1. YAZARLAR

  2. Hamit Caner

  3. Lüks Mağaza Vitrini Arkasındaki Bit Pazarı
Hamit Caner

Hamit Caner

Kumda Bir Balık

Lüks Mağaza Vitrini Arkasındaki Bit Pazarı

A+A-

Son yıllarda çok popüler olan bir reklam! Bir buzdolabı reklam filmi... Ama bu içerden kameralı! Oldukça ilginç bir “youtube” reklamı! Son derece tempolu ve melodik bir müziğin etkisiyle akan reklam filminde, cep telefonları aracılığıyla buzdolabının orta rafında konuşlanan beyaz servis tabağı üzerinde yer alan ince bisküvi tabakanın hemen üstündeki katta kalın opak bej renkte labne peynirine âdeta karşıtlık yaratan, akışkanlığı iyice durmuş halde narin omuzlardan aşağı dökülen bir pelerini anımsatan mükemmel görüntüsüyle vişne marmelatının kışkırtıcı kırmızısının eşlik ettiği son kalan parça peynirli keki dayanılmaz bir iştahla izleyen, gün boyunca bu baştan çıkarıcı, leziz peynirli kek diliminin mideye indirileceği hayalini kuran her bir aile ferdinin iştahı iyice kabarıyor! Eve dönüş vakti mide kazınmasının enikonu tetiklediği son tike peynirli keki kaybetme kaygısı iyice artıyor! Bu hâletiruhiyeyle evin en küçüğü ve oğlu, genç kızı ve babasının yolu evin girişinde kesişiyor. Aralarındaki rekabet iyice kızışıyor... Yarışı kim kazanacak? Sona kalan peynirli kek dilimini kim kapacak? Son parçayı kim tadacak? Derken, koşar adımlarla eve, ardından da paldır küldür mutfağa dalınıyor. Şok! Evin annesi peynirli kek diliminin son lokmasını çiğniyor. Tam bir sükût-u hayal! Umutlar tükeniyor! Ne büyük bir şok! Fondan eş zamanlı bir kadın sesi: “Nerede olursanız olun, açıp bakabileceğiniz bir buzdolabı... “Son dilimi kimselere kaptırmam teknolojisi...” Reklam filmi az daha devam edip sonlanıyor.

 “Amaca giden her yol mübahtır.” Bu reklam filminin Makyavelist bir bakış açısını tetikleyen bulaşıcı bir sosyal öğrenme ortamı hazırladığı açıktır! Reklam filmleri davranışları kodlayarak tüketiciye mesaj iletir. Bu bağlamda, kameralı buzdolabı reklam filminin de hem çocukların hem de ebeveynlerin tüketiciliğini beslediği su götürmez bir gerçektir. Teknoloji çağında çocuklar da birer tüketici haline gelmiştir. Reklamların içerdiği her tür bilgi çocukların kimlik oluşumları ve düşünce biçimlerini şekillendirmektedir. Kitle iletişim araçlarında sıklıkla yer alan reklamlar artık birincil rol modellerimizdendir. Rol model!

Rol model… Rol model! Zaman tünelinden geçmişe uzanıyorum. Uzun zaman önceydi. “Kirli çamaşırlarınızı akşamdan ıslatıp suya bastınız mı? Bol sabun kullanalım… Yerlere su sıçratmamaya özen gösterelim… Leğenlerde azalan suyu takviye edelim…” Bu güven verici ses hiç kuşkusuz hepimizin “Rol Model” aldığı değerli insan, Arabahmet İlkokulunun en spektaküler öğretmenlerinden biri olan Ayfer hocanıma aitti!

Ayfer hocanım 1971-1972, 1972-1973 ve 1973-1974 eğitim-öğretim yıllarında aralıksız üç yıl sınıf öğretmenliğimizi yapmış ve altyapısı ile üstyapısını onun liderliğinde hiç yoktan birlikte varettiğimiz modern sınıf anlayışını hayata başarıyla geçirmiş eşsiz bir öğretmendi. Hiç kuşkusuz bütün öğretmenlerimiz çok değerlidir. Yine de o farklıydı! Ortadan ikiye bölünmüş bir kara tahta düşünün… Sol yarısında çamaşır yıkama, kurulama ve ütüleyip istiflemeye, sağ yarısında ise dört işleme ilişkin pekiştirici sorular… Bir yandan yaparak yaşayarak diğer yandan da işbirlikli öğrenme yöntemleri aracılığıyla çamaşırlarımızı yıkıyor, daha sonra da tahtadaki sorulara yanıt vererek pratikte öğrendiklerimizi teoride de pekiştiriyoruz. Hem eğleniyoruz hem öğreniyoruz… Paylaşıyoruz… Emeğin farkındalığına daha o yıllarda varıyoruz. Ayfer hanım “çocuklar, çamaşırları iyice durulayalım… İyice sıkalım, tepsertelim sonra da bahçedeki ipe asalım, kurumaya bırakalım… Elinize sağlık çocuklar… Artık meşakkatli ev işlerine de katkı koyarsınız…” der. “İşini bitiren tahtadaki ödev sorularını defterine geçirsin lütfen… Hepinize iyi bir hafta sonu geçirmenizi dilerim…”

Ayfer hanım, canım öğretmenim öylesine güçlü bir kişilik, öylesine özel bir rol modeldir ki! Bir defasında hepimize bir kompozisyon ödevi verir: “Büyüyünce ne olmak istersiniz?” Ben de o zamanki çocuk aklımla astronot olma isteğimi dile getiriyorum… Ödev her daim verilen tarzda bir ödev aslında… Asıl farkı yaratan rol modelin tepkisidir: Ayfer hanım “Hamit, çok güzel bir kompozisyon, kalemine sağlık…” der ve bana kapalı zarf içinde, daha sonra evde açıp gördüğümde çok duygulanacağım siyah beyaz astronot fotoğrafları hediye eder… Öğretmenimin daha o yaşta bana duyduğu güvenin bende yarattığı mutluluğun yoğunluğunu bugün bile tarif etmem imkansız… İşte özgüven böyle aşılanır! Vizyona bakar mısınız?

Günlerden bir gün: “Günaydın çocuklar… Bir kukla tiyatrosu kuracağız! Tiyatromuzda oyunlar sergileyeceğiz.” Ayfer hanım hepimize iş bölümü yapar. Bazılarımız annelerimizin yardımıyla kukla karakterleri bazılarımız ise kukla tiyatrosunun gövdesini yapacaktır. İçimizde ılık bir heyecan… Dört elle sarılıyoruz… Çok geçmeden ilk kukla tiyatrosu oyunumuzu sergiliyoruz. Sonraları klasik tiyatro oyunlarını da sahneliyoruz. Benim sarhoş, rol arkadaşım Mehmet Yusuf’un (Kaptan Mehmet Bolkan) da sakar bir muhasebeci rolünü oynadığı ve “uçak kaçtı! Zamlar yandı! Uçak kaçtı! Zamlar yandı!” diye feveran ederek sonlandırdığı bir oyunda aldığımız alkışın şiddetini unutmam mümkün değil… Yaratıcılık… Yaratıcılık…

“Gör-al Bakkaliyesi…” Evlerimizden getirdiğimiz gıda malzemeleri, meyveleri ve yemişleri trampa ettiğimiz bir tür sınıf içi bakkal dükkânı… Müthiş bir pratik… Muhteşem bir deneyim… Yalnız ticareti kavramakla kalmıyor, aynı zamanda paylaşımın dayanılmaz inceliğini de seziyorsunuz. Ayfer hanım gibi bir öğretmenin kazandırdıkları saymakla bitmez. Günün sonunda öğrenme çıktılarımızı değerlendirdiğimiz köy gezilerimiz ve üretime yönelik ziyaretlerimiz, “kitap oku yıldız al” köşemiz… Kendi aramızda propaganda yaparak tatlı sert yarıştığımız demokratik sınıf kaptanlığı seçimleri… Seçimler sırasında ortaya koyduğumuz vizyon… Eeee, klavuzunuz karga değil, Ayfer hanım ne de olsa! 

gorsel1.jpg

Biliyorum belki çok gecikmeli bir teşekkür… Değerli öğretmenim Ayfer hanım, böylesine etkili bir karakter eğitimi ve doğru bir rolü model almamıza olanak yarattığınız için özelde Arabahmet İlkokulu modern sınıf arkadaşlarım genelde ise bütün öğrenciler adına sevgi ve saygılarımı sunar, teşekkür eder, ellerinizden öperim. Hoşça, dostça ve sağlıcakla kalın…

Eskiden çocuklar öğretmenlerine öykünürdü. Şimdi ise ekranlara... Ayfer öğretmenlerin yerini TikTok yıldızları, YouTube fenomenleri ve reyting canavarı televizyon figürleri aldı. Artık çocuklar, televizyonların parlak stüdyolarında, sosyal medyanın hızlı geçişli hikâyelerinde kendilerine “rol model” arıyor.

Televizyon, akıllı telefon ve bilgisayar ekranları neredeyse tüm sosyal hayatımızı kuşatmış durumda. Günümüzü ekran kaydırarak geçiriyoruz; sanal bir evrende sanal ilişkiler kuruyoruz. Sosyalleşmekle oyalanıyor, gerçekte ise yalnızlaşıyoruz. Görüntü sarhoşluğu, sahici bağlarımızı eritiyor.

Sosyal medya ve televizyon bağımlılığı sadece bireysel alışkanlıklarımızı değil, düşünme biçimimizi de dönüştürüyor. Konuşmalarımız kopyala-yapıştır esprilere, ilişkilerimiz anlık tepkilere dönüşüyor. En tehlikelisi de şu: Tüketim alışkanlıklarımız bu sistemin tam da istediği gibi şekilleniyor. Reklamlar, trendler ve “algoritmanın önerdikleri” artık neye inanacağımızı, ne alacağımızı ve kime benzeyeceğimizi belirliyor.

Çocuklar için bu “renkli, eğlenceli, hızlı” dünya artık bir ideal. Anne babaların, öğretmenlerin; yani gerçek hayatın rehberlerinin sesi bu gürültüde duyulmaz hale geliyor. Çünkü dijital dünyanın sunduğu modeller, filtreli hayatlar ve “sponsorlu mutluluklar” daha çekici geliyor.

Kapitalizm, bunu çok iyi kurguluyor. Gerçek dışı başarı öyküleri, sürekli yenilenen tüketim çılgınlığı, teşhirciliği teşvik eden içerikler, artık günlük hayatın doğal parçasıymış gibi karşımıza çıkıyor. Reality show’lar aracılığıyla şiddet, acı ve utanç reytinge dönüşüyor. Her şeyin alınıp satılabilir hale geldiği bir dünyadayız. Teşhircilik, şiddet, mahremiyetin kaybı… Ve biz hâlâ özgür olduğumuzu sanıyoruz.

İçinde bulunduğumuz çağ artık bir “Yorum Çağı” değil, bir “Gösteri Çağı.” Görüntü, düşüncenin yerine geçti. Fantazi, ideolojiyi yuttu. Her şey tiye alınarak değersizleştiriliyor. Bilgi bombardımanı karşısında reflekslerimiz köreliyor, hafızamız zayıflıyor, analiz yetimiz kayboluyor.

Tüm bu karmaşada, sessiz bir ses yükseliyor: Ayfer öğretmenin sesi. O diyor ki:
“Duygularınızı esir eden gökkuşağının ötesine bakın. Lüks mağaza vitrinlerinin ardındaki bitpazarını görün. Gerçeği fark edin. Düşünün!”

Şimdi o soruyu sorma zamanı:
Biz neyi izliyoruz ve neyi kaçırıyoruz?

gorsel2.jpg

Bu yazı toplam 1592 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar