1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Mücadele ve dayanışmayla geçen bir ömür...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Mücadele ve dayanışmayla geçen bir ömür...

A+A-

Kıbrıslıtürk solunun önderlerinden Derviş Ali Kavazoğlu’nu “Teşkilat”ın ölüm tehditleri ve öldürme girişimleri ardından Mart 1958’den itibaren, Kavazoğlu’nun öldürüldüğü 11 Nisan 1965 gününe kadar kendi evinde saklayan, onunla aynı evi paylaşan, dostluk ve yoldaşlık ilişkileriyle Kavazoğlu’na bağlı olan Takis Conis, 92 yaşında hayata veda etti...

22 Şubat 2022 tarihinde hayata veda eden Takis Conis, AKEL’de çeşitli görevlerde bulunmuş, özellikle 1974 askeri darbesi öncesinde cuntacıların ve faşistlerin korkunç planlarını açığa çıkarmak için yoğun biçimde çalışmıştı.

75 yıl boyunca AKEL’e üye olan Hristoforos (Takis) Conis, çok yoksul bir aileden geliyordu ve çok küçük yaşlardan yapıcı olarak çalışmaya başlamış, AON gençlik örgütü Lefkoşa Şube sorumluluğunu yapmış, yapıcıların örgütlenmesi için mücadelede öncülük etmişti... 1948 yılında yapıcıların 44 saatlik çalışma haftası ve sosyal sigorta talebiyle mücadelelerinde yer almış ve büyük grevlerde aktif rol oynamıştı... AKEL’in İngiliz sömürge yönetimi tarafından yasadışı ilan edildiği dönemde protesto eylemleri örgütleyen Takis Conis, 1960 sonrasında AKEL’de profesyonel olarak çalışmış ve AKEL Merkez Komitesi’nde yıllarca görev yapmıştı...

Takis Conis, Lefkoşa’nın Akropolis bölgesinde dün toprağa verildi. Biz de ailesinin ve sevenleri ve yoldaşlarının acısını paylaşıyoruz.

2005 yılında Akropolis’te sekiz sene boyunca Kavazoğlu’yla paylaştığı evinde onunla ve sevgili eşiyle geniş bir röportaj gerçekleştirmiştik... Bu röportajımızdan bazı bölümleri onu anmak üzere sayfamıza alıyoruz... 

Röportajımız bu sayfalarda Mart 2005’te yani bundan tam 17 sene evvel, YENİDÜZEN’de “Milliyetçiliğin öksüz bıraktıları” yazı dizimiz çerçevesinde bu sayfalarda yayımlanmıştı. Röportajımız özetle şöyleydi:

“Kavazoğlu Emekçi gazetesinin yanısıra, İnkılapçı’da ve Cunmhuriyet gazetesinde de yazılar yazmaktaydı. Adanın taksim edilmesini savunanlara karşı çıkan Derviş Ali Kavazoğlu, 1958’de TMT’nin vur emriyle karşılaşınca, kaçıp canını kurtarmaya çalışır ancak faaliyetlerine de ara vermez. 1958-1965 yılları arasında “yeraltı”nda yaşamak zorunda kalan Derviş Ali Kavazoğlu, sekiz yıl boyunca Lefkoşa’nın Rum kesiminde, Akropolis bölgesinde Sofokleus sokağında bulunan Hristoforos (Takis) Conis’in 8 numaralı evinde gizlenir. Yakın arkadaşı ve yoldaşı Hristoforos Conis “O dönemlerde hem TMT, hem de Yorgacis’in istihbarat teşkilatı onun peşindeydi” diyor... “Çok zor günlerdi...”

Conis’le röportajımız şöyle:

 

Soru:  Sayın Hristoforos Conis, ne zaman ve nerede doğdunuz?

Hristoforos Conis: 1929’da Kondea’da (Türkmenköy) doğdum... Yoksul bir aileydik, sekiz kardeştik... Bir işçi-köylü ailesiydik... Annemle babam biz çok küçükken vefat etmişti... Annem 1955’te, babam da 1959’da ölmüştü...

 

Soru: O zaman nasıl hayatta kaldınız? En büyüğünüz kaç yaşındaydı?

Hristoforos Conis: En büyük kızkardeşim İrini 29 yaşındaydı, şimdi artık hayatta değildir, 1976’da vefat etti... Hayatta kalma mücadelesi zordu... Ancak sonuçta hayatta kaldık... Ailemizde bütünlük ve sevgi vardı, yoksul olmamıza rağmen... Hepimiz çalışıyorduk. En büyük erkek çocuk bendim ve çalışıyordum. Yapıcılıkla uğraşıyordum, Lefkoşa’da çalışıyordum. Kondea’da dört Kıbrıslıtürk aile vardı, onlarla çok iyi ilişkilerimiz vardı. Özellikle babamın ilişkileri çok iyiydi, davarı vardı babamın, o dönemlerde davarlar birlikte otlatılırdı... Ortağının adı Hüseyin’di... Babamın adı Konstantis Conis, annemin adı Maria Conis idi...

 

Soru: Nasıl AKEL üyesi olmuştun? Önce PEO’ya mı üye olmuştun?

Hristoforos Conis: Önce gençlik örgütü AON’un üyesi olmuştum... EDON’dan önce AKEL’in gençlik örgütü AON idi. 1945 yılında üye olmuştum... 1946’da PEO’ya üye oldum, 1947’de de AKEL’e üye oldum...

 

Soru: O günler nasıldı? İşçi sınıfının birlikte mücadele ettiği günlerdi, Kamil Usta kitabında anlatıyor bunları...

Hristoforos Conis: Kıbrıs’ta sorunların başlangıcı olan 1955 yılı öncesinde yaşam uyumluydu, Kıbrıslıtürlerle Kıbrıslırumlar birlikte yaşıyor, birlikte çalışıyor, birlikte yiyip içiyordu, birlikte eğleniyor, birbirlerine yardım ediyorlardı. Nefret yoktu. Kondea, üç Türk köyüyle çevrelenmiş durumdaydı. Pergama (Beyarmudu), Sinde (İnönü) ve Kukla (Köprülü) köyleriydi bunlar... Kondea bunlar arasında en ilerici köydü, yani solcuların güçlü olduğu bir köydü. Köyün ezici çoğunluğu solculardı... Kondea köyü olarak çevremizdeki bu üç köyle çok iyi ilişkilerimiz vardı. 1957-58’lerde iki toplumun çatışmaya başladığı günlerde, bu köylerden Kıbrıslıtürkler, özellikle de Kukla köyünden Kıbrıslıtürkler bize çok yardımcı oluyordu...

 

Soru: Nasıl yardım ederlerdi?

Hristoforos Conis: Bizi uyarıyorlardı, Volkan’la, TMT’yle ilgili uyarıyorlardı, “Kendinize dikkat edin, kendinizi koruyun” diye uyarırlardı...

 

Soru: Derviş Ali Kavazoğlu’yla nasıl tanışmıştınız?

Hristoforos Conis: Onunla 1953-54’lerde tanışmıştım. Kavazoğlu mobilyacıydı, Kıbrıslıtürklerin eğitim örgütlerinden birinin (TEK Kulübü) liderlerindendi... 1947’den beri AKEL üyesiydi. Ahmet Sadi’yle birlikte Emekçi gazetesini çıkarıyorlardı... Mobilyacı olmasına rağmen, Emekçi’nin yazı işleri sorumlusuydu Kavazoğlu. Kıbrıslıtürk toplumunda spordan, eğitimden, kültürel faaliyetlerden ve gençliğin eğitiminden sorumlu olan anahtar kişilerden biriydi. Ben Lefkoşa’daki gençlik örgütünün, AON’un Lefkoşa bölge şubesinin sorumlusuydum. Bu konumdan hareketle birlikte çalışıyorduk, sportif aktiviteler düzenliyorduk, siyasi sempozyumlar örgütlüyorduk, piknikler yapıyorduk... Tüm bu etkinlikler iki topluman insanları biraraya getiriyordu... Esas amacımız iki toplum arasındaki ilişkileri güçlendirmekti.

 

Soru: Yani o dönem AKEL üyesi Kıbrıslıtürkler vardı...

Hristoforos Conis: Kavazoğlu üyeydi, başka üyeler de vardı... TMT tarafından öldürülenler de AKEL üyeleriydi... Kavazoğlu’yla aramızda bir yoldaşlık ilişkisi vardı... Ahmet Sadi’ye karşı suikast girişiminde bulunulduğunda, bildiğiniz gibi eşi önüne geçerek onu ölümden kurtarmış, kurşunlar eşinin bedenine saplanmıştı. Aynı akşam Kavazoğlu’nu da öldürmeye çalıştılar ancak Kavazoğlu Küçük Kaymaklı’daki evinin arka kapısından kaçmayı başardı.

 

Soru: Yani Kavazoğlu’nun evine de gittiler demek istiyorsunuz...

Hristoforos Conis: Evet, onu öldürmek üzere evine gitmişlerdi. Bu arada, bundan önce de Kavazoğlu bir tehdit mektubu almıştı. Üç sözcük vardı mektupta: “Hain, bu gece öleceksin!” Teorik olarak mektup güya Amerika’dan gönderilmişti ancak bu mektup TMT’den geliyordu. Onu öldürmeye geldiklerinde, Kavazoğlu evden kaçarak Lefkoşa’daki PEO binasına geldi. Sendikalar da bize bilgi vererek bu yoldaşın orada olduğunu, gidip TMT’nin suikast girişimlerinden onu korumamız gerektiğini belirtti. Eşim Galododi o zaman çok gençti, henüz nişanlıydık... Galododi gidip onu PEO’dan aldı ve eve getirdi...

 

Soru: Bu eve mi?

Hristoforos Conis: Bu eve... Ama o zaman ev, böyle değildi... Yalnızca tuğlalar vardı bu duvarların yerinde, pencere yoktu... Tek bir oda vardı, oraya yerleştirdik onu...

 

Soru: Neden öyleydi ev? Yani inşaat halinde miydi?

Hristoforos Conis: Para yoktu, öyle yaşıyorduk o zaman... Zaman içinde yaptık bu evi... Yavaş yavaş... İki odası vardı o zaman... Birine Kavazoğlu’nu yerleştirmiştik... Eve geldiği ilk günlerde, birazcık korkuyordu... Onu Kıbrıslıtürklerin öldürmek istediğinin bilincindeydi, aynı kişiler Kıbrıslırumları da öldürmeye çalışıyordu... Aynı zamanda Prastyo ve Sandallar’da Kıbrıslıtürkler öldürülmüştü... Kavazoğlu, solcu Kıbrıslıtürklerin öldürüldüğü trajedileri, bu evde yaşadı... O dönem, pek çok Kıbrıslıtürkü yurtdışına çıkararak onları ölümden kurtarmak için çabalar vardı. Tüm bu Kıbrıslıtürkler, bu evden geçtiler... Yurtdışına, İngiltere’ye gitmeden önce buradan geçiyorlardı... Kavazoğlu’yla ilgili olarak burada sözü edilmesi gereken bir şey var: O dönemde onu çok sıkı biçimde evde korumaya almıştık. Cepheleşme atmosferi vardı, bu yüzden dışarı çıkıp ortalarda görülmesi çok tehlikeliydi. O nedenle dışarıya çıkmasına izin vermiyorduk..

 

Soru: Onu EOKAcılar da görebilirdi...

Hristoforos Conis: EOKA da... Kavazoğlu’nun peşinde hem Rum şovenistler yani EOKA, hem de Türk şovenistler vardı...

 

Soru: EOKA nasıl izliyordu onu? Çünkü bunu biz bilmiyoruz...

Hristoforos Conis: Onu izliyorlardı. Kimi zaman onu kovalıyorlardı. Kesin olarak söyleyemem ancak kanıtlanamamış bazı söylentiler vardır. Kavazoğlu’nun ölümüne Kıbrıslırum şovenistlerin de karışmış olduğu, genel olarak söylenen bir şeydir. Ancak bu kanıtlanmamıştır... Kavazoğlu ne zaman radyodan Fazıl Önder gibi arkadaşlarının öldürülmüş olduğunu duysa, böylesi günlerde eve her dönüşümde bana “Bir kişi daha kaybettik” derdi... “Emperyalizm, kan içmekten ne zaman vazgeçecek?” derdi... Tepkisi her zaman böyleydi... “Bu çatışmaları önlemek için birlikte mücadele etmemiz gerekir” derdi.

 

Soru: Bu evde ne kadar kaldı?

Hristoforos Conis: Mart 1958’den öldürüldüğü güne kadar...

 

Soru: Mayıs 1958 olması gerekir çünkü Ahmet Sadi’ye karşı suikast girişimi 22 Mayıs 1958’de diye biliyoruz...

Hristoforos Conis: Hayır, Şubat sonu, Mart başlarıydı... 1958’de... Öldürüldüğü güne kadar bu evde kaldı...

 

Soru: Ayhan Hikmet’le Ahmet Muzaffer Gürkan’ın öldürülmelerinin, bu anlamda önemi neydi ki artık Kavazoğlu konuşmak için ortaya çıkıyordu?

Hristoforos Conis: Bunun bir hikayesi var... Bağımsızlıktan sonra Kıbrıslıtürk toplumunda ilerici, demokratik bir hareket yaratma girişimi vardı... O dönem Hikmet, Gürkan’la birlikte Cumhuriyet gazetesini çıkarıyordu. Onlarla temasa geçmiştik, Kavazoğlu da temastaydı. Kavazoğlu, gazetenin başyazarlarından biriydi. Bu iki yoldaşın öldürülmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu...

Bu cinayetlerden sonra televizyona çıktı ve Dali’de halka açık toplantılar yaptı...

 

Soru: Kavazoğlu, aynı zamanda köylere gitmeye de başlamıştı...

Hristoforos Conis: Evet... Her zaman ona eşlik eden birisi vardı. Kimi zaman kaçıp kendi başına gidiyordu!

 

Soru: Yani bazan kimsecikleri dinlemiyordu!

Hristoforos Conis: Hayır! Kıbrıslıtürklerle temasları vardı, onlara yardımcı oluyordu... Özellikle seyrüsefer ruhsatları, ehliyet ve sigorta çıkarılması gibi işlerinde, sorunlarının çözümünde yardımcı oluyordu... Tarlalarıyla ya da tapularıyla ilgili sorunlarında onlara yardım ediyordu...

 

Soru: Eğitim sorunlarıyla da ilgileniyordu sanırım...

Hristoforos Conis: Evet, evet... Dali’de bir okul kurmaya çalışıyordu Kıbrıslıtürk çocuklar için... Bu mahalle onun koruyucu zırhıydı... Bu sokağın adı Sofokleus Sokağı, Akropolis bölgesinde, 8 numaralı evdeyiz... Mahalle derken, yalnızca bu sokağı kastetmiyorum, çevremizdeki sokakları da kastediyorum... 1963’te genellikle TMT’ye ait bir araç ile KİP’e ait bir araç – ki bu Yorgacis’in istihbarat birimiydi – geçerdi buralardan... Karşıdaki evler yoktu henüz, ana caddeden geçerler ve dururlardı, ışıklarını bu eve doğru çevirirlerdi... Taciz etmek içindi bu, çünkü Kavazoğlu’nun bu evde saklandığından kuşkulanıyorlardı. Her gece evi izliyorlardı, arabalarının ışıklarını buraya çevirerek...

 

Soru: Ancak eve girmeye cesaret edemediler...

Hristoforos Conis: Yalnızca izliyorlardı... Belki de bazıları,  Kavazoğlu’nun burada olduğunu biliyordu... Belki de emin değillerdi, tam olarak söylemek mümkün değil.

 

Soru: 1965’te ne oldu o gün? Stella Mişaulis bana o günün Pazar olduğunu söylemişti, 11 Nisan 1965’ti... Neden Luricina’ya gitmek istemişti o gün?

Hristoforos Conis: Burada bir şey söylemeliyim... O dönem Kavazoğlu’nun pek çok Kıbrıslıtürk’le teması vardı... Daha önce belirttiğim gibi, onlara yardım ediyordu. Ne yazık ki bunlar arasında, onu öldüren kişiler vardı. Onunla temasa geçtiler ve arabaları için seyrüsefer ruhsatı çıkarması için ondan yardım istediler. Ona suikast düzenledikleri Pazar gününden önceki Çarşamba günü Kavazoğlu, Larnaka’ya gitmek istedi. Onu ben götürdüm. Daha sonra öldürüleceği noktaya geldiğimizde, “Burada beklemeliyiz çünkü seyrüsefer ruhsatını vereceğim insanlar gelecek” dedi. “Ben arabayı burada durdurmayacağım” dedim ona. “Sağımı, solumu, önümü, arkamı birer kilometre açıklıkla görebileceğim bir noktada duracağım ama burada durmam. Arabayı etrafımı göremeyeceğim böylesi bir yerde durduramam” dedim. O zaman kavga etmeye başladık, “Ama onlar beni burada bekliyor, onlara ruhsatlarını vereceğim!” dedi. Ve geriye döndük, ruhsatı falan da vermedik. O nedenle Pazar günü tekrar gitti oraya, seyrüsefer ruhsatını vermeye...

Pazar günü bize “Ben yeniden oraya gidiyorum, o gösterdiğim yerde duracağım ve onlara ruhsatlarını vereceğim” demedi.

 

Soru: Gidip Mişaulis’i buldu! Yani tek başına hareket etti!...

Hristoforos Conis: Evet... Pazar günü, “Larnaka’ya gidiyorum, işim var” diye beni aradı. “Bir toplantım vardır” dedi. Ailemle birlikte yaptığım bir plan vardı, bu yüzden onunla gidemezdim. Sonuçta, ona eşlik etmek üzere Mişaulis’i bulduk... Mişaulis, “Köyüme gitmem lazım ama onu götürmem gerekirse götürürüm” dedi. Ve kurbanlık koyunlar gibi mezbahaya gittiler... Arabayı durdurdular ve ruhsatı alacak insanların gelmesini beklemeye başladılar. İki farklı yönden insanlar geldi ve onları öldürdüler...

 

Soru: Bu insanlar kimdi?

Hristoforos Conis: Kim miydiler? İkisi öldü şimdi... Birisi İngiltere’dedir... Dördüncüsü de kuzeyde yaşıyor... Dördü de Luricinalı’ydı.

Dört kişiydiler... Bunlardan bir tanesi, diğer üçünün kendisini zorla oraya götürdüğünü iddia ediyor çünkü Kavazoğlu’nu öldüreceklerini biliyormuş... Dördü de Luricinalı’ydı... Bir tanesi galiba bir araba kazasında öldü, bir diğeri kanserden öldü, bir diğeri İngiltere’de yaşıyor, dördüncüsü de kuzeyde yaşıyor.

 

Soru: Kuzeyde yaşayan hala Luricina’da mıdır?

Hristoforos Conis: Sanmıyorum... Yakın geçmişte onu gördüm, onunla konuştum ve o zaman bana “Oraya zorla götürülmüştüm, silah kullanmadım vs.” dedi. Onu kuzeyde gördüm...

 

Soru: Kavazoğlu’nun öldürüldüğünü nasıl duydunuz?

Hristoforos Conis: Araçlar geçiyordu yoldan ve tanınmış birisiydi, onu görenler tanıdılar, polise de bir araçta ölü insanlar olduğunu bildirdiler...  Televizyona çıktığı için insanlar onu tanıyordu... Onu morgta gördüm sonra...

 

Soru: Peki seyrüsefer ruhsatı kime aitti?

Hristoforos Conis: Luricina’dan Kıbrıslıtürklere aitti...

 

Soru: Bu dört kişiden birine mi aitti ruhsat?

Hristoforos Conis: Ruhsat bu dört kişiden birine mi aitti yoksa başka birisine mi, emin değilim... Dört ruhsat mı vardı yoksa iki ruhsat mı vardı, onu da bilemiyorum... Pazartesi günü PEO’ya gelen bir adam gördüm, Kavazoğlu’yla buluşmuştu... Kavazoğlu ona ruhsat çıkarsın diye bir takım formalar vermişti...

 

Soru: Öldürüldükleri arabada o ruhsatlar bulundu mu? Yoksa öldürenler onları almış mıydı?

Hristoforos Conis: Ruhsatlar alınmıştı, araçta yoktu yani...

 

Soru: Kavazoğlu’nun öldürüldüğünü duyduğunda ne hissettin?

Hristoforos Conis:  Ailemizin bir parçasıydı, neler hissettiğimizi düşünebilirsiniz... Onunla birlikte yaşıyorduk, birlikte mücadele ediyorduk, onun için mücadele etmiştik... Kendi ailemizden birini kaybetmiş gibiydik, muhteşem bir yoldaşımızı kaybetmiştik. İllegal bir yaşamda onca zorluğu birlikte yaşamıştık... Özgün, dürüst bir savaşçıydı... Bir mücadele insanıydı, geri adım atmazdı. Onun kitabında, mücadelede herhangi bir adaletsizliğe karşı geri adım atmak yoktu...

hh-149.jpg

Bu yazı toplam 1072 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar