Serhat İncirli

Serhat İncirli

Mokoko!

A+A-

Abi, Yeni Erenköy’de, Türkiye’den bir üniversiteye 6500 dönüm (Yazı ile de yazayım, altı bin beş yüz dönüm) arazi verildi!
Hımmmm!
Tabii ki verilmeli!
Bu üniversitenin kurucuları veya yetkilileri bizi kurtarmasaydı, Rumlar kesecekti!

-*-*-

Kılıç hakkı canım!
Anladın mı?
Anladım!

-*-*-

Kafam karışık ama anladım!
Hakkıdır!
Hakkı!
Hangi hakkı, Jaws mı?
Neyse, daha fazla aklınızı karıştırmayalım…

-*-*-

Bu ülkede Rauf Raif Denktaş Üniversitesi diye bir üniversite var değil mi?
Evet vardır!
Yasal mı?
Çok yasal!
Dibine kadar yasal!
Yani mesela Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun yönetim kurulu üyesiyken bakanlığa geçtiği üniversite gibi değil!
DAÜ gibi, LAÜ kadar yasal…
YDÜ’nün ya da UKÜ’nün hatta ODTÜ ve İTÜ’nün “lisansı” neyse, bunun da öyle!

-*-*-

Üstelik isim çok önemli değil mi?
Rauf Raif Denktaş Üniversitesi!

-*-*-

Efendim, hatırlayalım, bu üniversiteye Lefkoşa’da 100 dönüm kadar arazi kiralanması gündeme gelmişti…
Ve o günlerde Serdar Denktaş, yani üniversiteye ismini veren kişinin oğlu, Maliye Bakanı’ydı…
Adamı yedik!
Çiğnedik!
Söylemediğimizi bırakmadık!
Yürüyüşler düzenledik!

-*-*-

Bre aman zaman, tamam, haklıydınız da bahse konu toprak 100 dönümdü!
Bahsettiğim toprak, deniz sahilinde, 6 bin 500 dönüm kadar!

-*-*-

Ses verelim!
Olmaaaaaz!
Anavatana saygısızlık olur!
Hain misiniz siz?

-*-*-

Peki Rauf Raif Denktaş?
Kurucu Cumhurbaşkanı?
Hani mezarına bile sahip çıkamıyorsunuz!

-*-*-

Hiçbir şey demiyorum!
Sadece “işgal budur” başka şekilde tarif etmeye gerek yok!

-*-*-

İşgal, öyle bir şeydir ki, işgalciyi ülkeye getirmek için yaşamını feda eden bile bir gün gelir “hain” olur!

-*-*-

Özetleyelim…
Yerli bir üniversiteye, üstelik adı Rauf Raif Denktaş olan bu üniversiteye 100 dönüm toprak verirseniz, sizi hap gibi yutanlar; 6 bin 500 dönümlük deniz sahili TC’den bir üniversite ya da futbol kulübüne verildiği zaman sadece “alkışlar”…

-*-*-

Ve hepsinden öteye; Rumlara ait bu mülkleri, yani ganimeti verenler, alkışlayanlar ve alanlar; emin olun ülkede her türlü çözüme de karşıdırlar!

-*-*-

Bir daha soruyorum:
İşgal var mı yok mu?
Bu soruya cevabı mesela Ersin Tatar gibi hala “Ben Denktaşçıyım” diyen sünnet kirveleri versin!

-*-*-

Ayıptır yahu!
Türkiye’ye böyle şey söylemeyin!
Gelmeseydiler, hepimizi Rumlar kesecekti!

-*-*-

Tamam canlarım benim de, sonuç, çok mu değişti yani?
Kesilerek ölmenin, bu şekilde düzülerek ölmekten çok daha acısız olduğu inancındayım; aksi düşünenler, mevcut muameleden mutluysalar, saygı duyarım!
Ne diyeyim ki!

-*-*-

Evet, sonuç değişmedi…
Ya bir anda ölecektik; ya da yavaş yavaş ölüyoruz…
Hani “ölene kadar mokoko” fıkrasındaki gibi…

-*-*-

Fıkrayı biliyor musunuz?
Bir gemi okyanusta batar ve kaptan ile dört tayfa yüzerek bir adaya çıkarlar…
Ada, çok ilkel bir kabilenin yaşadığı yerdir…
Kaptan ve tayfaları tutarlar…
Yerli kabilede çok az dil bilen kişi esirlere sorar, “ölüm mü mokoko mu?”
Sabaha kadar da süre veririler…
Ertesi sabah yerliler gelir, tayfalardan birincisi, “ölmektense, bilmediğim bu mokokoya razı olayım” der…
Meğer mokoko, “bir kez tecavüz” demek…
Tayfaya bir yerli tecavüz eder…
Fıkra canım bu…
Ertesi gün öteki tayfa, üçüncü gün üçüncü tayfa ve dördüncü gün dördüncü tayfa, “mokoko” tercih eder…
Birer tecavüzle kurtulurlar!

-*-*-

Kaptan gururludur!
“Ölüm” der!
Tercüman, reise kaptanın tercihini bildirir…
Ve reis, emrini verir: “Ölene kadar mokoko!”…


Şu anda yürütülen siyaset,
sadece çözümsüzlük siyasetidir!

Türkiye’yi ve KKTC’yi yönetenlerin şu andaki Kıbrıs siyaseti neden “doğmadan ölü”dür?
Çünkü hiçbir tutarlı yanı yoktur!
Daha önce çok kez yazdık; bir daha yazalım…
Türkiye’deki Kürt sorunu nedeniyle Kıbrıs’ta ayrılma hakkı, self determinasyon hakkı kabul edilemez bir “şey”dir!
Yani, Kıbrıs’ta “Türklerin ayrılma hakkı vardır” diyenler, “Türkiye’de Kürtlerin ayrılma hakkı olamaz” diyemez!
Bu bir…

-*-*-

Gelelim ikinci meseleye…
En ciddi tutarsızlığı Tahsin Ertuğruloğlu söylüyor…
Diyor ki, “BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs konusunda aldığı kararlar iptal edilmeli…”
Tamam!
Bunu söyledikten sonra da şöyle bir şey ekliyor:
“… Bu kararlar tavsiye niteliğindedir; yaptırım gücü yoktur”…
Eeee yaptırım gücü yoksa ve tavsiye niteliğindeyse, neden iptal edilmesini istiyorsunuz?
Nereden baksan tutarsızlık!

-*-*-

Haaa üçüncü konu mu?
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin, bu devletin varlığının ve bölünmez bütünlüğünün garantörüdür…

-*-*-

Peki şu andaki siyaset nedir?
Şu andaki siyaset, çullisine götürülen, itibarsız, dayanaksız, tutarsız, uydurma çözümsüzlük siyasetidir…
Öteki yazıdaki gibi; Rumlara ait 6 bin 500 dönümü, ahbaplarına, dostlarına rüşvet karşılığı peşkeş çekmekten başka bir şey değildir!
Bilmem anlatabildim mi?

cherry-laithang-nmppz1ja-je-unsplash.jpg

Gazeteci Timur Soykan'ın Türkiye’de yayımlanan BirGün gazetesindeki 'Karanlık dünya bir çocuğu yuttu: Tarikat karanlığında henüz 6 yaşında…' başlıklı yazısını mutlaka bulup okuyunuz… İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G. babasının kendisini 6 yaşındayken imam nikahıyla ‘evlendirdiğini’, çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını aktararak şikâyetçi oldu. 6 yaşındayken 29 yaşındaki bir müritle imam nikahı kıyılan H.K.G. ifadesinde cinsel istismarın kendisine bir 'oyun' gibi gösterildiğini anlattı. Yorum yapmıyorum… Karanlığın fotoğrafını yayınlıyorum sadece…

Bu yazı toplam 2312 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar