlayış kadar, adanın güneyindeki etnik milliyetçilik de bu gerçekliğe saygı göstermelidir.

Son 50 yıllık deneyim, Kıbrıslı Türkleri "azınlık" olarak gören her iki zihniyetin de çözüm getirmediğini açıkça göstermiştir.

Bugün geldiğimiz noktada, Kıbrıslı Türklerin önünde iki yol var gibi gösteriliyor:
Ya Türkiye’nin alt yönetimi olmak…
Ya da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin "azınlığı".


Oysa üçüncü bir yol daha vardır:
Kurucu ortaklık hakkını yeniden canlandırmak, barışçıl ve adil bir çözümle, bu adayı ortak bir vatan haline getirmek.

Bunun için hem Ankara’daki hegemonyacı aklın hem de Lefkoşa’nın güneyindeki etnik milliyetçiliğin aynaya bakması gerekir.
Çünkü Kıbrıs’ta barışı engelleyen yalnızca bir taraf değildir.
Tarihin bütün tarafları, hatalarını kabul etmeden ortak gelecek kurulamaz.

***
Barış, yenilgi değildir.
Barış, galibiyet de değildir.
Barış, savaşı başlatan herkesin –ve ondan en çok zarar görenlerin– yeniden insanlaşma iradesidir.

Kıbrıs’ta da yeni bir dil konuşalım…
İnkârdan vazgeçelim…
Körü körüne biat siyasetinden uzaklaşalım…
Uluslararası topluma kendi özgün kimliğimizle katılalım…

“Egemenliği” ortak yönetim iradesi olarak görelim, bunu bir güç nizamına ve parçalayıcı bir saplantıya dönüştürmeyelim.

***
Barış ortamı, yeni kuşakların kendini güvende hissedeceği bir gelecek için elzemdir.
Bu ülkenin kaynaklarını artık silahlara değil; bilime, teknolojiye, kültüre ve kalkınmaya ayırmak gerekir. Geçmişin nefretini, öfkesini, önyargılarını bir kenara bırakmak şarttır bazen…

***
Bugün “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve tam bağımsız Türkiye” şiarı, hepimizi umutlandıran tarihi bir çağrıdır.

Kıbrıs’ta da benzer bir şiar yükselmelidir:
“Yaşasın Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların eşitliği ve ortak yurt ideali!”

Bu çağrıya kulak veren herkes, geçmişin enkazı altında değil; geleceğin inşasında omuz omuza yer almalıdır.

Barıştan değil, statükodan korkalım.
Çünkü asıl tehdit, bugünkü parçalanmışlıktır.

Ve unutmayalım:
Barış varsa, insanlık kazanır.

Bu yazı toplam 1483 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar